Ne flaşı, resmen skandal!

A -
A +

Ne flaşı, resmen skandal! Bizim köşenin yayınlandığı Çarşamba akşamı, yani geçen Çarşamba akşamı Bayramoğlu'nda uzanmış, televizyona bakıyorum... Ekranda ne vardı şimdi hatırlamıyorum ama, öyle bir altyazı geçti ki, yerimden düşmüşüm... "Flaş flaş flaş... Enke gönderildi..." Vay anam vay! Yahu bu flaş falan değil resmen skandal... Hem de skandalın ağa babası... Kötü iki kalecinin arkasındaki üçüncü kaleciye takımın teknik adamı, vatandaşı diye bir - iki milyon Euroluk kıyak yapıyor... Bu rezaletin birinci perdesi... Sonra aynı teknik adam, bir ay boyunca beraber olduğu ve sık sık oynatıp güven ışıkları aldığı kaleciyi yedeğe atıp, bu üçüncü sınıfı hemen ilk maça koyuyor... Bu rezaletin ikinci perdesi... Sonra, güya aynı teknik adamla kaleci sürtüşüyor ama, bana göre başkan basının bombardımanı karşısında teknik adamın kulağına gönder diye fısıldıyor ve kaleci 10 günlük Samandıra - Saracoğlu Stadı macerasının sonunda ülkesine postalanıyor. Bu da rezaletin üçüncü perdesi... Şimdi bu haber sizce "Flaş mı?" yoksa "Skandal mı?" Ne dersiniz? Futbolcuya ceza kesiliyor da, bu durumda Daum'a ne yapılacak? Ben olsam, o üç golle giden üç puanın karşılığını tahsil ederdim. Ama nerede o yürek? TSYD'nin sıkleti düşmüş! Ben gitmedim. Zaten 13-14 senedir de gitmiyorum. Ama şu son kuruluş balosunun fotoğraflarına, ekran görüntülerine baktım da, benim derneğimin hiç itibarı kalmamış. Ufalmış, küçülmüş, neredeyse, "Hadi canım sen de..." denilecek çizgiye inmiş. F. Bahçe'den sadece Murat Özaydınlı itibar etmiş. Ona da protokol faulü yapılmış, sonra da gazetelerde özür dilendi. Beşiktaş'tan da katılım az. G. Saray'dan başkan Özhan Canaydın vardı. Normaldir. Orası G. Saray Kulübü... Ama, bundan 15, 20, 25 sene önce böyle miydi? Çok ucuzladı arkadaşlar, çok ama çok... Önce kupamız elden gitti, şimdi de itibarımız gidiyor. Zaten kupa gidince bu günler kaçınılmazdı... Bunu o günlerde anlatamadık. Bir Mustafa Denizli'nin "G. Saray'la Beşiktaş'a yenilirim, burası F. Bahçe, yanarım" korkusuna koca derneğin itibarı fedâ edildi. Yazık! G. Saray gerçekten en büyük mü? Ülkemiz dışında, "Avrupa'daki en önemli kulüpler arasında, taraftarı en fazla olan hangisi" doğrultusunda yapılan bir ankette, Galatasaray yüzde 17.34 ile bir numara çıkmış. Bayern Münih 9.61, Real Madrid 9.37, Juventus 9.57, Manchester United ise 7.12'de kalmışlar. Şimdi bir soru: Acaba bu ankete, Avrupa'da en önemli kulüpler derken, Türkiye'den sadece Galatasaray mı alındı? Olabilir... Avrupa Kupaları'ndaki başarıları sebebiyle böyle yapılmış olabilir. Ama yok, Fenerbahçe ve Beşiktaş da girip, Galatasaray bu oranı yakaladıysa, o zaman Ali Şen'in 25 milyonluk tahmini balon... Oh, çok şükür ki yokum! "En iyi F. Bahçe yazarları" diye bir anket daha yapılmış. Can Bartu birinci olmuş. Hürriyet öyle verdi. Yani sadece Can Bartu'yu duyurdu. Sen misin böyle veren... Alaattin Metin, Akşam'dan salladı: "Yahu ikinci, üçüncüleri de verin... Adalet böyle sağlanır." Meğerse ikinci de kendisi seçilmiş. Listede daha on kişi var, F. Bahçe yazarı olarak bilinen ve okunma sırasına göre dizilen... Ödüm koptu, ben de yer aldım diye... Allah'tan yokum... Alaattin Metin listeyi sonuncuya kadar yayınlamasa içime kurt düşecekti. Bana ne mutlu ki, kimse beni F. Bahçe yazarı olarak, yani amigo gazeteci olarak görmemiş! Ama listede yer alanların göğüs şişirerek dolaştıklarını görür gibiyim. Çünkü günümüz medyasında, ne yazık ki, geçerli olanlar bunlar... Sonra da biz fakültede ders verirken, "Aman gençler, ilkeli olun, dürüst olun, kimseye bağlı yazı yazmayın, bir kulüp taraftarı iseniz bile onu kalbinizde tutup, beyninize taşımayın, amigo olmayın" diye dil döküyoruz. Meğerse öbürü geçerliymiş. Amaaaan bana ne? Samet ne oldu sana? Samet Aybaba, en güvendiğim, sürekli genç yıldız üreten ve iyi maç okuyan yerlilerin başında geliyordu. Ama baktım ki, F. Bahçe'yi iyi okuyamamış. Oysa, çift santrfor yerine, bir fazla orta saha oyuncusu ile oynasa, onca eksiğe rağmen maçı alırdı. Ali Şen'i oyuna aldıktan sonraki bölümü bir daha izle Samet! Orada neyi kaçırdığını göreceksin... F. Bahçe'nin geri dörtlüsünü, ne kadar öne çıkarırsan, o kadar rahat edersin. Bunu da ancak tek uç adamı ile yapabilirdin. Ama sen o bloğu arkaya dayadın, Selçuk'u da oraya yardımcı ettin. İzle, bir daha izle Samet! Sonra Oumar'ı tokatlıyorsun... Neden? Futbol bu, kaza her zaman olur... On kişi kaldın da ne oldu? Golleri Trabzonspor kaçırdı. Peki, sen de atıldın... Sana, kim ne yapacak? Bu ne biçim basın patronluğu? Bakıyorum da, Sabah'tan Hürriyet'e, Hürriyet'ten Sabah'a, Hürriyet'ten, Milliyet'ten ve de uzantılarından Star'a, Sabah'tan Star'a, Star'dan her iki gazeteye de yaylım ateşi var. Ve de en acısı, bazı meslektaşlar tetikçi durumuna sokularak ateş ediliyor. Manşetlerde hep patronlarla ilgili yolsuzluk iddiaları... Ve bu patronlar büyük bir huzur, refah ve güven ortamı içinde hayatlarını sürdürüyorlar. Pes! Benim gerçek gazeteci patronum Kemal Ilıcak'ı, Hürriyet bir gün manşet yaptı, Ilıcak o gün kahrından vefat etti. Şimdikiler galiba en kaliteli mendili kullanıyorlar. Hayvanlar! İngiltere'nin eski bayan Başbakanı Margaret Thacher ülkesinin futbol holiganlarının çıkardığı bir olaydan sonra, yanılmıyorsam Avam Kamarası'nda, "Hayvanlar" diye bağırmıştı. Ben de şimdi Trabzon'da, birbirlerine oturdukları koltukları fırlatan ve bu arada sekiz yaşındaki bır kızımı yaralayanlara "Hayvanlar" diye haykırıyorum. Aslında sizler, o koltuklara değil kazığa oturmaya lâyık hayvanlarsınız. Celal Doğan'ın kıyak müşterisi! G. Antepspor Başkanı Celal Doğan, oyuncu alıp satmada, tesisleşmede gerçekten çok ustadır. Baksanıza yedeğe atılmış Alper'i F. Bahçe'ye postaladı. F. Bahçe'den bonservisleri için 6.5 milyon dolar kaptığı Preko ile Johnson'u bedava geri aldı. Hakan Bayraktar'ı 2 milyon, Kemal'i 2.5 milyon dolara, Boliç ve Mustafa'yı 2 milyon dolara aynı kulübe çaktı. Amaaaa, hoca seçmede hep sınıfta kaldı. Ne dersiniz, sayın başkan? Ama F. Bahçe gibi bir müşteri olduktan sonra, insanın sırtı yere gelmiyor değil mi? Selçuk Dereli'ye futbolu öğretin! MHK Başkanı Bülent Yavuz'u, Selçuk Dereli konusunda iki sezondan bu yana uyarıp duruyorum. Hani, şu Sergen'in tekmeden sonra sahada kaldığı andan itibaren... Ama Yavuz, nasıl olsa televizyonlar beni konuk eder, orada bir gösteri yapar paçayı kurtarırım diyor herhalde... Ama kazın ayağının öyle olmadığını yakında görür... Yahu Selçuk Dereli, hiç futbol oynamamış mı? Bülent Korkmaz, topu rakibinden almış, yüzünü rakip kaleye dönmüş, topla istediği biçimde oynar hale gelmiş... Bu futbolcuya dümenden düştü diye kart gösteriyorsun. Haaa bu aksiyonları yüzü kendi kalesine dönük yapsa, topu kaptıracağım diye korktu, dümenden yattı diyebilirsin... Olacak şey değil! Hasan Şaş'ı anlamak ve değerlendirmek! Hasan Şaş, Gaziantepspor'u yendiği için değil -bunu kaç yıl önce yazmıştım- bana göre Avrupa'nın kendi yarı alanından rakip sahaya en çabuk, en etkili top kaçırıp, rakip savunmanın dengesini bozan, yerle bir eden bir futbolcudur. Ama bunu alışkanlıktan mı, yoksa anatomik özellikten mi, bilmem, kendine göre sol kanatta mükemmel gerçekleştirebilmektedir. O halde, sistem ne olursa olsun, hele hele dörtlü savunma ile oynanıyorsa, Hasan gibi süper ve öldürücü bir silah, takımın sol kanadında oynatılmalıdır. Aksi, hem takımı, hem de Hasan'ı etkisiz kılmaktır. Hasan'a, çalım attığı için babası da kızıyormuş... Kızmayın üstadım, Hasan'ın doğasında bu var... Ve sol çizgide yakaladığını katlıyor. Kimleri katlamadı ki?.. Brezilyası'ndan tutun da, Avrupa'nın en büyük takımlarını... İyi ki, Bülent atılmış, Sabri oyuna alınmış ki, Hasan bir on dakika yerine gitti. Ne gidiş ama... Şu Celâl Doğan'ın milyon dolar istediği büyük kabiliyet İbrahim Toraman'ın halini gördünüz... Hagi ve yeni Bursa! Futbol üstadı Hagi, teknik adamlıkta da bir hayli yol alıyor. Geçen sezonun kötü Bursaspor'u dörtlü alan savunması ile Gaziantepspor'u elinden kaçırdıktan sonra, Beşiktaş'ın da canını sıktı. Ancak sistemi, İngiliz tipi ön liberosuz oynamak hiç de iyi sonuç getirmez. Bunca emek, örneğin Junior gibi bir ön libero ile daha üst düzeylere taşınır. Dikkat üstad! Teknik adamlık, futbolculuk kadar kolay değildir. Hele hele senin gibi bir futbol üstadı için... Mehmet Tan'ın ardından! Mehmet, sadece Trabzon'a sıkışmış, yerel gazetecilik kavramı içinde bir meslektaşım değildi. Ama günümüz spor basınının çağdışı tutumu olan kulüp yazarlığı Mehmet Tan'ı da öyle ambalajlamıştı. Onu geçtiğimiz hafta içinde kaybettik. En son yazdığı gazete Fanatik'te, pazartesi günü Mehmet'in, kendi ve Trabzonspor'un doğum günlerini de içine aldığı bir yazısı yayımlandı. O kalem, o görüş, amigo yazarlık ambalajı içinde mi kalmalıydı? Rahat uyu sevgili dostum, Allah kalanlarına sabır versin! Ben, Pinto'ya talibim! Anlaşılan o ki, birileri -çünkü kulüp çıkmıyor- bu Pinto'ya talip olacak ve Fatih hocayı rahata erdirecek... Baksanıza, G.Antepspor maçında yine o vardı. Takımdan biri eksilmesin, hemen Pinto... Yahu sevgili hoca, büyük hocam, UEFA şampiyonu hocam, Fiorentina ve Milan'ın hocası hocam, etme eyleme, gel sen Sabri'ye daha çok şans ver... Yoksa en sonunda ben bir fedakârlık yapıp Pinto'yu bizim yazlık takıma transfer edeceğim... Geç kalmış bir yazı! Bundan 15-20 gün önce Ali Şen'in Bodrum'daki evinde, F. Bahçe'nin muhaliflerinin bir toplantısı basına yansımıştı. İçeriği beni hiç ilgilendirmez. Ama orada bir yüz vardı ki, güya kameralara yakalanmamak için hep soluna bakmaya çalışan, ama aslında yan cebime... O kişi de Rıdvan Dilmen'di... Yakıştı mı? Madem o masaya oturmuşsun, o zaman delikanlı gibi gülerek kameraya bakacaksın. Yok, medyada görünmek istemiyorsan, çekimler bittikten sonra gelir masaya oturursun... Yani tıpkı futbolunda, teknik adamlığında ve yorumlarında olduğu gibi... Yani sabun gibi... Petkov meselesi! Gerçekten Erman'ın görüşünü uzun bir süredir ben de kafamda büyütüp duruyorum. Bulgar Milli Takımı'nın elemanı İstanbulsporlu Petkov'a neden talip çıkmıyor diye... Ben bu satırları yazarken F. Bahçe'ye gideceği ve işin de bittiği şeklinde haberler vardı. İyi, güzel... Petkov, üst düzey oynayan bir topluluk bulacak... Ama geçen yıllarda olduğu gibi F. Bahçe'nin sol kanadında yeni bir yığınak da karşımıza çıkacak; İsmail Güldüren, Erhan Albayrak, Mahmut ve Petkov... Sağda, göbekte de hani öyle çok adam var ki... Bu nasıl bir transfer politikası, anlamak mümkün değil... Haaa Petkov daha önce gündeme gelse, doğru idi de... Daum bu sevdadan vazgeçmezse! Sabaha kadar iddia ederim; Almanlar bu dörtlü savunma modelinin çeşitlemelerini bilmezler. Şayet Tuncay solda, Serhat sağda oynamaya devam ederse, F.Bahçe'nin başına daha çok iş gelir. Düşünün bir kere, bu fukara düzen yüzünden, takımda çok iyi bir frikik atıcısı varken, iki maçta sadece iki frikik kazanıldı. İşte, yanlışın en basit kanıtı... Başka ne söylenebilir ki?.. Lâfının ve görüşünün arkasında durmak! Lucescu, Bursaspor maçına da geçen yılın kadrosu ile çıktı. Palavracılar veryansın ettiler. Adam diyor ki, "Bu takımın bir sistemi var. Bu sistemde oyuncuların yerleri ve görevleri var. Yeniler, özellikle savunma prensiplerinden yoksun ve çok yüksek vitesle oynuyorlar. Eskilerle yenileri belli bir viteste buluşturup, sistemi yaralamadan kullanacağım..." Ve adam ilâve ediyor, "Yenilerin hepsini beğeniyorum. Ama takım oyununa eriştikleri zaman daha fazla dakika yer alacaklar..." Siz palavracılar da diyorsunuz ki, "Yenilerin hepsini koy. Pehlivan Sergen'i de koy... Beşiktaş takımını alabora et! Kazanırsan överiz, kaybedersen süreriz..." İşte, Türk spor basınının 1950 kafası!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.