Tuhaf şeyler oluyor... Eskiden transfer döneminde futbolcu kaçırıldığında yer yerinden oynar, futbolcusu kaçırılan, kaçıranı "Gangsterler, hırsızlar" gibi ağır kelimelerle suçlardı. Ama öyle veya böyle, kaçıran, kaçırdığı futbolcu için kaçırdığı kulübe takır takır parasını öderdi. Yani bir yerde ödeşirlerdi. Oysa şimdilerde Avrupa Birliği illeti futbolun da yakasına yapıştı ve kulüpleri ciddi biçimde mağdur edecek bir dayatma ile FIFA ve UEFA'nın gırtlağına çöktü. Globalleşme bu ise, lânet olsun! Siz, kulüp olarak futbolcunuza çuvalla para dökeceksiniz, sonra da sözleşmesi bittiğinde bu futbolcu elini kolunu sallaya sallaya gidecek. Hatta hatta öyle ki, altyapıdan alıp adam sıfatına soktuğunuz futbolcu bile 22 yaşını geçtiğinde, eyvallah diyebilecek. Durum bu... Ama bundan da daha vahim bir ortam vardır şu anda Türk futbol piyasasında... Gaziantepspor, Gençlerbirliği ve Samsunpor kulüplerinin bazı futbolcuları, F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş tarafından "AB illeti"nden yararlanılarak bonservis bedeli ödenmeden transfer edilmek isteniyor. Acaba aynı durum tersine olsaydı, bizim medya ne tür çığlıklar atardı? Örneğin kaleci Rüştü, bir Avrupa kulübüne F.Bahçe'ye beş kuruş kazandırmadan gitseydi hangi feryatlara, hangi çirkin suçlamalara tanık olurduk? Oysa şimdilerde neredeyse bu üç Anadolu kulübü büyük suç işlemiş gibi gösterilmektedir. Şimdi gelelim gelişmelere... F.Bahçe yönetimi bir bildiri yayınlayarak G.Antepspor Kulübü Başkanı Celâl Doğan'ı ahlâk ve etik anlayışı yönünden eleştirmiş. Gerekçe de şu: "Biz Johnson'u 6, Preko'yu da 2 milyon dolara almıştık. Sonra Johnson'u oynatmadığımız dönemde aynı oyuncuya G.Antepspor Başkanı talip oldu ve ancak 500 bin dolar verebileceğini belirtti. Oysa biz 2 milyon dolar istemiştik. Sayın Doğan'ın ahlâk ve etik anlayışı budur..." Vay be! Adama gülerler... Sen, sen olsaydın da, bu 6 milyon dolarlık kazığı yemeseydin. Pazarlığını yapsaydın da daha ucuza mâletseydin. Ya da hiç almasaydın. Kimbilir belki de Celâl Doğan üç-beş gün sonra peşinden koşar, yarı fiyatına bile verirdi. Bunun neresi etikle bağdaşmaz? Satıcı bir fiyat koymuş, bunu kabullenmek ya da kabullenmemek alıcının işidir. Ticaret bu... F.Bahçe yönetiminde şu anda görev alanların büyük bölümü ticaret yapmaktadır. Acaba başka türlü mü davranmaktadırlar? Hiç sanmıyorum. Şimdi Türkiye Futbol Federasyonu kurallarını çiğneyip, Hakan Bayraktar'ı AB manevrası ile almak çok mu etik, çok mu ahlâklı bir davranış? Bir de, yayıncı kuruluşun doları 750 bin liradan kabul edişini örnek gösterip Hakan Bayraktar'ın bonservis bedelinin de aynı rayiçten sayılmasını istiyorsunuz. Pes yahu! Elmalarla armutları neden karıştırırsınız ki?.. Şayet Doğan bunu kabul etseydi, siz mi çok etik davranmış olacaktınız? Durun bitmedi... Sen, 2 trilyon 800 milyara aldığın Celil'i Samsun'a iade ediyorsun, Ali Akdeniz'i alıp, üstüne de 250 milyarı nasıl veriyorsun? Demek ki, sen bu transfer işini bilmiyorsun. Ben olsam kendi hatalarımı adeta itiraf edercesine böyle çıkışlar yapacağıma, 6 aydır sakatlığı sebebiyle oynamamış Celil'i aldıran ve 8 ay oynatamayan Mustafa Denizli'den parayı isterdim.. O çok peşine takıldığınız Avrupa Birliği'ne ait ülkelerde bu hesaplar, hem de öyle bir sorulur ki... Bitirelim... Bu sezon Gaziantep'te ve Kadıköy'de oynanacak, Samsun ve İnönü'de yapılacak maçlarda çıkabilecek olayların sorumlularını o günlerde aramaya gerek olmayacaktır. Dönüp şöyle bir Haziran - Temmuz gezintisi yetecektir. Neyse ki, Gençlerbirliği'nin taraftarı çok az... Eh, bu da kâr sayılır... Vallahi Nasrettin Hoca sağ olsaydı, herhalde en çok beğenilen hicivlerini bu oluşum içinden patlatırdı.