Kulübün tapusunu da verseydiniz!

A -
A +

Kulübün tapusunu da verseydiniz! Geçtiğimiz cuma günü gazetelerde F.Bahçe yöneticisi Hakan Bilal Kutlualp'in bir demeci vardı. Şöyleydi: "Alex'e ayrı, annesine, babasına ayrı ama yan yana iki villa tutmaya da hazırız. Üstelik, eşiyle birebir ilgilenecek özel doktora da 10 bin dolar aylık vermeye de hazırız..." Şayet bu demeç doğruysa ki, öyleye benziyor, Kutluap bir şey daha vermeye hazır olduklarının ifadesini unutmuş... Neyi mi? F.Bahçe Kulübü'nün tapusunu... Şimdi böyle bir demeci okuyan hangi F.Bahçeli futbolcu suratını ekşitmemiştir? Öcal Ağabey sen ne diyorsun? Sevgili Öcal Ağabey geçen hafta içinde iki yazı yazdı, TSYD ile ilgili... Birinde, yönetim kurulunda tüzüğe uymayan bir üye bulunduğu belirtiliyordu. Diğerinde ise başkan Onur Belge ile ilgili haberler vardı. Anlaşılan o ki derneğin durumu vahim... Bu arada yönetimden bir genç beni arayıp, geçen hafta Hasan Sarıçiçek'in yazısından hareketle yazdığım yazıda yer alan, "Tanyolaç'ın efsane kadrosundan niye kimse yok" sorusunu tartıştı. Öğrendim ki, sadece Güven Taner konuşmacı olarak davet edilmiş. O da mazeret öne sürerek gelememiş. Ne çok değil mi? Peki, kimler davet edilmiş? Ohoooo, kimler yok ki?.. Ama bir başka bilgi benim çok canımı sıktı. Erman Toroğlu'nun o seminere davet edilişine, hem önceden, hem de konuşması sırasında salonu terk ederek tepki gösteren bir meslektaşım, sonradan Erman'dan özür dilemiş... Kahrettim... Sevgili Öcal Ağabey, galiba bittik! Sonra da üç büyükler, TSYD Kupası'nı oynamama kararını nasıl verdi diye düşünüyoruz... Ben ondan vazgeçtim... Düne kadar dörtte bir paydan TSYD kasasına giren paraları geri istemediklerine şükrediyorum. Ortega'ya F.Bahçe formasını veren... F.Bahçe Başkanı 10 gün önce bir televizyon kanalında Ortega ile ilgili kulübün tasarrufunu açıkladı. Akılcı bir tutum sergilendiğini anladık. Ama aynı Ortega'nın ertesi gün gazetelere manşet olan şöyle bir demeci vardı: "Aziz Yıldırım beni kandırdı... Tatil için Miami'ye gidiyorum..." Cehennemin dibine kadar yolun var biçiminde bir demeç bekledim ertesi gün... Çıkmadı... Sadece dikkatli konuşmacı biçiminde yumuşak bir iniş oldu... Vah vah vah! Nerede kaldı has Fenerbahçelilik? İşte bizim en büyük tehlike olarak gördüğümüz, o has Fenerbahçeliliğin yavaş yavaş buharlaşmasıdır. Bilmem anlatabildim mi? Kimlere mi? Eller yukarı vaziyette duranlara... G.Saray'ın kredisi! G.Saray'a meçhul yerlerden gelecek, ya da gökten inecek torba dolusu doların akıbeti ne oldu bilemem ama, bildiğim bir şey var, o da G.Saray'ın futbol alanında kredisi kalmamıştır. Asıl acı ve hazin olan da budur. Dün, bırakın Türkiye'dekileri, yurt dışından bile bu kulübümüze gelmeye can atanlar, şimdi tüymek için aynı çabayı gösteriyorlar... Basında, halen G.Saray forması içindeki bazı gençlerin, ya da tecrübelilerin başka adreslerle flört ettiklerini okuyoruz. Doğru mu, yalan mı bilmem ama, başkan Canaydın'la yönetimi ve de en önemlisi Fatih hoca "Batan futbol kredisini" kurtarmak zorundadır. Bu ne biçim spor basını? Baktım da, televizyonlar, gazeteler, Beşiktaş'ın yenisi Adrian İlie için geniş bir araştırmaya girmişler. Kimine göre Hepatit-B sebebiyle yarın arıza çıkaracak bir futbolcu... Kimine göre geçirdiği kasık ve menisküs sakatlıkları sebebiyle fos çıkacak eski bir şöhret... Doktorlarla kurulan telefon bağlantıları falan gırla gitti. Peki, bu İlie, kasık ve diz sakatlıklarını geçirene kadar ne oynadı? Yani Hepatit-B'ye rağmen... Onu söylemeye dilleri de, elleri de varmadı... Ama aynı müthiş araştırmacı (!) spor basını, Ortega'nın Avrupa'da önemli ve herkesi şaşırtan bir "kaçak dizisi" çevirdiğini, adı geçtiği günlerde de, geldiği günlerde de yazmadı. Daha doğrusu yazamadı... Korktu... Baliç'in artık futbol oynamasının mümkün olamayacağını da kimse ne yazdı, ne de söyledi. Yani nedense, hep Beşiktaş'ın işleri, ya da Lucescu'nun icraatları üzerine şüphe taşınıyor... Acaba neden? Çarşı Grubu, Beşiktaş'ın rakibi mi? Yine geçtiğimiz hafta Beşiktaş'ın ünlü "Çarşı Grubu" bir açıklama yapmış. Bilet fiyatlarından, stadın maçlarda neden boş kalışına falan kadar... Yahu, bir şeyi anlayamıyorum; o da Beşiktaş'ı kimin yönettiği? Ya da başkaları anlıyor da, benim kafam basmıyor... Şayet, keyifleri bozuldu diye maça gelmeme protestosu yapanlar Beşiktaşlı'ysa, peki, diğerleri nereli? Ben Bilgili başkanın yerinde olsam, hele hele böyle çok ama çok güçlüyken, bir şeyler söylerdim... Ne yani, Çarşı Grubu olmazsa, Beşiktaş olmayacak mı? Basketbola dönüyorum... Ülkerspor, sürpriz bir kararla Petar Naumoski'yi transfer etti. Hani şu, Türkiye'ye basketboldaki tek Avrupa kupasını getiren büyük oyuncuyu... Petsi diye çağırdığımız bu büyük oyuncunun yaşı 37'lere vardı. Olsun! Ama o günlerin Efes'inde salonlara kalabalığı çeken kimdi? Petsi... Şimdi yine salonlarda artış olacak. Basketbol sevdalısı ben bile, Koraç Kupası'ndan sonraki ucuzculuğa kızıp, salonlardan uzakmıştım. Şimdi Petsi için dönüyorum. Fatih hoca ne dedi? Benim tanıdığım Fatih Terim hoca, geçen hafta cuma günü düzenlediği basın toplantısını düzenlemezdi. Neden mi? Gerek duymazdı da ondan... Çünkü o, işiyle uğraşan, takımını daha iyi oynatmak için kafa patlatan, tesislerin akan musluğunu bile düşünen bir teknik adamdı. Demek ki, kafası "futbol"un içinden çıkmış, ya da çıkarılmış... Siirtli dayağı yediniz mi? F.Bahçe yöneticilerinden biri, gazetelerde çıkan bir haber üzerine, almış karşısına muhabiri ve demiş ki, "Dua edin de, İstanbullu tarafım ağır basıyor. Yoksa Siirtli tarafımla sizi döverdim..." Der der... Dilin kemiği yok ki... Aynı dil, Türkiye - Almanya ümit milli maçına Çek hakem verilmesini de UEFA hatası olarak yorumlamak gibi bir tuhaf çıkış da yapmıştı. Ama siz spor muhabirleri, ya da sizin başınızdaki müdürler; neden "Hooop" diyemediniz... Siirtliler'in dayakçılıktan başka ünleri yok mudur? F.Bahçe yöneticisinin ağzına bakın! Nereden nereleer geldik... Kalkın Büyük Fikretler, Zeki Rızalar, Galip Beyler, Osman Beyler, Hacı Bekirler, Müslim Babalar... Hayattakilere bir çağrı yapamıyorum. Çünkü... Spor, takım böyle sevdirilir! Bayan Voleybol Milli Takımı, Azerbaycan'da yeni bir destan yazdı. Atina vizesini yeni bir grup mücadelesine bıraktı ama, şuna kalıbımı basarım ki, Türkiye'de veya Türk'ün olduğu her yerde kendini izlettirdi. Bu, ülkede voleybolun ivme kazanacağı anlamını taşır. Çünkü her Türk, yabancılara karşı elde edilen başarılarla sporun her hangi bir dalına merak salar, ilgi duyar. Basketbolda öyle olmadı mı? Milli Takım'ın Balkan Şampiyonluğu bu ülkede basketbolu ateşledi. O halde, kızlarımızı salona sürelim... Zaten benim söylememe ihtiyaç yok. Çığ gibi büyüyecek. Demek ki, spor, takım, tesis zenginliği ile değil, salondaki, sahadaki başarıyla seviliyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.