Merhaba

A -
A +

Türkiye'de yazmaya başladığım ilk günlerden beri başta sevgili müdürümüz Sadık Söztutan, mutfağın lezzet ustası Mazlum, üzerinde hakkım olduğunu her zaman teslim eden orta kuşağın kral gazetecisi Hasan Sarıçiçek, "İlla da bir köşeye, haftalık da olsa, kurul" diye deyimi uygunsa, başımın etini yediler. Ben de kaçtım doğrusu... Nedeni de, genç arkadaşların mesai sahasını fazla işgal etmemekti. Buna bütün meslek yaşantımda özen gösterdim. Ama sonunda teslim oldum. Belki iyi de oldu... Sözün kısası, bundan böyle her Çarşamba bana lütfedilen sahada size gollük paslar, mümkün olduğu kadar spordaki gelişmelerden kah çok ciddi, kah kara mizah yoluyla ulaşmaya çalışacağım. Türkiye gibi ciddi kalabilmiş az sayıdaki gazetelerden birine böyle bir tezgâh açmaktan da mutluyum haaa... O halde, perde! Beşiktaş çorbası Başlığa bakıp da, Beşiktaş semtinde bir işkembeciye daldığımı sanmayın. Ama Beşiktaş-2001 tam anlamıyla çorbayı çağrıştırıyor. Bakın neler oluyor... Menecer Sinan Engin ki, profesyonelce çalışıyor, tutup onorer başkan Süleyman Seba'yla gazetelerde polemiğe giriyor. İzin mi? Ohooo kim izinli değil ki... Daum, Fenerbahçe-Samsun maçında 90 dakika not tuttuktan sonra, "Fenerbahçe prima" diyor. Eeee, siz kaçıncısınız? Aynı Daum, "Para peşin, kırmızı meşin" deyip, parasızlıktan ancak bu takımı kurduğunu ifade ediyor. Eeee, sizi yenen Trabzonspor kaç paralık ki... Demek ki, parayla değil bilgi ve akılla oluyor bu işler... Amerikalı kaleci geliyor, olmuyor. Shorunmu'yla adeta becelleşiyor... Seyirci, takım giderken, hala Nouma'ya takık... 200 milyon dolarlık Beşiktaş hayallerinden, 100 bin dolarlık fark yüzünden transfer yapılamaz duruma düşülmüş... Daum, yönetmenim yok diyor... Yanıbaşında Tümer var be! kakalanacak mal Varsa duyan, bilen beri gelsin! Dünya futbol haritası üzerinde 28 milyon dolarlık transfer kazığı yiyen bir kulüp, geç de olsa uyanıp, aynı malı dörttebir fiyatına satabilmek için coğrafya coğrafya dolaşmış mıdır? Kazığı atanlar, ya da attıranlar, şimdi tutmuşlar hiç utanmadan televizyonlarından, gazetelerinden "Büyük golcü falanca kulüple anlaşıyor... Yok o olmadı, bu akşam falanca ülkeye gidiyor... O da olmadı, bu gece falanca mekanda" diye aslında kendi kendilerinin ipliğini pazara sunuyorlar... Adam hem de, Avrupa piyasasına göre sudan ucuz. Ama yanaşan yok! Çünkü mal defolu... Defolu olmasa, koca Brezilya 35'lik Romario'ya umut bağlar mı? Söyledik ama anlatamadık. kim kimi yönetir? Türkiye'de, özellikle de Üç Büyükler'de, uzun yıllara varan kötü bir alışkanlık vardır. O da taraftarın kulübü yönetmesi, ya da yönetmeye kalkışması... Süleyman Seba bu olguya son vermişti. Şimdi de Fenerbahçe'de son verilmek üzere... Başkan Yıldırım, kupa töreni sırasında Ulusoy'u yuhalayanlara, "Devam ederseniz, stadı terk ederim" tepkisini gösterdi. Kutlamak gerekir. Herkes haddini bilecek kardeşim... Kulüpleri yönetimler yönetir. Yönetimleri de genel kurullar seçer. Taraftara da takımını sahada desteklemek kalır. Gerisi spor dışıdır... tamamen duygusal Fenerbahçe - Samsunspor maçının son bölümlerinde düne kadar futbol sahalarında rastlamadığım bir oluşuma tanık oldum. Hakan Bayraktar oyuna girdikten sonra, topu kazanmış her Fenerbahçeli, bu genç yeteneğe verdi. Hatta hatta driplingle rakip yarı alana gidenler bile, yol kesip, topu Hakan'ın ayağına bıraktı. Futbol dünyasında, hele hele, takıma yeni gelmiş, yani birilerini yerinden edebilecek bir oyuncuya böyle bir kıyak yapılmamıştır. Bütün Fenerbahçeli futbolcuları yürekten kutluyorum. Böyle bir duygusallığa rastlamak mümkün değildir. Hele hele profesyonel futbol dünyasında... öz evladına ihanet! Ulusoy Federasyonu'nun sevapları günahlarından çoktur. Sizi bilmem ama bana göre böyle... Ama, sekiz yabancıya sözleşme izni verip, bir de 18 kişilik kadrodaki iki alt yapı oyuncu kuralını ortadan kaldırmak, ülke futbolcusunun yarınını tehlikeye atmak değildir de nedir? Yarın milli takımın teknik adamı veya adamları, "Kadro sıkıntısı çekiyoruz" diye feryat ederlerse, kulak mı tıkanacak? Süper Lig projesinin hayata geçirilmesini alkışladık ama, burada canımız sıkılıyor. süreyya ne yapıyor? Bayan atletimiz Süreyya Ayhan, bizim topraklardan yetişmiş iyi bir sporcu... Dünya Şampiyonası'nda göğsümüzü kabarttı. Ama şimdi nerede, ne yapıyor? Bir daha medyaya ne zaman, hangi nedenle çıkabilecek? Bu yarışlardan sonra yenileri için ne zaman çalışmaya başlayacak? Antrenörü ile olan yakınlığı (!) ilerde, ya da yakında hangi tatsızlıkları gündeme getirecek? Görüyor musunuz, Osman Coşgül, Ekrem Koçak, Gül Çiray, Muzaffer Selvi, Çetin Şahiner gibi büyük atletlerden sonra bir tane daha bulabildik ama...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.