Kim bu densizler? Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel hedef alınarak, milli takım bünyesinde de ciddi yaralar açan bazı spekülasyonlar dolaşıp, daha doğrusu dolaştırılıp duruluyor. Basında da çanak tutanlar, körükleyenler var. Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay, "Anormal bir durum yok" diye yüreklere su serpmeye çalışıyor ama, basındaki paraşütle inen bazı sözüm ona kalemler hâlâ ısrarca... Yoksa, Turgay Demirel'in yerine başkalarını sürebilmenin yarışı mı bu? Derken, milli takımda "Lider" karmaşası oluşturdular. Ne lideri? Bunu hem de basketbol yazarları yazıyor... Yahu, basketbolda lider olur mu? Siz yazdığı branşın ruhunu da bilmiyorsunuz demek ki... O halde işin içinde ya rant, ya da koltuk kavgası var. Bırakın da Aydın Örs'ün dediği gibi "En mükemmel kuşak" yeni zaferler yaşasın... Terim'in harman modeli! Fatih Terim hoca, İnter maçından bir gün önce, "Hazırlık maçlarında takımı harman ediyorum. Yani eskilerle, yenileri kaynaştırmaya çalışıyorum. Yani harman modeli" demiş... Tam harman... Gelen harmanlıyor, giden harmanlıyor. Savunmada yer alan Pratez hariç, diğer yabancılar rakiplere dokunmamak için adeta görünmez bir zırhla kaplıyorlar vücutlarını... Savunma oyuncusu dediğin, rakibi ürkütür, yanına sokulmasını adeta yasak eder. Orta alan tam harman... Ancak benim bildiğim, harman iyi yapılırsa, örneğin çayda olduğu gibi, tadından geçilmez. Burada bir yanlışlık var, ama ne? Fatih hoca geçen sezon da harman yapmaya çalışmıştı, son beş yılın rüzgarı ile şampiyonluğu son dakikaya kadar kovalayabildi. Şimdi o rüzgar da yok... Ama son Liverpool maçında Ayhan - Batista ve Hakan'ın, arkasına, Berkant'ın konuşu ile ilk doğru seçim oldu. Sanıyorum artık Terim hocanın hakiki ve gerçek fotoğraf gözleri önüne gelmeye başlamıştır. Bu da Bülent Yavuz'un 13 emri! Emir sayısı malûm emirden 3 adet fazla... Bunlar, Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Bey'in emirleri... Şöyle bir okuyayım dedim. Emirler, ağırlıklı şekilde dördüncü hakemlerin de, maç üzerinde etkin olduklarını ve bunlara orta hakemlerin uymasını içeriyor. Peki, aynı dördüncü hakemler, burunlarının dibinde sınırlı alanı terk edip, küfür yağdıran, sahaya müdahale eden teknik adamları tribüne göndermede, orta hakeme ihtiyaç olmadan, etkili olabilecekler mi? Emirler arasında bu yoktu. Kovulanlar doğru mu söyledi? Fotoğrafa baktım, Mustafa Denizli ile Lorant aynı masanın etrafındalar. Yani, F.Bahçe'den yarı yolda gönderilen iki teknik adam... Lorant, veryansın etmiş. Demiş ki, "F.Bahçe iyi transferler yapmış gibi... Ama bu yönetim ve yönetim tarzıyla şampiyon olamaz." İyi, güzel de, madem bu yönetim tarzından memnun değildiniz, neden bir buçuk sene Kalamış'a sığındınız? Hele hele Mustafa Denizli... Lorant, en azından yüreklilik gösterip, bu görüşlerini dile getirirken, o sadece gülmekle yetinmiş... Eeee, Nijerya'da işe talip olan da ancak güler işte... Lucescu'nun tarihî sözleri! Cuma günü gazetelerde şöyle bir haber vardı: "Lucescu, idmanda şakalaşan Sergen'le Sinan Engin'e, gidin Laila'da şakalaşın, burası idman sahası" diye bağırdı. Vay be! Öf be! Bir fotoğraf bu kadar net çekilir. Her gün, her olayda Beşiktaş'ın şampiyonluğunda en büyük pay kiminmiş, daha iyi anlayabiliyor musunuz? Disiplin Kurulu bu olmalı işte! Hazırlık maçında hakeme tokat atan Fatih Tekke'ye biz ne ceza vereceğiz derken, Disiplin Kurulu, 5 maç çakmış... İşte bu! Az diyebilirsiniz, ama benim derdim, bu olayda bizim kurulun ses verip vermeyeceği idi. Yani kayıtsız kalabileceği idi. Bu bile, bana göre büyük bir aşama... Diğer futbolcular ayaklarını denk alsınlar! Hasan Pulur ustanın yazısı! Hasan Pulur ağabey, ustamız, geçen hafta sonu Milliyet'teki köşesinde, F.Bahçe'nin efsane takımının sol açığı Halit Deringör'ün başına gelenlere geniş şekilde yer vermiş. Yazının özeti şu: "Ey F. Bahçeli, değerlerine saygılı ol, onlara sahip çık!" Ben öyle anladım. Hasan Pulur üstad, yazısında Halit Deringör'le ilgili bir anıda rahmetli babamın ismini de kullanmış. O olay, F. Bahçe tarihinin nasıl oluşturulduğunu, ne olduğunu, değerlerini, örf, adet ve geleneklerini, özveriyi, kulüpçülüğü yansıtır. Benim ailem de, bu kulübe forma ve ayakkabı alabilmek için evindeki çini sobasını, halılarını satmıştır. Şimdiki gibi, banka kredileri kullanarak, teberrulu bilet satarak, sponsor peşinde koşarak değil... Bunlara saygı istemek, her kökten F. Bahçeli'nin hakkıdır. Bana daha başka şeyler yazdırmayın! Trabzon'a bu sezon dikkat edin! Yattara müthiş... Diğer iki Belçikalı da takım oyuncusu gibi... Eldekiler zaten geçen sezondan "Dar alan presi, yüksek tempo oyununu" sergilemişlerdi. Bir de Augustine geldi. Duyumlara göre Maxim de gündemdeymiş... Ben diyorum ki, yönetimde, şehirde ve şehir dışında kalanlarda birbirini itip kakma, bozgunculuk olmazsa, Trabzonspor bu sezon, üç büyüklerin birbiri peşine sıralanmasını bozar. Geçen sezon başlamadan Gençlerbirliği için aynı görüşü ortaya atmıştık. Haklı da çıktık. Haa kaçıncı mı olur, onu da yakında yazarız... Ortega, bu işi kazanır! Korkum hep bu idi... Ortega, allanmış, pullanmış bir şöhret olarak, F.Bahçe'yle arasındaki pürüzü, yüzde yüz haksız olmasına rağmen lehine sonuçlandırabilirdi. Çünkü, Calliendo, tam anlamıyla anasının gözü bir menajerdi. Nitekim, geçtiğimiz cumartesi günkü gazetelerde, Ortega'nın, River Plate kadrosunda gösterildiği, dolayısıyla FIFA'dan geçici lisans aldığı haberi vardı. Eyvah ki, eyvah! Bir de başkan, aynı gün Hürriyet'te, "Ortega ve Hooijdonk gibi oyuncuları kim alabilirdi ki" demiş. Vallahi doğru... Kimse alamazdı. Biz keriz miyiz? Bu ülkede 25 yıl sigortalı çalıştık. Sonunda da çok şükür emekli olduk. Bu süreç içinde, vergimi de, daha maaşımı elime almadan devlet kesip, kasasına koydu. Dahası, zorunlu tasarruf dediler, maaşımı almadan, kesintiyi yaptılar. Emekli olunca alacaksın dediler. 1992'de emekli oldum. Bankaya gittim, gazeten Tercüman parayı yatırmadığı için alamayacaksın dediler. Hukuk, mukuk dedik. Yok, uğraşma, Özal öyle bir kanun çıkardı ki, alamazsın dediler. Sineye çektik. Elimizde Tercüman'dan kalma, 1990'ın parasıyla 43 milyonluk senet vardı, su iç dediler. İçtik. Evlendik, barklandıktan sonra, aile sorumluluğu içinde devletin koyduğu bütün vergileri ödedik, ödemeye de devam ediyoruz. Ama aynı devlet, hükümet çalımı ile kulüplerin 200 trilyonu geçen vergi borçlarını, müthiş bir kıyakla 3 trilyona indiriyor. Vay be! Şimdi de, Beşiktaş delikanlılık yapıp, transferlerini 800 bin dolar olarak gösteriyor ama, diğerleri 30 milyar olarak yazdırıyor. Ne vergi verecekler hani... Vallahi acıyor ve üzülüyorum! Vah vah vah! Bu ülkede, biz ücretliler, hep böyle keriz muamelesi mi göreceğiz? Yaşşa be Daum! Kalite teknik adam dediğin maçtan sonra bir de veciz konuşursa, işte o zaman tadından geçilmiyor. Bakın Daum, vatandaşı olan kaleci Enke'yi nasıl savundu: "Barcelona'da Hollandalı hocalar görev yaptığı için Enke, üçüncü kaleci konumuna düştü..." Hah işte, bir vatandaş ancak böyle savunulur. Bizim hocaların da dikkatine... Şimdi aynı Daum'a şu soruyu da sormalıyız: "Ümit ve A milli takımlarda uç adam olarak oynayıp, büyük sükse yapan Tuncay'ın, sol çizgideki mahkumiyeti daha ne kadar sürecek?" Pardon, Daum bu sorunun cevabını daha önce vermişti. Demişti ki: "Tuncay orada, Hagi'den daha büyük olacak..." Hep söylerim, yazarım; Almanlar, bu dörtlü savunma ile oynama modelini hâlâ iyi kapabilmiş değiller. Kolay da değil, yılların alışkanlığı var. Ama, F.Bahçe'nin şampiyonsuzluk alışkanlığına dayanma gücü çok düşük... Bir de, Kocaelispor'daki Yüksel'in Avusturya liginden geldiği söylendi. Acaba Daum, şiddetli bonservis bedeli olanlardan birinin yerine, çok işi yapabilecek bu genci uçağa bindiremez miydi? Olamazdı. Çünkü Daum, firarileri affetmeyi daha uygun görüyor... Çulcu eyyam mı yaptı? FIFA kokartlı hakemimiz Mustafa Çulcu'ya da bir soru sormak gerekiyor. Acaba son MHK seminerinde, "Özel maçlarda adam atmayın" gibi bir emir mi aldılar? Hayır; Selçuk, Erhan ve Kemal'in, Avusturya'da Daum'un gözünden kaçan gurbetçi Yüksel'e yaptıkları arkadan sert, sakatlayıcı hamleler kırmızıyı gerektirir de... Enke'den laf! Alman kaleci, daha doğrusu Barcelona'nın, birinci kaleci olarak Rüştü'yü almasından sonra Kadıköy'e düşen üçüncü kalecisi, imza töreninden sonra "Yüküm çok ağır demiş..." Yok canım... O kadar da değil... Çünkü, kendi gibi üçüncü ve ikinci kalecilerle mücadele edecek. Emrah'ı da..! Emrah Kayalıoğlu diye genç bir meslektaşımız vardı. Fotomaç'ın başına geçmişti. Ve de gazetenin içeriğinde gerçek spor gazetesinin rüzgarları esmeye başlamıştı. Son günlerde aynı gazetede çok çarpıcı bir garabet oluşmaya başladı. Merak ettim, yoksa bizim Emrah da mı, kapılmıştı sele... Sordum, araştırdım, Emrah'ı o işin başından alıp, İzmir'den bir vatandaşı dikmişler. Olur mu olur... Burası Türkiye... Her şeyin bitip tükendiği bir ülke... Değişiklik zaten hemen göze çarptı. F.Bahçe'yi yarı yolda bırakıp giden nankör bir Arjantinli'nin döndürülmesi için yapılan tuhaf kampanyadan belliydi. Çünkü bazıları için maddiyat; haysiyet, şeref, örf, adet ve gelenekten öndedir. Yahu bu çocukları frenleyin! Mehmet Demirkol isimli müthiş futbol otoritemiz, NTV'de, Osieck'le Daum'un takımlarının birbirine benzediğini söylemiş. Zaten pazartesi günkü Fanatik de yazmış. Vay bu ülkenin futbolseverinin haline... Hani bir lâf vardı; Ağzı olan konuşuyor diye... Ne güzel de unutmaya başlamıştık... F.Bahçe'nin 4-4-2'sinin 2-4-4'e dönüşeceği günlerde de Tuncay'ın şu anki yerinin eleştirilişinin ne kadar yanlış olduğunu vurgulamış Mehmet abi... Bunu, şimdilerde yavaş yavaş oturmaya başlayan bir genç daha yumurtlamıştı ama, sonra dönmek zorunda kaldı. Vallahi halimiz pek iyice değil hani...