Konuşma diye buna denir!
10 Kasım’ı geride bıraktık, hüznü ile özlemi ile... Cumhurbaşkanı Erdoğan da doğal olarak günün, hani eskilerin dediği gibi, mana ve önemini dile getiren bir konuşma yaptı. Bendeniz meslekte 50. yılı yakalamak üzere bir gazeteci ve 72. yaşına basmak üzere bir TC vatandaşı olarak Atatürk’ten sonra böyle bir konuşma duymadım. Ne kadar o makamda insan dinlediysem... Açık ve net; Allah başımızdan eksiltmesin!
Fatih Terim’den nameler!
Türkiye Futbol Direktörü ki, dünyada benzeri bir makam yoktur, aynı zamanda Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim, müthiş (!) Kosova galibiyetinden sonra basın toplantısını bir nutuk haline getirdi. Hatırımda ne mi kaldı? Şu iki hayati mesaj... Birincisi, Arda ve Burak’ı milli menfaat için çağırmış. Peki, aynı duygu, aynı anlayış neden bundan önceki üç hayati oyunda gösterilmedi? İkincisi, Emre Belözoğlu’nun telefonu üzerine geri dönüş olmuş. Vay be, Leeds maçında sahadan atıldığında tokatlanan oyuncunun ne forsu varmış yahu? Ben yemedim ama... Acaba Emre’nin sesi içinden başka kişilerin de ismi yankılandı mı?
TFF; bari milli maçlarda ayıp etme!
Aslında muhatap Türkiye Futbol Federasyonu gibi görünmüyor ama... Mesele mi? Efendim; TV 8 ciddi bir hizmet sunarak bize Milli Takım’ın maçlarını ekrana getiriyor. Tamam, teşekkürler! Ama o da ne? Yorumcu bu ülkenin şimdi futboldan milyon dolarlık serveti olacağı yerine sıkıntıları bulunan Sergen Yalçın, Emre Mor’un sarı kart cezalısı olduğunu bile bilmiyor. Eh, TFF olarak paraya değil, hizmetin hakikisine vereceksiniz yayın hakkını... Sonra Terim, şu, bu... Deveye ne sormuşlardı?
Hollanda faturası!
Fenerbahçeli Lens yine arka adalesinden sıkıntıyla dönünce, yanılmıyorsam bizim A Spor’da bir liste yayınlandı. Hollanda milli takımına gidip de oynadıkları kulüp takımlarına ciddi sakatlıklarla dönenler listesi... Ne demiştim bu sütunlarda? Ben hiçbir Hollandalı teknik adama güvenmem... Allah kulüplerin yardımcısı olsun!
Basından rezaletler furyası...
Spor değil ama serde 50 yıllık gazetecilik olunca bunları da yazma zorunluluğu hissediyorum. Efendim; Posta, hani şu sattıkça satan gazete, tutmuş Clinton’u başkan ilan edivermiş. Tabii rezil olunca da utanmadan haber atlatma hırsını bahane olarak göstermiş. İkincisi mi? Okan Bayülgen efendi ki, futbolu hiç sevmez ama onun reklamından cukka indirir, tutmuş, “Diriliş” gibi bir esere gider yapmaya kalkışmış, şaka ile karışık güya... Başka bir sunucu yok muydu be? Ödülü iade eden yapımcıyı alnından öperim. Üçüncüsü ise Fatih Portakal isimli ünlü(!) haber spikeri... Ben de sizi gazeteci olarak saymıyorum gibi bir çıkış yapmışlar birilerine... Vallahi ben de zat-ı alilerinizi haber sunucusu değil, tulûatçı, hatta biraz da duruş özürlü buluyorum...
Ve bunu da yaptık!
Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçı... Bir ara, hem de Fenerbahçe maçı neredeyse kazanmış gibi iken, bir potanın arkasında patlama oldu. Yok yok öyle maytap, havai fişek değil... Seyirci aymazlığı... Biraz da Göksenin tavrı... Sonra mı? Aziz Bey eline mikrofonu aldı ve o bölüme sesiyle daldı. Yetmiyormuş gibi Obradovic de, Melih’in eline mikrofonu verdirip bağırttı. Düşünün be; Obradovic’i bile ne hale getirdik? Biz çok müthişiz yahu! Pardon bitmedi. Ergin Hoca da saymış... Yapma be hoca; davasını geri çekene bu uyar mı?
Maraton!
Avrasya Maratonu 38. defa gerçekleşti. Ancak bu defaki bir başka diyebiliriz. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü bir başka koşuldu diyebiliriz. Organizasyonda kim görev aldıysa hepsini kutlarım. Bu arada Afrikalıların bir resitalini daha izledik. Normal! Adamlar bizim gibi metrobüs, metro, lüks oto, motosiklet yerine tabana kuvvet yol alıyor ülkelerinde... Uche bir izninde evine havaalanından, hem de öyle uzun bir mesafe yokken, sekiz saatte ulaşabilmişti, hiç unutmam...
Derbi mi?
Hafta sonu derbi var. Hem de Fenerbahçe ile Galatasaray arasında... Hayırlısı ile oynanıp, sağ sol ateşe verilmeden biter umarım... Bu sağlanabilir mi? Neden olmasın? İki takım el ele sahaya çıkar, en üst mertebe bulunan kişiler de VİP’ten el ele tutuşarak mesaj verirler... Çok mu zor yani?