Lucescu, Altınsay'a ne dedi? Beşiktaş Teknik Direktörü Lucescu'nun, geçtiğimiz hafta başlarında Sabah'ta Gülengül Altınsay'a söylediklerini bir çırpıda okudum. Zaten hepsini biliyordum. Çünkü, hoca ile çok sık olmasa da, ortak bir dostumuzla birlikte, gözlerden uzak yemek yiyip, uzun uzun futbol sohbetleri yapıyoruz. Hocanın en çarpıcı, bütün yerli ve de özellikle yabancı hocalar tarafından benimsenmesi gereken sözleri ise şunlardı: "Ben, transfer yerine önce elimdeki sözleşmeli futbolculardan yararlanma, onları kullanma yoluna giderim. Bunun için de sonuna kadar, onlar göstermese de, ben gayret gösteririm..." Sohbetlerimizde "G.Saray'a onca saha başarısının yanı sıra 22 milyon dolar da para kazandırdım" demişti. Doğrudur... Onca gidenden sonra, bir de Hakan Ünsal, Ümit Davala ve Popescu'nun yarı yolda gidişine evet diyip, bebelerle yoluna devam eden de Lucescu idi... Beşiktaş'a da aynı hizmeti santrfor aldırmayarak yapmadı mı? Yapma be Şifo Mehmet! Şifo Mehmet saha içindeki şık oyunu ile takdir toplamanın yanı sıra, gerek futbolculuk, gerekse de emeklilik döneminde saha dışındaki tavır ve düşünceleriyle gerçekten de örnek bir sporcudur. Amaaaa, aynı Şifo, Beşiktaş - G.Saray derbisinin öncesinde yazdığı ve gazetenin birinci sayfasından anons edilen yazısında, G.Saray'ı "Savunmada 3'lü oynuyor" şeklinde analiz ederek, bu futbol işinden tribüne çıkınca anlamayanlar arasına kendini otomatikman sokuverdi. Yazık! Orada da belli ki hiç anlayan yok, Şifo'yu ikaz etmemişler. Aykut gibi olacaksın! İstanbulspor, Petkov'u da F.Bahçe'ye kaptırdıktan sonra, teknik direktör Aykut Kocaman'ın halinin ne olacağını sorgulayanlar vardı... Ama Aykut, Faruk diye, galiba 20 yaşında bir genci Petkov'un yerine monte ediverdi de ne oldu demeyin... Fatih Terim hoca gidip bu Faruk'u izleyip notunu almış.... Hoca dediklerin böyle olur işte... Tahir Kum'un dehşet haberi! Bizim Tahir Kum, geçtiğimiz hafta içinde Trabzonspor'la ilgili ve de belgeli öyle bir haber patlattı ki... Öf! Trabzonspor'un yılan hikayesine, daha doğrusu masalına dönen kongresini kimlerin nasıl manüple ettiğini belgesiyle sunuverdi. Belgede, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve bir başka yönetim kurulu üyesinin de imzası vardı. Hani Star'ın çok meşhur Telegol'ü bir hafta önce bu işi ağzına burnuna bulaştırmıştı ya, gazetecilik nasıl yapılır, Tahir işte bunu anlattı çok kişiye... Vah Daumcular vah! Bizim spor basını için gerçekten her gün, her hafta başı özel bir TV programı yapmak gerekir. Millet amma eğlenir ama... Çünkü pazartesi yazdıklarını çarşamba, çarşamba yazdıklarını hafta sonu hemen bizzat kendileri tekzip ederler. Baktım da F.Bahçe'nin Trabzon'daki maçından sonra, Mahmut Hanefi'yi, Hakan Bayraktar'ı, Erhan Albayrak'ı falan sorup, Ümit'in neden oynatılmadığını gündemlerine almışlar. Ve de Daum'un omuzlarına indirdikleri "Dahi apoletini" hemencecik geri alıvermişler. Ayıp yahu! Gerçek yazarlık, gerçek yorumculuk takım maç kazanırken bunları yazabilmekten geçer. Ya da kaybettiği gün, şayet hak ediyorsa, övmekten... Ama ben şimdiden görür gibiyim... Neyi mi? F.Bahçe, bu hafta Rize'yi düne kadar oynadığı gibi oynayıp yensin, bakın Daum'un apoleti de, takımın süperliği de nasıl iade ediliveriyor... Yaşasın yalakalık! Tam bir provokatör! Hani şu çok şerefli ve de G.Saray eski yöneticisi çok delikanlı olarak kendini satan yazar var ya... Aman aman! Beşiktaş - G.Saray derbisinin oynanacağı gün sütununda sözöm ona maça değinecek, tutmuş, Beşiktaşlı Zago'yu adres göstererek, o müthiş aklınca hakemi etkilemeye kalkışmış, dolayısıyla da tuttuğu takıma maç oynanmadan kıyak geçmeye çalışmış. Vah vah vah! Kimler koca G.Saray'da yöneticilik, hatta unvansız üyelik de değil, asbaşkanlık falan yaptılar. Koridor kepazeliği! Türkiye'deki bütün stadlarda, ama bütün stadlarda , soyunma odalarına giden koridorlarda sayısız yabancı madde dolaşır durur. Bunlar yöneticilerin adamları, o kulüplerin kaka yedi başlarıdır. İşleri, galibiyetlerden sonra sakal almaktır. Ve ne hikmetse bu, yıllardır sürer gider... Bunu da en iyi, babası 50 sene bu koridorlarda yöneticilik yapmış ben bilirim. Çünkü hepsini birebir yaşamışımdır. Hakemler sahayı temizlerler de, buralara ulaşamazlar. O halde, federasyon gözlemcisinin maç öncesi, maç sonrası buralarda dolaşması gerekir. Gördüklerini de rapor ederek, can yakması da arkasından gelmelidir... Büyüksünüz kızlar! Bayan Voleybol Milli Takımımız Avrupa Şampiyonası'ndan sonra şimdilerde de Japonya'daki Dünya Kupası'nda destan yazıyor. Türk sporunu son yıllarda takım sporlarında bu kadar mükemmel temsil eden, yanlış hatırlamıyorsam bir basketbolcular, bir de futbol takımımız var... Avrupa Şampiyonu Polonya'ya pisi pisine kaybettik. Brezilya maçında demoralize olduk ama koca Küba'yı devirerek sanırım bütün dünyanın dikkatini çektik. Ah bir de 6-7 kişiye endeksli takım olmasak... Bir de smaçlarda rakibin bloklarına göre doğru seçimler yapabilsek... Bu kadarını yazarım ha... Çünkü serde, Saint Joseph'ten kalma ortaokullar İstanbul şampiyonluğumuz var... Fatih ve Bülent! F.Bahçe ve G.Saray'ın kaptanları geçtiğimiz hafta maç sonrası bazı tutumlarıyla gündeme oturdular. Bülent Korkmaz, hesabım çok kuvvetli değildir ama, galiba 17 yıldır G.Saray'da oynuyor. Hasta bir G.Saraylı'dır... O, daha 16 yaşındayken, Almanya'ya bir turnuvaya birlikte gitmiştik. Bu nedenle Bülent'in bir anlık çıldırışını bu özelliği sayesinde affa uğratabilirim. Ammaaaa, F.Bahçe kaptanı ve F.Bahçeli olup olmadığı belli olmayan dünkü Fatih Akyel'in sözlerine, tavırlarına, hele hele yöneticisine tepkisine hiç af uymaz... Demek ki, F.Bahçe bu kaptanlık işini bir kere daha çok ciddi biçimde gözden geçirmelidir. Malatyaspor gerçeği! Bakıyorum da, Üç Büyükler dışında, oynadığı futbol ve elde ettiği sonuçlarla, galiba en sağlıklı yaşayan Malatyaspor... Ziya Doğan, gerek yaptığı transferler, gerekse de eldeki potansiyeli kullanma adına çok olumlu işler yapıyor... Geriye ne mi kalıyor? Üç Büyükler'in sıralamasını geçen sezonki G.Birliği gibi bozabilmek... Seba, Bilgili ve Canaydın! Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili, Türk sporunun yolunu aydınlatan bir meşale yaktı. Hemen ardından, G.Saray Başkanı Özhan Canaydın, göreve geldiği günden beri çok uğraş verdiği 'fair-play'in meyvelerini gördüğü için gurur ve mutlululuk duyduğunu açıkladı. Ne güzel, ne mükemmel ! Bu arada başkan Bilgili'nin, Türk spor tarihinin gelmiş geçmiş en büyük başkanı Süleyman Seba'nın tedrisinden geçmiş olmasını bu vesileyle bir kere daha çok ama çok avantaj olarak göstermeliyiz. Bu muhteşem üçgen sporumuzun başındaki büyük tehlike teröre en ciddi darbeyi vururlarken, F.Bahçe yöneticilerinin hâlâ Fatih Akyel'e, kasatura, satır ve kılıçla maçlara giden sözüm ona taraftarlarına sahip çıkma gayretini ise anlamak mümkün değildir. Dikkat; F.Bahçe'deki sorumluların tarihe mâlolmuş bu büyük kulübü yarın yalnız kalma tehlikesine atmalarına da izin verilmemelidir. Burada görev basına ve kulüp üyelerine düşmektedir. Maç kazanmak, beton yığınlarını üst üste koymak artık prim yapamaz...