Hayret ve de çok üzücü! Bunlar, anlaşılan o ki, bir türlü kulüplerinin tarihsel gelişimine ayak uyduramayacaklar. F. Bahçe, Türkiye Büyükler Kürek Şampiyonası sonucunda, ezeli rakibi G.Saray'ı ciddi şekilde geride bıraktığını, resmi internet sitesinden sanki olimpiyat veya dünya kupası kazanılmış gibi duyan duymayana açıkladı. Hemen ardından G. Saraylı yetkililer, ezeli rakiplerinin, kendilerinin yarışmadığı kategorilerde birincilikler elde ettiklerini, bu nedenle şov yapmaya çalıştıklarını vurgulayan açıklamalar yaptılar. Hale bakın! Onca önemli işin arasında, hatta en önemlisi Avrupa Kupaları'nda yeni bir hüsranın kapıda olduğunun farkına varmadan, iş, kürekteki kayıkçı kavgasına kalmış... Hadi oradan siz de... Teşekkürler basketbol! Futbol, milli takımlar bazında ciddi şekilde gerileye dursun, kulüpler Avrupa Kupaları klasmanında artık ön elemeler oynamak zorunda kalsınlar, ülke basketbolu ilerlemeye devam ediyor. Nasıl mı? Baksanıza, Kerem Tunçeri, Real Madrid'e, Kaya Peker, Tau Ceremica'ya gitti. Eh, Serkan da orada... Hidayet, Mehmet malum... Var mı, futboldan ihracat? Yok! Peki ne var? Bol bol palavra... Daum'u kim inceleyecek ? F. Bahçe'nin şu anda boştaki teknik direktörü Daum, başkanın dümen suyuna katılmakta geç kalmayıp, ligin sok iki haftasının mercek altına alınmasını buyurmuşlar. Aslında bir mercek gerekli de... Ama o mercek Daum'un, F. Bahçe'de, bir nesil ümit milli takımını nasıl yok ettiğine, 100 maçlık maratonda takımına sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar futbol oynatabildiğine tutulmalıdır. Nerede Daum şimdi? Bir zamanlar bu ülkenin gazeteleri ne palavralar atmışlardı; Real Madrid, Milan, Juventus falan diye... Ben hâlâ beklemedeyim beyler... Özellikle de Ankara'daki Daum hayranı müthiş okurum için... Bülent Arınç ve Lenin! Bizim köşede zaman zaman spordan kopup başka konulara da girdiğimiz oluyor. Okur, bu arada soluklanıyor. Beğeni de kazandık. Şimdi sırası gelmişken, TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın, Moskova gezisindeki bir lafını buraya aktaralım. Başkan demişler ki; "Lenin'i ölü olarak görmek çok güzel." Hemen 78'liler Vakfı'ndan tepki gelmiş; vay sen babamız için nasıl böyle konuşursun diye... Ah be, bu vakfın üyelerini, Gorbaçov, duvarları yıkmadan komünist ülkelere paraşütle bırakacaktık ki, sonra, 24 saat dayanamayıp kara yoluyla bile çıkacak delik bulamasınlar... Sana şapka çıkarıyorum Efes! Efes Pilsen, yani basketbolumuzun tek lokomotifi, transfere, yani yatırıma devam ediyor. Hem de, daha da hızlanarak... Avrupa ligi sayı kralı Drew Nicholas'ı aldılar. Kim bilir kaç paradır? 1.93'luk bu guardı izlemek büyük zevk olacak. Tabii daha önce Ülkerli Cüneyt'le iş başlamıştı. Şimdi Kaya'nın yerine de bir adam daha gelecek. Bu arada Tuborg da dükkanı kapatmış. Biz boşuna aylar önce "Efes'i tek geçerim" diye yazmadık... Helal sana Tuncay kardeşim! Tarihte bu ilk mi? Hepimizin dikkatinden kaçtı ama, şu Sabah'ın Günaydın ekindeki Hakan Köksal-Umut Gürtunca ikilisininkinden yine kaçmamış. Diyorlar ki, "Sözleşme imzaladıktan sonra takımın kasetlerini izleyen ilk teknik adam Zico..." Doğru söze ne denir ki... Tümer mi, Alex mi? Daha ilk hazırlık maçında ortaya çıktı. Ne mi? F. Bahçe'de Tümer'in mi, yoksa Alex'in mi daha yararlı olacağı... Bizim gazeteden de Hasan Sarıçiçek arayıp sordu. Tümer, F.Bahçe'nin, 3 yıldır süren, atağa ağır ve yanlamasına çıkma eksikliğini kapatacak oyuncudur. Yani takımın vitesini, hem de kontrol altında yükseltecek adamdır diye görüş verdim. Yani Alex yedeğe düşmeliydi bence... Çünkü, F.Bahçe'nin en büyük eksiği, orta alanı ile ileri ucu arasındaki hareketsizlik ve çeşitliksizdi. Bakalım Zico vatandaşına mı, yoksa gerçeği mi yaslanacak? Tabii Tümer'in de sık sık sakatlanmaması gerekiyor. Lazaroni saat kaçtan sonra konuştu? Trabzonspor'un Brezilyalı teknik adamı Lazaroni, Szymkoviak'ı beğenmemiş ve gönderilmesine sıcak bakabileceğini belirtmiş. Acaba bu görüşü saat kaçtan sonra ortaya attı? Trabzonlu kardeşlerim ben böyle yazınca bazen kızıyorlar. Ama ne yapayım, sevgili Trabzonlular, sizce de Szymkoviak gitmeli mi? Peki, kim gelmeli? Hiç tanımadık, sıradan bir Brezilyalı mı? Kayserispor'a ayıp edildi! Ülkenin, Avrupa Kupaları'nda sahneye çıkan ilk takımı Kayserispor idi. İlk turda bir Macar ekibini eledikten sonra, İntertoto'tan UEFA'ya sıçramak için önünde bir Yunan takımı, Larissa vardı. Merakla bu maçı beklemeye koyulduk. Ama, bu ülkenin tek bir özel kanalı dahi bu işe soyunmadı. Tamam, özellerin hayatı para... Ama hani nerede TRT? Efendim, bir Yunan televizyonu uydudan vermiş. Bana ne? Yani ben bir Türk olarak, benim Kayserisporumun maçını Yunanca mı dinleyecektim? Sadece izle, sesini kıs demeyin sakın haa... Asıl, Dört Büyükler'in mahalle maçlarını bile yayımlama yarışına girmişler; o, sanki final sunacaklarmış gibi yükselen seslerini kıssınlar! Nerede, federasyon seçimlerinin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan Spor Bakanı? TRT'ye bir hatırlatma yapamaz mıydı? Nerede Kayserispor'un yönetim kurulu? Bir takım böyle öksüz bırakılır mı? Yunanlı rakibin eli ayağı doğru durdu mu? Bilmem ki... Sonra İtalya'daki adalete bakıp, eziliyoruz. Bunlar daha iyi günlerimiz sanki... Sabah'ın hedefi ne? Geçtiğimiz pazar günkü Sabah'ın spor sayfalarını dehşetle inceledim. Beşiktaş'ın şu andaki Demirören yönetimi indirilmek, yerine Tuncay Özilhan kardeşimin başkanlığında, (boşuna uğraşmayın Tuncay o dolmuşa binmez. Sizin asıl amacınız başka...) adam başı 10'ar milyon dolar vereceklerden (iş başa gelince kimse 10 lira vermez) kurulu yeni bir yönetim inşa edilmek isteniyor. Tigana, basının hedefi yapılabilmek için uğraşılıyor. G. Saray'da başkanla ikinci başkanı, neredeyse kılıçlı bir düelloya doğru sürüklüyorlar. Okan'ın transferini öne sürerek, takımın geçen sezonki dayanışması yıkılmak isteniyor. Sonra F.Bahçe'yle ilgili sayfaya bakıyorsunuz. Günlük güneşlik... Geçen sezon 10 günde iki kupa kaybetmiş takım o değil... Henüz bonservissiz iki eleman dışında transfer yapmamış takım da o değil... Başında, deneyim kazanmaya gelmiş bir hoca bulunan takım da o değil... En şöhretli oyuncusu gitmek için kıvır kıvır kıvranan takım da o değil... Ayıp! Helal olsun Anelka'ya! Anelka, bence müthiş yetenekleri olan ama, futbolda başarılı olması mümkün olmayan bir tuhaf yıldız. Aynı Anelka, Türkiye'de kurulan bir şirketin kurucuları arasında yer alıp, yüzde 35'lik hisse sahibi... Başkanından da icazet almış. Ama aynı başkanı, Denizlispor maçından hemen sonra gariban Serkan'a, "Yaaa ne haber, bu iş Samandıra'da köpek dolaştırmaya benzemiyormuş değil mi" diye fırça atıyor. Neyse, alışanlar düşünsün... Anelka'ya dönelim... Helal olsun! Adam, şu ana kadar 18 milyon dolara mal oldu. Ama karşılığını malum kaprisleriyle verdi, veriyor. Bir de şirketten para götürecek... Akıl başka şey be! Ve Adnan Polat kaldı! Şimdi yazmakta sakınca görmüyorum... O günlerde Sayın Polat, "Of the record" diye başlamıştı söze... Yanı laf aramızda.... Hem de başka gazetelerde tek satırı çıkmazdan önce... Bize güvenerek konuşmuştu. "Okan işinde sevgili başkanım beni kontrpiyede bıraktı. İş, yönetime tartışmaya gelirse dahi görevi bırakıp gitmeyi düşünüyorum" diye canı sıkkın, moralsiz, hatta öfkeli konuştuğunda sadece şunu vurgulamaya çalışmıştım, " Okan, bu ülkede takımı da peşinden sürükleyerek rakibe her alanda presi ilk uygulayan futbolcudur. Hâlâ canlıysa, Real Madrid'e bile alırım." Ve Okan döndü. Haaa taraftarlarla arası açık, eski başkan kocakarı dırdırı çıkarıyor, ben ona karışmam ama, Okan, bu ülkede yukarıdaki özellikleriyle özel bir yeri olan futbolcudur. Ligin sonu belli olmuştur! Ülkenin üç spor gazetesinden biri olan Fotomaç'ta, bir usta ağabeyimin yazısının sonu hayli ilginçti. Şöyle deniyordu yazının sonunda: "İttifakçılar ve federasyonca çelmelenmezse, F.Bahçe ligi silkeler." Yani şimdiden, yarınlarda F.Bahçe'nin kaybedebileceği bir şampiyonluğun sebepleri belli olmuştur. Haydi, malum amigo yazarlar, başkan yalakaları ve yağcıları, atlayın bu racona!