Şenes Erzik'i dinlediniz mi? Bu köşenin yazarı, daha Şükrü Saracoğlu Stadı'ndaki F.Bahçe - G.Saray maçı öncesi yazmıştı. Demişti ki; bir ülkenin herhangi bir şehrinde, aynı ülke takımlarının oynaması halinde, rakip takımın taraftarının stada alınmaması çağdışı uygulamadır. Hitler Almanyası'nda bile böyle bir duruma rastlanmamıştır. Ve şimdi de UEFA Asbaşkanı, FIFA İcra Kurulu üyesi Şenez Erzik diyor ki; "Oralarda birileri soracak diye korkuyorum. Utanıyorum..." Peki, siz yöneticiler, güvenlik güçleri, olay taraftarlar, utanıyor musunuz? Mustafa Denizli'den gerçekler! Şenes Erzik'in yukarıdaki konuşmayı yaptığı toplantıya ben de davetliydim. Ama nüfus kağıdımız eskidiğinden unutmuşum... Ayıp mı, ayıp... Neyse... Mustafa Denizli hoca da, bana aktarılana göre, "Bana yumruk atanlar, gece televizyonların ana haber programına konuk edildi... " diyerek futboldaki anarşinin iki kaynağından birini işaret etmiş. Hah, işte gerçek! Ben orada olsaydım benzeri bir vak'ayı daha gündeme getirirdim. Derdim ki; Rüştü'yü dövenler de, o zamanlar yayın hakkı elinde bulunan, Star televizyonuna, hem de dört gün sonra, hem de Samsun 19 Mayıs Stadı'nın santrasında, maç sonrası açık oturuma konuk edildiler. Utanan var mı? Yoooo! O halde devam! Kovulan var mı? mı? Yooo! O halde devam! Three porter! Üç tekerlekli, motorlu taşıt da vardır... İtalyanlar 'three porter' diyorlar. Bizim rahmetli ünlü yüzücü Canan'ın ağabeyi Can'da da vardı. Hatta kaza bile geçirmiştik. Önde bir teker, arkada iki teker... Direksiyon da motosiklet direksiyonu... Bu da nereden çıktı demeyin! Baksanıza bizim mesleğin 'three porter'inden, yani çekicilerinden, önde gidenlerinden, reyting ve tiraj sahibi arka iki teker aynı gazetede, değişik iki sayfada birbirlerine hakaretin bini bir para saldırıyorlar. Ön teker de, bir başka gazetede mesleğe maydanoz oluyor. Daha doğrusu mesleği yönlendiriyor, çekiyor... Ve bu 'three porter'in sahibi aracı perişan edenlere gülerek, belki de keyiften kurularak bakıyor... Biz de hayretler içinde izliyoruz. Biz Can'la bir çukuru göremeyip, takla atmıştık... Bir bakarsınız, 'three porter'in sahibi uyuyor ama, bir kaza da onların başına gelebilir. Eeee burası Türkiye! Burası İstanbul! Kıyamet gibi çukur var! Masalın adı 3-5-2... Bu ne biçim masal mı? Efendim; bu F.Bahce'yi yenen ünlü sistemin masalı... Ve G.Saray yazan palavracıların peşinden giden büyük futbol adamı, bir devrimin lideri teknik direktör Fatih Terim'in masalı... Yazık! Sen ki sevgili Terim hocam; dörtlü savunmayla bir gün mutlaka devrim sunacağının iddiasını koymuş adamsın... Sen ki, İtalya gibi tutucu bir ülkede bu devrimi, kabul ettirmişsin. İtalyan demiş ki; Terim geldikten sonra futboldan keyif almaya başladık. Bizi 50 sene uyutmuşlar.. Tamam, devrim sürecin içinde bir 3-2'lik G.Saray - Milan, bir de bu son F.Bahçe maçın var, üçlü savunmayla oynadığın... Olabilir... O günkü şartlar bunu isteyebilir... Ama F.Bahçe maçının ikinci yarısını banttan bir izle bakalım... Dikkatle izlersen, bu sistem seni İstanbulspor maçında yakar... Ama kaçırmışsın... Biri kaza, diğeri beceri ürünü olan iki ölüp top golü bulmasan, F.Bahçe maçının esprisi kalır mıydı? Sen sen ol, devrimine sahip çık. Onu kıskan... Yoksa, diğer sıradan hocalarla farkın kalır mı? Sen sen ol, palavracıların, antikacıların dolmuşuna binme... Yarın ne K.Hakan'ı, ne Bülent'i, ne de Ergün'ü tanıyabileceksin! Mihailoviç Hırvat mı? Lazio - Beşiktaş maçının içinde, Show TV spikeri Küçük Melih (büyüğü Televoleyi sunuyor) İtalyan takımındaki Mihailoviç için, saydım, tam tamına 5 defa Hırvat futbolcu dedi. Yanında da Erman'la Rıdvan var... Şöyle bir omuz darbesi veya alttan hafif bir plase ile, "Aman ha, adam Sırp" diyemediler. Nasıl desinler ki... Biliyorlar mı ki?.. Aman Melih , bu gafı ne Hırvatlar, ne de Sırplar duysun... Çünkü hemen savaş çıkarıyorlar da... Oğuz Çetin anlıyor musun? Geçen haftaki köşemde, Oğuz Çetin'le, 21 Ocak günü uzun bir telefon sohbeti yaptığımı ve bu süre içinde de, doğru sisteme geçtiğini, ancak Vladimir, Rebrov gibi transferlerde yanlış hedef seçtiğini, asıl hedefin de savunmanın ortası olduğunu, hatta bir de iyi ön libero bulması gerektiğini söylediğimi yazmıştım. F.Bahçe'nin Elazığspor'dan yediği ilk gole ve ilk onbeş dakikada yemediği gollere bir bakın... Haklı mıyım, Oğuz hoca? F.Bahçe savunması, bırak top rakipteyken, sizdeyken bile yanlış pozisyon alıyor... Maçların kasetlerini nasıl izliyorsunuz anlamıyorum doğrusu... Hani bir de analizcin var ya! Hah işte, kurtuluş! Ve Asiye kurtuldu. Nasıl mı? Alınmaları büyük yanlış olan, buna ilave olarak geçtiğimiz transfer ayında 800 biner dolara sözleşme yenilenen Ogün ve Abdullah süresiz kadro dışı bırakıldı. Bunlara ilaveten, F.Bahçe takımının tek hakiki F.Bahçelisi kaleci Oğuz da gitti. Hiç oynamayan Ali Akdeniz de, sanırım burnunu karıştırdığından gitti. Son olarak da gece kuşu Yusuf... Bakın işte burada bir isabet var sanki... Ama aynı yönetim değil mi, 20 gün önce aynı futbolcuyla 3 yıllık sözleşme imzalama yollarını arayan? Hayret! Hayret ki ne hayret! Vah ki vah! Haa bu operasyonun ardından, lig sonuna kadar 3-5 altyapı oyuncusunu sürekli oynatabilecekseniz, tamam... Neyse, böyle bir kurtuluş formülünü de öğrenmiş oldu... Sağolasınız! Beşiktaş'ın rakibi kim? Beşiktaş - A.Gücü maçından sonra gazeteleri okudum ve şaşkınlığım bir kere daha yinelendi. Beşiktaş'ı yazan, daha doğrusu doğrayan kalemler Lucescu'ya ve futbolculara yüklenmişler. Beşiktaş takımı bu maçı böyle mi oynamalıymış? Lucescu böyle mi tertip kurmalıymış? Yok kaleye böyle mi gidilirmiş? Bırakın bu işleri... Beşiktaş için bu maçı sadece ve sadece kazanmak önemliydi. Çünkü Beşiktaş tarihinin bana göre en önemli oyunu perşembe akşamı Lazio'ya karşı. İnşallah bu önemli oyundan iki önemli, hatta daha sonra bir önemli oyun daha olur. Neden mi? Türkiye Ligi'nde şampiyon olmak tabii ki önemli... Ama G.Saray'ın UEFA Kupası'ndan sonra bizim şampiyonluk önem sırası olarak ikinciliğe düşmüştür. Şu kafayla bakmalıydınız diyorum A.Gücü maçına... Ama nerede o kafa? Ne yüreği ağabey? Öcal Uluç ağabey geçen cumartesi yazdığı tıpkı kardeşi Hıncal Uluç dostum gibi, Lucescu'yu yüreksizlikle suçlamış... Yapmayın Allah aşkına! Sporda böyle bir uçurtma yoktur. Hem Lucescu'yu bilgi sahibi, kültürlü olarak yorumluyor, sonra da yüreksiz diyorsunuz. Bu yakıştırmaların sporda iç içe yaşaması mümkün değildir. Lazio maçının son onbeş dakikasına bir bakın! Hem Noumalı, hem İlhanlı, hem Ahmetli, hem Sergenli Beşiktaş'ın kalesinde üç adet net, yüzde yüzlük gol pozisyonu vardı. Lazio bunları tabelaya yazsaydı, çok yürekli Lucescu'yu alkışlayacak mıydınız, yoksa yarı yolda takımı elettiği için asacak mıydınız? Fatih Terim, gruptaki son iki maçı istese beraberliğe bağlarmış da, ikinci tura kalırmışmış... Keşke yapsaydı... G.Saray, Avrupa'daki itibarından olmaz, ayrıca kocaman borç deliğini hiç olmazsa 3-4 milyon dolarla biraz küçültürdü. Haaa ne dersiniz Yaşa be Hasan! Hasan Şaş, geçtiğimiz hafta sonunda tırlamış. Demiş ki, "Bundan sonra benim falanca takımla anlaştığımı, sözleşme imzaladığımı yazan veya söyleyen olursa dava açacağım..." Helâl Hasanım... Senin yerinde başkası olsa, adam bile döverdi. Sende yine iyi sabır varmış... Sözleşmesi biten o kadar çok Milli Takım oyuncusu var ki... Ama nedense hep sana bir şeyler yakıştırıyorlar. Ama kabahat da sende hani... Brezilya'ya gol atarsan öyle olur işte... Bak kimse Ortega nerede, Felipe döner mi, Nouma ıslah olur mu diye soruyor mu? Sen ne diyorsun Oğuz? Elazığ maçından sonra Oğuz Çetin basın toplantısında istifa edebileceği biçimde konuşmuş. Sonra da pazartesi akşamı Ahmet Çakar'ın dolmuşuna binmiş. F.Bahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanlık Divanı bu konuda bir deklarasyon yayınlamıştı. Demek ki, F.Bahçe'de isteyen istediği gibi davranabiliyor. Zaten Elazığ'dan Murat isimli benimle sık sık telefon görüşmesi yapan bir okurum aradı. Hasta bir F.Bahçeli olan Murat kardeşim, maçtan bir gün önce F.Bahçe'nin ter idmanını izlemiş. İzlenimleri bu takımın bittiği merkezinde... Duyurulur... Ben Oğuz'un yerinde olsaydım teknik bir yorum yapardım. Neyse... Bir gazetede okuduğuma göre, Oğuz, Saran'ın Topmöller'le temas kurduğunu duymuş ve bunun için reaksiyon göstermiş. Eyvah! Lorant, Rebrov, Vladimir'den sonra bile F.Bahçe'nin hoca ve futbolcu arayışı aynı adresten mi yönetilecek? Vay vay vay! Rıdvan bunadı mı? F.Bahçe Kulübü'nün para musluğunun başındaki genç ve başarılı adam Tamer anlattı. Efendim; Rıdvan Dilmen kardeşimiz, Trabzonspor - Beşiktaş maçını yorumlarken, Fatih Tekke'nin Real Madridli Raul'dan daha iyi oyuncu olduğunu söylemiş. Tamer'e bir baktım... Aklı başında... F.Bahçe'nin milyonlarca dolarının hesabı onun elinde... Yani akıllı mı akıllı. O zaman Rıdvan'da bir arıza var... Yoksa altılı mı yattı nedir?