Vestel Manisa'nın oyuncusu Meduna, hatırlanacağı gibi G. Saray maçının 81. dakikasında az kalsın hayatını kaybediyordu. Neyse ki, yeni bir acı yaşanmadı. Peki, futbolcuların saha ortasında fenalaşması aşırı sıcaklardan mı kaynaklanıyor? Öyle de olabilir, öyle olmayabilir de... 1986 Dünya Kupası'nı Meksika'nın 50 derece sıcağında izledim. 1982 Dünya Kupası da İspanya'nın aynı ikliminde oynanmıştı. Ama kimse sağlık sorunu yaşamadı. Ama Kamerunlu Foe benzeri bir sıcakta hayatını kaybetti. O halde? En iyisi federasyon maçların başlama tarihini Ağustos ayının sonlarına taşımalıdır. Böyle olunca da haftada iki veya üç maç oynama durumu ortaya çıkabilir. Çıksın... Avrupa'da futbolcular 70-80 maç oynuyorlar. Ama bizdeki 35-40 maçlık hafif mesai yüzünden herkes yorgunluktan şikayet ediyor. Parayı istemeye gelince kimse yorgun olmuyor. O halde yeni bir takvim yapmanın zamanıdır. Yoksa birilerine bir şey olursa yine Haluk Ulusoy'dan bilecekler. Hakemlere işkence! Bizim Ömer Faruk'un köşesinde geçen hafta ilgi çekici bir haber vardı. İstanbullu hakemlerin hafta içi idmanlarında çektiği eziyet dile getirilmişti. Ne idmanların başlama saati, ne de bitiş saati, çekilir gibi değildi. Detayı yeniden yazmaya gerek yok. Ancak maçlara böyle hazırlanan hakemden form tutmasını beklemek hayalcilik olurdu. MHK veya ilgili kimse, bu işkenceye bir an önce son vermelidir. Kulüpler Birliği F. Bahçe'yi sildi mi? Geçtiğimiz hafta içinde gazetelerde, Kulüpler Birliği'nin bundan böyle F. Bahçe'ye çağrı yapmayacağı, daha doğrusu F. Bahçe'yi sildiği şeklinde bir haber yer aldı. Doğru mu bilemem ama, Federasyonun mali genel kuruluna dahi katılmayan F. Bahçe'nin bir an önce ülke futbolunun içine dönmesi gerekir. Yalnızlık Allah'a mahsustur. Hani ben bir kere daha hatırlatayım dedim de... Aurelio, sen neymişsin be! Marco Aurelio, Türk olup Mehmet ismiyle milli takıma alınıp oynayınca, Avrupa Futbol Şampiyonası öncesi sorunlar da bitti. Gazetelerin spor dışındaki köşe yazarları bile Aurelio'nun son konumuna karşı çıkanları yerden yere vurdular. Neler nelerle kıyaslamalar yapıldı. Aklınız durur. Ama kimse, Terim hocaya, bu ülkede hiç mi ön libero oynayacak adam kalmadı diye soramadı. Ersun Yanal'ın, "Tita'yı, Wederson'u Türk yapalım" fikrine o günlerde söylemediğini bırakmayan Terim Hoca, ister misiniz "Dün dündür, bugün bugündür" desin. Büyük aşk mı, yoksa! Yok yok öyle bildiğiniz aşklardan değil bu... Ya da, gazetecilik sırrıdır, burada yazamam, belki de o sebeptendir. Bizim genç kuşağın spor yazarlarından Gürcan Bilgiç tuttu, "Terim Hoca Ümit Özat'ı nasıl olur da milli takıma almaz" diye yazdı. Yanına destekçi olarak da, hani şu Lig TV'de bir istatikçi var ya, onu da almaz mı? Yok, Ümit bir sezon en fazla orta atan adammış da, ortalaması şöyleymiş de, falan filan... Gürcan; bence, sen Terim'e şunu sormalıydın, "Ey hoca, bu ülkedeki binlerce futbolcu arasından neden sol ayaklı bir temelli adam bulamadın?" Ali Şen'in sabrı! F. Bahçe'nin eski başkanı Ali Şen'in bir gazetede şöyle bir demecine rastladım: "Sabrım taşıyor. Böyle transfer politikası olmaz!" Bu demeç üzerine ben de Sayın Şen'in politikalarını hatırlayıverdim... Hani, Sedat'la Benhur'un bonservisini için G.Saray'a verdiği, o günlerin 105 milyarını hatırladım. Sabin İlie diye yürümesini, koşmasını bilmeyen bir Rumen'i da anımsayıverdim birden... Allah herkese sabır versin! Biz adam olmayız! Trabzonspor-Vestel maçı sırasında yardımcı hakeme yabancı madde atan kişiyle, sahaya şişe fırlatan vatandaşı polis araklamış. Peki, ne olmuş? Hiiiç! Vatandaşlar, Trabzon emniyetinde çaylarını içtikten sonra salıverilmişler. Siz şimdi aynı polislerin yerinde olsanız, benzeri eylemler sırasında bundan böyle kılınızı kıpırdatır mısınız? G.Saray'da savaş mı var? Geçen sezon parasız pulsuz, ince ayar boykotlarla şampiyon olan G.Saray'da şimdilerde sanki iç savaş yaşanıyor. Hasan'la Necati bir yandan, ön libero alınmadığı için adeta takımı yendirmek, hatta Manisa'da olduğu gibi fark yedirmek için elinden geleni yapan Gerets, diğer yandan da hakemi eleştirirken, hatayı tekrarlayanı kovacağını açıklayan Sayın Adnan Polat... Bakalım savaşa yarın başka kimler katılacak? Kimden özür dileyeceğim? Geçen hafta gerek Habertürk'teki Şeref Tribünü Programı'nda, gerekse bu sütunlarda, Trabzonspor Başkanı Sayın Albayrak'ın, bizdeki centilmen, ilkeli imajını Cem Deda için verdiği demeçle zedelediğini söylemiş ve yazmıştım. Trabzon'dan telefonlar aldım. Özür dilememi istediler. Ama asıl özür dilemesi gereken ve kazandığı imajı geri getirmesi gereken başkanın ta kendisiydi. Bükreşli Constantin! Yahu akıl almaz işler oluyor bu ülkede... G.Saray'ın, Rumen ümit milli takımında oynayan, Bükreşli Constantin'i alacağı haberleri çıktı. Ne yani, Arda'nın, Mehmet'in, Uğur'un, Ferhat'ın, Özgürcan'ın suyu mu çıktı? ? Ahmet, Kazım ve Gürcan'ın kaçışı! Atv'nin, Star'ın Telegolü'ne benzetmeye çalıştığı, yani yorumcuların birbirlerine hakareti, kavgada bile söylenmeyecek sözleri üzerine kurulu Santra'sı, önceki hafta 98. olup, 100'ün dışında kalmaktan son anda kurtulunca, yeniden pazartesiye alınmış. Geçen hafta bu programı yazmıştım. Demek ki yine haklı çıktım... Tigana, futbolcuobur mu? Tabii böyle bir deyim yoktur; ne tıpta, ne de futbolda... Ama Beşiktaş'ın teknik patronu Jean Tigana, hâlâ oyuncu istemeye devam etmektedir. Beşiktaş da hocasının istediklerini yerine getirebilmek için iki günde bir halka arz yapmaktadır. Sıra, Fulya'ya da geldi diyorlar... Muhalefet bozukmuş. Ateş püskürüyorlarmış... Ama cürümleri kadar yer yakarlar gibi geliyor. Çünkü Beşiktaş'ta da, ezeli rakiplerinden birindeki gibi "Sahiplik dönemine" girilmiştir. Beşiktaş, herkesi solladı! Dün Kleberson, bugün Delgado, ardından Ricardinho ve en sonunda şimdilik görüşülen Edmilson... Beşiktaş'ta bu hedefleri kimler vuruyor, çok merak ediyorum. Belli ki, ya istihbaratları çok kuvvetli, ya da birisi veya birileri dış piyasayı çok iyi biliyor, çok yakından izliyor. Ya iç piyasa? Burak ve Serdar az mı futbolcu? Başkan Demirören'in bu müthiş adamı bize açıklaması gerekir. Neden mi? Eh, örnek alınıp, ülke futbolunu hep birlikte yüceltmek için... Darıca-Gebze maçına buyurun! Bu satırları okuduğunuz bugün, Darıca'nın sahasında Darıca Gençlerbirliği-Gebzespor, 2.Lig B grubu maçı var. Daha doğrusu, o yörenin F. Bahçe-G. Saray maçı... Aman Allahım, ne tansiyon, ne tansiyon! Neredeyse fikstür çekildiğinden bugüne, bir çok ilçede, "İlçemizin kardeş, dost iki takımına başarılar" dileklerinin bulunduğu yüzlerce pankart sallanıyor. İlçelerin ünlü kişilerinin hazırlattığı bu pankartların amacı, hiç kuşkusuz, gerilimi en aza indirmek... Bakalım ne olacak? Basın İlan Kurumu Dinlenme Tesisleri Müdürü sevgili dostum Burhan, kankası Abdullah falan, kalabalık bir ekiple maça gideceğiz. Sizi de bekleriz. Ama asıl beklediğimiz kimsenin burnu kanamadan bu maçın bitiş düdüğü ve sonrasıdır. Cem Papila nereye koşuyor? Hakem Cem Papila'nın suç dosyasında yeni bir sayfa daha açıldı. G. Saray'ın iki penaltısı ile net golünü vermeyen bu hakem kardeşimiz, çok enteresandır, bir tek takım aleyhine hata yapmıyor. Ama nedense, hep o takımın yarıştıklarına hatalar yapıyor. Eski örnek mi? Trabzonspor'un yakın geçmişte büyük bir ilimizde verilmeyen penaltıları... Beşiktaş'ın İnönü'de doğranışı... Haaa aklıma geldi. Bir başkan, "Papila'ya kimse dokunmasın" diye demeç vermişti. Ne dersiniz? Bugün Zico'nun günüdür! Zico, Rize maçından sonra, "Anelka benim için bitmiştir. Antrenmanlarıma katılmayan futbolcuyu oynatmam. Anelka son iki idmana çıksa bile oynatmayacağım." Şimdi Başkan, "Satmak için bunu bu akşam son bir defa daha oynat" derse, ne olacak? Ya Zico hayır deyip Zico olacak, ya da F. Bahçe ziyan olacak. G.Saray'ın antenleri çok zayıf! Rizespor, Tjikuzu diye bir ön libero bulmuş... Kim bilir kaç paraya... Üç kuruşadır mutlaka... Zaten Güvenç diyor ki, "F.Bahçe'ye 5 milyona Tjikuzu'yu satalım, onlar da Appiah'ı 20 milyon dolara satsınlar." Asıl şaştığım şu; aylardır ön libero arayıp bulamayan G. Saray'da, bu işle kimler ilgiliyse Tjikuzu gibi, üstelik bedava, adamı bulamıyorlar? Aziz Bey, çok unutkan olmuş! F.Bahçe Başkanı, Serhat Ulueren'in -bence organize- röportajında diyorlar ki; "Ben söylemiştim, yabancı sınırı kalksın diye... O zaman da, altısı sahada bulunsun ama, ben istediğim kadarıyla sözleşme yapayım. Birine bir şey olursa, tribünden diğerini sahaya süreyim." İnsan unutkan olabiliyor. Sayın Yıldırım o günlerde şöyle söylemişti, Fatih Terim'in önerisine karşı; "O kadar parayı adamları tribünde oturtmak için verir miyim? Böyle şey olur mu?" Ama Serhat'ın aklına bunu hatırlatmak gelmedi. Zaten gelemezdi de... 12 Dev'in acı dersi Basketbol Milli Takımı, Japonya için uçağa binerken arkasında Hıncal Uluç'un önderliğini yaptığı art düşünceliler grubunun görüşlerine göre rezil olup dönecekti. Doğan Hakyemez federasyonu parmağında oynatıyordu. 4 tane önemli oyuncumuz entrikalar yüzünden kadro dışına atılmıştı. Yani, bir facia trenine bindirilmiştik. Ama öyle olmadı. Bir Avrupa Şampiyonu olan Litvanya'yı yendik. Avustralya karşımızda dağıldı gitti ve Brezilya'dan 4 yıl sonra nefeslerimizi tutarak rövanşı aldık. Çocuklarımız Türk spor tarihinin en büyük destanlarından birini yazıyor. Yazmaya da devam edecekler. Art düşünceliler bu tarihi dersten sonra gitsinler bu çocukları dönüşte havaalanında alınlarından öperek karşılasınlar. Tabi Doğan Hakyemez'den de ayaklarına yatarak özür dilesinler.