Koridor ayıbı!

A -
A +

Koridor ayıbı! Beşiktaş - G.Birliği maçından sonra soyunma odasına giden koridorlarda arbede çıkmış. Haberlere göre Sinan Engin'le Gençlerli bir - iki futbolcu kapışmış, sonra da devreye başkaları girmiş. Bu başkalarının oralarda ne işi vardı? O koridorlarda en az 30 senesi geçmiş biri olarak, o kalabalıkları çok yadırgadım. Bunun yanı sıra, bu işte kim tahrik edici ise onu kınıyorum. O güzelim lig mücadelesinden sonra böyle tatsız olayların kaynağı kimse, lanetliyorum. Lucescu düşmanları tuş! Hıncal Uluç üstad (!), Beşiktaş-D.Kiev maçından sonraki görüş sütununda, "Bravo Lucescu" diyerek ikinci teslimiyetini ilân etmişler. Birinci teslimiyetlerini NTV'de, İtalya maçından sonraki programda, "Şenol hoca iyi işler yapıyor" diyerek dile getirmişlerdi. Acaba Ali Sami Alkış ne yazmışlardır? Hani şu, Lucescu'nun derhal evine postalanması gerektiğini bas bas bağıran Ali Sami Alkış... Erman ince geçmiş. Uyanık ya... Onun işi şimdilerde Ahmet Çakar'la... Kâzım Kanat, ıkınmış, sıkınmış, bir satırla Lucescu'yu geçiştirmiş. Sanlı ne yazdı acaba? Hani şu sezon başında, "Bundan başka hoca bulamadınız mı?" diyen Sanlı dostum... Bütün gazeteleri okuyamıyorum. Ama çok merak ediyorum... Acaba Haşmet Babaoğlu, NTV ekranlarından iki sene bağırdığı gibi yine Lucescu'nun hoca olmadığını mı yazmış? Altan Tanrıkulu yazı yazmamış maçın ertesinde... Atv'ye çıkıp da söylese... Neyi mi? Lucescu'nun hoca olup olmadığını... Şu hale bakın dostlar! Türk spor medyasının reyting rekortmenleri ne hallere düştü? Aslan televizyonlar; sizlerin sayesinde kamuoyu futbol işini kimlerin daha iyi bildiğini, kimlerin attığını, kimlerin daha iyi yorumladığını artık çok çok iyi biliyor. Böyle bir hizmet de medyaya yakıştı hani... Florya'da bunlar konuşulduysa... Hürriyet'in 28 Kasım 2002 Perşembe günkü sayısında, spor sayfalarından birinde yer alan haberde çok çarpıcı bir bölüm vardı, G.Saray'la ilgili... Yönetim, Florya'da toplanmış ve şu ortak görüşe varmış: "Top kaleye girmiyor. Bir gün mutlaka girecek. O zaman huzur bulan, gülen ve rahata kavuşan bizler olacağız." Vallahi tam Reha Muhtarlık... Ben gazetenin yalancısıyım. Şayet haber yalansa, G.Saray yönetiminin kendilerini tam anlamıyla çağdışı gösteren böyle bir habere çok sert tepki vermesi gerekir. Yok haber doğruysa, o zaman Reha Muhtar'ın Yıldırım Aktuna başta olmak üzere benzeri ihtisaslı hekimlerle bir "Cimbom itirafı" programı yapması ciddi bir gazetecilik görevi olur. Bu basın kapısı ayıbı! Beşiktaş tepeden tırnağa çağdaşlaşma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Tamam... Saygılar... Alkışlar... Ama, basın tribünü girişindeki işkenceci turnike de ne demek oluyor? Kombineler veya benzeri kartlar için konulmuşsa, tamam... Ama o zaman da basın için başka bir kolaylık düşünülsün. Bu Beşiktaş'ın bugünkü yapısına hiç yakışmıyor. Sevgili Başkan; buna bir çare bul! Ben 35 yıllık gazeteci olarak, önümdeki 30 kişinin kartını okutup geçmesini beklemem. Güney Amerika'dan Meksika'ya, dünyanın hiç bir ülkesinde de bekletilmedim. Dünyanın konum olarak, seyir zevki en güzel stadına girerken mi bekletileceğim? Olmuyor... Lucescu'nun adamları! Hiç bana uymayan bir bölüm bu... Ümit Karan ve Berkant attıkları şık gollerle G.Saray'ı, Ankara'da galibiyete taşıdılar. Yani bugüne kadar genelde kâh yedekte kalmış, kâh yedeğe bile girememiş oyuncular. Ama bir gerçek de gün ışığı gibi açığa çıktı. O da şu: Christian'ın, Ümit'ten öğreneceği çok şey var. Deplase olmak, takımı hücuma kalkarken pozisyon almak, pres ve vuruş, pas tekniği... Berkant da, nasıl bir orta alan - hücum bileşimi yapılır, sistemde dinamik olmanın avantajları hangi öğelerde kullanılır. Adam eksilttikten sonra ne yapılır... Bunlar da sanırım başta Pinto olmak üzere benzeri oyunculara derstir. Haa bir sistem takımı iki futbolcudan olmaz. Ama sistem de futbolcuları ister haaa... Öcal abi sen nerede yaşıyorsun? Öcal Uluç ağabey, FIFA kokartlı iki eski hakemin şimdiye kadar ekranlarda görülmemiş şekilde seviyesizce kapışmalarına birilerinin mutlaka dur demesi gerektiğini kısa ve öz biçimde yazmış. Sevgili ağabey; sen nerede yaşadığının farkında değilsin herhalde... Onların müdürleri veya patronları bunu istiyor zaten... Onlar da üç kuruşa kariyerlerini satıyorlar. Bu kadar basit! Yani alan memnun, satan memnun... TSYD'nin falan da yapabileceği bir şey yok. Burada asıl iş, topluma düşmektedir. Ama bu toplum, bu rezaleti izleyip, reyting denilen illeti sağlayınca, bunlar da, patronları da, müdürleri de gaza basıyorlar. Mesele bu kadar basit! Burası Türkiye, burada her şey var! Gençler neden ciddi değil? G.Birliği takımının hocasını iyi tanıyorum. Ciddi mi ciddidir. Başkanı, bana göre ülkenin en başarılı başkanıdır. Dar gelirlerle bir kulüp ancak böyle maddi olarak rahat eder ve sahada da başarılı olur. Ama aynı takımın futbolcularının üç büyüklerle oynanan maçlar hariç, ciddi davrandıklarını sanmıyorum. En azından takımın yarısının... Ciddi davranabileseler, inanın bu sezonun şampiyonluktaki en şanslı adaylarından biri olurlar. Bu takım, eskilerin Trabzonspor'u kadar büyük işler yapabilecek bir kapasiteye sahip... Ama... İşte bu amayı bir çözebilirlerse... Neyse ki Hitler Almanyası'na son! Geçtiğimiz Cuma gazetelerde okudum. Rakip taraftarın evsahibinin stadına gitmesine izin verilecekmiş. Ancak bunlar organize şekilde olmayacakmış. Yani kulüpler bu işe burunlarını sokmayacaklarmış. İsteyen falan şehirden falanca şehire gidecek, orada kendine ayrılan tribüne, gişede parasını ödeyip girebilecek. İşte bu kadar basitti... Şimdi Hitler Almanyası'nın Yahudi politikasından kurtulduk. Artık kulüpler de sırtlarındaki amigo kamburundan böylece kurtulma şansını elde ettiler. Ancak buna yeniden başvuracak kulüplerin de çok ağır şekilde cezalandırılması gerekir. Buna da dikkat! Lucescu bunu nasıl yaptı? Her hocanın bir eşref saati oluyor. Tayfur sakatlanıp çıkıyor, yerine Ahmet Yıldırım giriyor. Çok doğru. Sonra İbrahim çıkıyor, Tümer giriyor. Burada ilk arıza meydana geliyor. Ahmet sol kanada geçiyor, Yasin'in yanına ön liberoya Pancu geçiyor. Bu olmaz! Olmadı da... Peki, ne yapmalıydı? Perşembe yorgunu Nouma çıkmalıydı, Tümer onun yerine girmeliydi. Bundan sonra daha da büyük bir yanlış yapılıyor. Ahmet çıkıyor, Sergen giriyor, Tümer arka sol kanada çekiliyor. Hiç olmadı! Ve de daha maçın bitimine 23 dakika kala bu son yanlış yapılıyor. Bu yüzden Beşiktaş maçı berabere bitirdiğine şükretmelidir. Dikkat Lucescu! Alaattin Metin bunu yaparsa! Bir faul de aynı gün Akşam Gazetesi'nin spor sayfasındaki Alaattin Metin kardeşim yapmış. Hem de tam kırmızı kartlık.... Diyor ki, "Ortega, Genç F.Bahçeliler Derneği'ne gitmiş de ne olmuş? Orası yasal bir dernek... Aslında başka derneklere de gidip konferans vermeli..." Yapma be Alaattin Metin! Sen kimden yanasın? F.Bahçe'yi sömüren, kemiren kısımdan mı, yoksa kulüpten yana mı? Haaa, sana birileri bunu yazdırıp, bugünlerde bozulan arayı düzeltme düşüncesinde ise, o zaman daha da vahim demektir. Bu, hem senin adına, hem de kulübü yönetenler adına vahimdir! Neyse ki, gerçek taraftar İstanbulspor maçında bunlara dersini verdi. Müthiş bir üçlü! Newcastle United - İnter maçını izlerken, şu anda sadece Avrupa'nın değil, belki de dünyanın en iyi orta üçlüsünün İnter'de olduğunu gördüm. Okan, Almeyda ve Emre'den kurulu bu üçlü, arkası, yani savunması dörtlü oynayan takımlar içinde en sağlıklı, en doğruları yapan, rakibe top kullandırtmayan, hücuma çabuk çıkan müthiş bir blok... Tabii ki, bu bloktaki iki futbolcunun Türk olması beni bir kat daha gururlandırdı. Bu Okan'la Emre çok şey demekmiş, bu da bir kere daha ortaya çıktı. Ama bundan kimse rahatsız olmasın, aksine övünsün... Ortega davası! Enine boyuna yazalım da... Efendim; Ortega'ya, yanılmıyorsam yönetim kurulu üyelerinden sayın Sabancı, lüks bir otomobil hediye etti. Yönetim de, Ortega'yla yapılacak her TV röportajı için 5 bin dolar talep edileceğini açıkladı. Ben bunları basından okudum. Yani Ortega bir kenara, diğer oyuncular bir kenara... Zaten parada durum böyleydi, bir de bu ekstralar eklendi. Adam zaten uçmuş, şimdilerde dört misli uçuyordu. Oynadığı yabancı takımlarda dosyası bir hayli kabarık. Lorant'la arasında geçenlerden sonra başkan arayı buldu. Tamam da, peki ceza ne olacak? Mutlaka olmalı... Haa Lorant gitmeli mi? Zaten gelişi hata idi, kalışı iki defa hata oldu. Ama Lorant gidecekse bu sebepten gitmemeli. Çünkü yarın başka bir hocaya başvurduğunuzda, "Ama orada Ortega var, adam yiyor" korkusu meydana gelir. Eh, dünya internet dünyası da olduğuna göre, bu yanlışı kim duymaz, öğrenmez ki... Bir başka açıdan daha bakalım... Ortega'ya bu kadar ihtimam neyin nesidir? Zaten 22 milyon dolara mâlolarak ihtimamı görmüştür. Ama F.Bahçe'ye bugüne kadar bir tane maç mı kurtarmıştır? Hani Şampiyonlar Ligi? Hani UEFA Kupası? Ama ben Ceyhun'un, Serhat'ın, Washington'un kurtardığı lig maçlarını hatırlıyorum da, Ortega'nınkini hiç hatırlamıyorum. Durun bitmedi. Bu takımda UEFA Kupası ve Süper Kupa Şampiyonu bir çocuk vardır. Bu takımdan dünya üçüncüsü futbolcular vardır. Ortega'nın uluslararası alandaki en önemli icraati nedir? 1998 Dünya Kupası'nda sadece ikinci tura çıkabilen takımın oyuncusudur. 2002'de de ilk turdan elenen takımın... Neymiş efendim? Yani hiç! Haa buradan bakmak da yanlıştır, esasta... Ama nereden bakarsanız bakınız, bu olayda Ortega haksızdır ve ceza almalıdır. Lorant'ın ise zaten gelişi hatadır, tutulması da iki defa hata olmuştur. Ammaaaa bu sebeple gönderilirse, on defa hata olur. Ben burada anlı şanlı medyaya da bir soru sormak istiyorum; şayet F.Bahçe'nin gole kadar girdiği dört pozisyonda da imzası bulunan Revivo bunlardan ikisini atıp, ya da kaleci kurtarmasaydı, takım da maçı kazansaydı, o zaman böyle mi yazacaktınız? Hayır! Diyecektiniz ki, Revivo ne büyük oyuncu be, Ortega'yı aratmadığı gibi, 21 gündür yurt dışında olmasına rağmen ne goller attı... Haa? Tebrik Bütün okuyucularımın mübarek Ramazan Bayramı'nı kutluyor, nice bayramları hep beraber ve sağlıkla yaşamamızı diliyorum. K.B.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.