F.Bahçe'nin G.Birliği beraberliğinden sonra yazdığım tenkitte; Ankara takımının oyun felsefesinin yardımıyla F.Bahçe'nin çok canlı, diri, futbola benzeyebilen bazı oluşumlar içinde göründüğünü dile getirmiştim. Ama medyanın tamamı F.Bahçe'nin mükemmel oynadığını, maçın harika bir futbol gösterisi şeklinde geçtiğini yazmıştı. Gerçekten de G.Birliği, savunmasından da bazı oyuncularla neredeyse takımın tamamını ileri itip, kendi kalesiyle santra arasını rakiplere sunan, dolayısıyla pozisyona ve gole davetiye çıkaran bir takımdı. İşte bütün medyayı G.Birliği'nin bu tipik özelliği kandırdı. Hatta F.Bahçe teknik sorumlularını da... Dün akşam ise oyun alanında boş alan bırakmamayan, özellikle de bunu kendi bölgesinde dikkatle uygulayan Denizlispor o 3 gün önceki F.Bahçe'yi sahadan alıp, gerçekleriyle kucaklaştırdı. Denizlispor'un da müsabakada pozisyon sayısı insana yoğun bir not mesaisi yaptıracak kadar değildi ama, zaten futbolun esasında öyle 3 gün önceki maç gibi basketbol skoru rüzgârları yaşanmamalıydı. Zaten kolay kolay da yaşanamıyor. Bu maçla ilgili en çok üzerinde durulması gereken oluşum, şayet bir sakatlığı sözkonusu değilse; Semih'in ikinci yarıda soyunma odasında bırakılışı idi. Tekrar vurguluyorum, bir sakatlığı yok ise Semih için Gençler maçından sonra ne kadar olumlu konuşan varsa hepsinin mumları yatsıya kadar yanabildi. Ali Güneş'in savunmanın sağ arkasında oyuna başlatılışı da, bana göre düşünce dengesizliği, kararda kararsızlık anlamını taşır. Ali Güneş, ikinci yarı orta sahayla rakip kale arasında koşuşmaya başladığında F.Bahçe'nin Denizlispor üzerine gidişlerinde bayağı olumlu değişimler gözlendi. Ancak şu bir gerçek ki; bu F.Bahçe savunması doğru sistem içinde oynamasına rağmen, tepeden tırnağa sistemin adamlarıyla kol kola sokulmak mecburiyetindedir. Yani, önce kendini aldatmayacaksın arkadaş. Yani bir maçlığına rakibin oyun şeklinden kaynaklanan ikramları, bir takımın kurtuluşu, düzelişi olarak, omuzlara apolet olarak takmayacaksın.