Aynı başlıkla geçtiğimiz Pazar günü, "Tercüman tiyatrosunu" dile getirmeye çalışmıştım. O, birinci yazı idi. Bu ikincisi... Ancak sakın ola ki, bunun bir yazı dizisi olduğunu sanmayın. Ama bu gidişle ve de galiba, günümüz, en azından yazılı basını için, eskiyle kıyaslama olabilecek şekilde devam edeceğim. O günkü yazımda, biraz yaşımız, biraz mutfaktan on yıla varan uzaklığımız, çokça öyle bir yazı yazmanın heyecan ve duygu yüklülüğü sebebiyle gerçek Tercüman'ın dev spor servisinden unuttuklarım oldu. Yazının ertesinde ve hatta ondan sonraki günlerde bile inanılmaz sayıda ve yazının temeli paralelinde olumlu tepkiler aldım. Ağlayan bile olduğunu yazsam, inanır mısınız? Necmi Tanyolaç ustanın döneminden her yere yetişen bu ülkenin en iyi ilk bayan spor yazarı Serap Özaksoy'u unutmuşum... Olacak şey mi? Ama peşin özürüm yukarıda... Rahmetli Server Şengün'ü unutmak da hiç yakışmadı hani... Arşivde, gazetenin çıkmasında aslan payı sahiplerinden Güney Barış atlanacak adam mı? Zeki Kuban gibi, sayfa hazırlama telaşında akıl defteri olan birini unutmuşum. İş mi? Almanca can simidimiz Bekir Boran'ı patronun yeğeni olmasına rağmen bunu bir gün bile hissettirmemiş Erdal Aydın'ı, biraz spordan, biraz yazı işlerinden ama çokça patron katından Oktay Göral'ı, objektifin ardından özellikle kale arkasını en iyi yansıtan Şevket Uygun'u da yazmayı unutmak gibi bir halt etmişim. Ömer Çavuşoğlu'nun "Güneş ihanetinden" sonra Attila Gökçe, Necip Kapanlı, Kemal Belgin yönetiminin içinde de, o gün nerede bıraktığımı bilmediğim "Beyin klasörüm"den unuttuklarım olmuş. Harika çocuk ve imzası Portekiz isimlerinden de beter uzunluktaki Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu da yok yazıda... Futbol dünyasında hiç seyretmediği oyuncuların bile gollerini beynine kaydetmiş, benim L'Equipe muhabirliğini göğsümü gere gere devrettiğim ve elimize daha 16 yaşında gelen Selçuk Manav da var, yazıdan düşenler arasında... ATV'den sabah sabah aradı, Allah'tan "Abi bizi unutmuşsun" demedi. Arap Tarık Çaldıran kim bilir ne öfkelenmiştir. Önce Fenerbahçe muhabiri, sonra sayfa sekreteri yapmak için büyük uğraş verdiğim Büşah Gencer, neredeyse nüfus kağıdı teslim edecek kadar yakın olan Fatih Türker de yazıda yer almayanlar arasındaydılar. Atilla İyitanır'la, Cem Dalmaz'ı da unutmuşum, dostlar! Tam bir skandal! Demek ki; Saint Joseph'in, La Fontaine fablları ile kazandırdığı hafızamızın yerinde yelle esiyor... Şimdi Hürriyet'te Fenerbahçe haberlerinin altına imza koyan Sadi Kemal Yaşar'ı kim yetiştirdi ki... Altan Tanman'ın bir türlü eskimeyen yüzünü de unutmuşum. En verimli çağında Amerika'ya gitme kurnazlığını gösteren Galatasaray muhabirim Altuğ Gürer, Faik Çetiner'in kılavuzu Zürap Akdüz, az konuşan, çok düşünen Zafer Yenice, sigara ekleme ustası Baca İsmet, her işimize koşan Şahin Polat da o yazıda yoklardı. Ben ne yapmışım meğerse... İzmir'den toptancı Hüseyin Yangır, soyadı Beyazkartal olan ama sürekli Karakartal diye seslendiğim Can, Samsun'dan adamı uyutmayan Adem Bilir, Ankara'dan Atilla Türker, Gürhan Gürer o gün beynimin parmaklarıma göndermediği isimler arasında... Gaziantep muhabirimiz Kamil'in, Arol olan soyadını da neredeyse Yaman diye yazmışım... Ve şimdi Tercüman başlığının altında bunların yerine otoban isimli Edi - 05, Tanju'nun metresiyle mi, yoksa karısıyla mı devam etmesi konusunda anket açan, Bursa'nın şeftalisini yarıp, kestanesini çizen spor müdürü var. Daha kimler yok ki... Ey, sevgili patronum Kemal ağabey, kalk da gör! İhanet nasıl olurmuş...