Fenerbahçe çiftliği! Oh ne âlâ memleket! Kalecisi, benden bu kadar deyip, çeker yurt dışına tedaviye gider. Kimsenin sesi çıkmaz. İngiltere'nin bir kulübünden kiralanan Ukraynalı futbolcusu, UEFA Kupası'na giremezsek seneye buralarda durmam der. Kimse çıkıp, ne oluyor demez... Pazarlık masasında yönetimi bir haftadan fazla terletmiş dünkü çocuk santrforu tam en zor dönemde, hadi eyvallah deyip çekip gider... Kulağına asılacak bir adam çıkmaz. Yarın kim bilir, belki de başka futbolcular da işimiz var bu maçı oynamamız mümkün değil diyecekler. Onlara de ses çıkacak gibi görünmüyor. Oh ne âlâ memleket! Sanırsınız ki, bu futbolcular amatör, para almadan oynuyor. Ama öyle mi? Hayır! Tam tersine en çok alanlar... Demek ki parayla saadet, hele hele futbolda hiç olmuyor... Ama hâlâ anlaşılmış değil... Sergenciler çabuk bitti! Beşiktaş'ın şampiyonluğa giden yolda bütün başarılarını neredeyse Sergen'e mâledecek 1950 kafalılar, Elazığ'da neredeydiler? Tabii ki oradaydılar. Ama sesleri çıkmadı. Acaba Lucescu müthiş adam Sergen'i neden 65. dakikada oyundan aldı? İşte bu anda bütün Sergenciler öfkeden hop oturup, hop kalkmışlardır. Ama maç gidiyordu. Onların umurunda mı? Beşiktaş kazanırsa Sergen'den, kaybederse Lucescu ve diğer futbolculardan... Biz kimseye peşin hükümlü değiliz. Ama takımdan yanayız. Milan'ın acı sonu! Fatih Terim gibi bir hocayı bulup da, sonra takımın içindeki papazların ihtilâli ile kaybeden ve et kafa Ancelotti'yi göreve getiren Milan, devrim yaparken düştüğü yanlışın faturasını en ağır biçimde, her şeyden çok önem verdiği liginde ödemeye devam ediyor. Bunu özellikle vurguladım. Çünkü Milan'la İnter arasında önce İtalya Ligi gelir. Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak onlar için ikinci tercihtir. Orada da böyle bir rekabet var işte... Nouma kararı! Nouma olayını geçen haftaki köşemde (daha karar alınmamıştı) Arabistanlık olay şeklinde yorumlamıştım. Sonra da başkan Bilgili bileti kesti. Kâzım Kanat dostuma göre çift taraflı mont gibi... Beşiktaş, bu kararıyla gönüllerin şampiyonu olmuş... Doğru... Yüzde yüz katılıyorum. Ama sonra, "Nouma nasıl olsa cezalı olacaktı. Bu arada paradan kurtulmak için kurnazlık yapıp, sözleşmesini feshettiler" demek de ne oluyor? Bunu anlayamadım. Önce bravo, sonra ayıp... Bunlardan birine itibar etmek zorundayız. Bence şampiyonluğa giderken bir forvet eksiltmek her babayiğidin alabileceği karar değildir. Hem de, sık sık takımı yalnız bırakmak alışkanlığı bulunan bir başka forvet İlhan Mansız varken... Samet'in çocukları! Samet Aybaba, bizim ülkede en fazla kaliteli genç üreten teknik adamdır. Sanırım bunu kimse inkâr edemez. Çalıştırdığı takımlarındaki ürünleri ortadadır. Trabzonspor'da da dörtlü savunmaya geçip, büyük işler yapıyor. İlk tacı da Türkiye Kupası oldu. Tayfun, Erdinç, Ali Şen, Hasan mükemmel ürünler. Sistem, Erman'ın yerine daha sakin, daha kontrollü Oumar ile tıkır tıkır işledi. Hüseyin'i Trabzon'dan işe yaramaz diye gönderenler, yeni yeni dersler almaya devam ediyorlar. Somers'e çok iyi bir yer bulundu. Dörtlü savunma modeli, Gökdeniz'in kullanımını daha verimli hale getirdi. Trabzonspor bir iki alternatif olacak takviye ile şampiyonluğun gelecek sezonki en güçlü adaylarından biri olacaktır. Ben imzayı şimdiden böyle bir iddianın altına atıyorum. Ne dersin Samet? Parayla değil, akılla oluyormuş! Trabzonspor'da da aynı dert vardı. Her şeyin parayla yürütüleceğini sananlar çoğunluktaydı. Ama Özkan kardeşim iyi işlerin akılla meydana getirilebileceğini iyi bilenlerdendi. Tıpkı Faruk Özak gibi... Şimdi çok ama borç parayla hayâller peşinde koşanlar, aklın önde tutulması gerektiğini acaba çakabildiler mi? Siz ne biçim taraftarsınız? F. Bahçe-Samsunspor maçının başlarında, yani Ceyhun henüz sahadayken, tribündeki bazı kendini bilmez, sözüm ona taraftar, eşine, annesine ve babasına dil uzatmış. Ayıp kere ayıp! Üstelik daha 15 dakika bile olmamış. Ne yani, F.Bahçe'yi bu hale Ceyhun mu getirdi? Tabii dilinizi uzatacak asıl yeri bilemediğinizden, ya da korkunuzdan, medyanın dolmuşuna binip futbolculara saldırıyorsunuz. Ayıp kere ayıp! İstatistikçiler iş başına! Bizim spor medyasında çok ama çok ünlü (!) istatistikçiler vardır. Bunlar elmalarla armutları toplamada müthiştirler. Şimdi onlara soruyorum; Oğuz Çetinli F.Bahçe'nin kayıplar istatistiğini maç maç hemen yapıyordunuz. Şimdi Tamer hocanınkini ne zaman yapacaksınız? Öyle ya, dört maç, sadece üç puan... Tek galibiyet yok... Yani dokuz puan kayıp... Tuh be! Ben de mi istatistikçi oldum? Teşekkürler Bilgili! Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili, bir gazetenin pazartesi günkü sayısında, bir bayan gazeteci ile yaptığı söyleşide, "Ben futboldan çok iyi anlamam" demiş. Bravo başkan! Bu ülkede, kulüplerin başkanlık koltuğuna oturmuş kim varsa, Özkan Sümer hariç, hepsine mükemmel bir ders vermişsin... Kutlarım. G. Saray'ın sonunu sistem getiriyor! Bir F. Bahçe galibiyeti de G. Saray'ın, büyük emeklerle kurulmuş çağdaş sistemini alıp götürdü. Zaten bu iki ezeli rakibin maç kazananı bir türlü iflâh olmuyor. Ama G.Saray'ın kaybı bana göre daha büyük. Terim hocaya, İstanbulspor maçından sonraki yazımda bir soru sormuştum. Demiştim ki, "Xavier'i, klasik stoper oynatmak için mi aldın?" Cevap alamadım ama, hoca kalbura çevrilen Portekizli'yi oyundan aldı... Zaten o kanat Hasan'la kullanılmaya çalışıldığı için, Yılmaz Vural tarafından ilk yarıda koridor haline getirildi. İkinci yarıda G.Saray müthiş oynamış... Babam da oynar... Karşı taraf topuyla tüfeğiyle kendi yarı alanı üzerine dizilirse, biz de halı sahacılar tek kale oynarız. Yazık! Onca emek, bir F.Bahçe galibiyeti yüzünden tarihe gömülüp gidecek. Gençler'e bakış! Daha F.Bahçe maçından sonra yazmıştım. Demiştim ki; "Bu G.Birliği'ni sezon bitmeden birileri beşlik yapacak..." Az kalsın Trabzon yapıyordu. Sonra Altay kaçırdı. Ersun Yanal hoca, tabii ki, takımı hâlâ şampiyonluk kovalıyorsa, başarılıdır. Ben de sezon başında Gençler'in Üç Büyükler'in sıralamasını bozacağını yazıp durmuştum. Ammaaaa, bir takım her maçta kalesinde, savunmasının son adamına karşı üç rakiple yakalanıyorsa, ciddi biçimde analize ihtiyaç vardır. Demek ki; Türkiye'de gol becerisi fazla olan oyuncuların sayısı biraz fazla olabilse, Gençler'in şu andaki puanlarından bir 10 tanesini tenzil edin... Ersun hoca, bu büyük ve ciddi eksiğini tamamlamalı, tamir etmelidir. Çünkü Gençler'de ufukta Avrupa Kupası maçları var. Oralarda gol atmayı iyi becerirler de... Sabri, nasıl bir gol istedi? Sabri Ugan kardeşimiz, Star'da Şampiyonlar Ligi maçlarından birini anlatırken, şöyle bir cümle kullandı: "Manchester herhangi bir gol atarsa..." Nasıl bir gol Sabri ? Peynirli mi, sucuklu mu? Vanilyalı mı, kaymaklı mı, çilekli mi? Tavuk mu, et mi? Siyah mı, beyaz mı? Ne demek, "Herhangi bir gol..." Gol goldür. Çeşidi mi olur? Lütfen biraz dikkat ! Biriliri size çok dikkatli izliyor. Yani bu işin, eskilerin deyimi ile mektebini okuyanlar... Sonra bize soruyorlar, cevap vermekte güçlük çekiyoruz... Pinto, arsa futbolcusu! Daha G. Saray forması içinde gördüğüm ilk maçta hemen kanaatimi vermiştim. Demiştim ki; "Bu Pinto, tam anlamıyla bizim çocukluk, gençlik zamanlarımızın arsa futbolcusu tipi..." Sezon bitti, ben haklı çıktım galiba... Bunlar idmanlarda ortalığı kasıp kavururlar. Ama saha büyüyüp, mesele resmi maça gelince, arsacılıkları meydana çıkar. Ama Terim gibi bir hoca, hâlâ bu arsacıdan medet umuyor. Bunu anlamış değilim. Hem de Arif varken... Marion Jones ayıp ediyor! Dünya'nın en hızlı bayan atleti, dünya rekortmeni ABD'li Marion Jones, şimdilerde bebek bekleme heyecanının yanına bir de başka bir spor branşına hazırlanmanın kararını ekledi. Jones, doğumdan bir süre sonra ülkesinin bayanlar basketbol liginin iddialı takımlarından birinde forma giyeyeceğini açıkladı. Ayıp ama! Biraz da başkaları ünlensin, madalya kazansın... Ne sporcu be! Michael Jordan'ın beyzbolculuğundan sonra bir de Marion'un basketbolculuğuna dikkat kesileceğiz... Bizde de örnekleri vardı. Ama ne yazık ki 50 sene önce... Şimdi öyle sporcu nereden bulacaksın ki?.. Kimler mi vardı? Can Bartu (Futbol - Basketbol), Yılmaz Gündüz (Futbol - Basketbol), Kadri Aytaç (Futbol - masa tenisi) aklıma ilk gelenler. Hatırlayamadıklarımdan özür dilerim. Hoş zaten kim hatırlıyor ki?.. Bu çocuk neden yardımcı? G. Saray - Adanaspor maçının elle atılan golünü 50 metreden görüp, Bülent Demirlek'i uyaran ve de büyük bir skandalın önüne geçen yardımcı Erhan Sönmez'in, ülkenin en iyi lisan bilen hakemi ve de daha 24 yaşında olduğunu öğrendim. Almanya doğumlu olan bir genç hakemin ağzında düdükle sahaya çıkmak yerine bayrakla çıkışını da anlayamadım. Bence bu genç arkadaşı derhal başlama noktasına çekmemiz gerekir. Çünkü yarınlarda Dünya Kupası finali ışığı bile yanıyor gibi geliyor bana... Ne dersin sayın Yavuz?