Haftalığa bundan böyle bizim spor medyasının çuvallamalarıyla girmeye karar verdim. Çünkü artık boyutlar çok genişledi... Öylesine ki, çoluk çocuk Fatih Terim'in, Emre-Hamit ön libero ikilisini Macaristan maçında bozarak devrimden döndüğünü falan yazmaya başladı. Bunlar çoluk çocuk kısmı... Ya onca yıllıklar? Hıncal Uluç usta, İskoç hakemin, Macar futbolcuyu kırmızı kartıyla doğrayışını alkışlamıştı. Neyse ki, İskoç hakem alkışı değil, bir okka kalayı hak ettiğini kendisi itiraf etti de, gerçek ortaya çıktı. Bundan sonra ayağınızı denk alın, atma, sallama ve saçmalık ustaları! > Ersen Martin'in son kullanma tarihi! FIFA, Ersen Martin'in en geç 21 Eylül'e kadar, yani cuma akşamına kadar, lisansının acilen gönderilmesini ve kendisine İspanyol kulübü için geçici lisans vereceğini bildirdi. Trabzonspor sakın ola ki, "Vermezük" falan diye ayak diretmesin... Yoksa, bir daha yabancı oyuncu transfer etmek şöyle dursun, girişimini bile yapamaz... Ne de atmışlardı değil mi, "Ersen bizimdir, bizim kalacak" diye... Şimdi anladınız mı, 24 yıllık özlemin neden ve nereden kaynaklandığını? > Bu ayıbı temizleyin! Türkiye Süper Lig müsabakalarının radyodan naklen yayınları ihaleye çıkarıldı ve futbolu televizyonlardan naklen yayınlayan kuruluş kazandı. Ama ne var ki, edindiğim bilgiye göre bu radyo sadece 9 ilde yayın yapabiliyormuş. Telefonuma ve mailime ulaşan izleyici ve okurlarım bu oluşuma müthiş tepki gösteriyorlar. En çarpıcı olanı da görme özürlü bir vatandaşım, oturduğu ilde artık maçları dinleyemediğinden yakındı. Futbol Federasyonu, ne yapıp yapıp ihaleyi kazananlarla masaya oturarak maçların Türkiye'nin her köşesinde dinlenebilen TRT'ye de aktarılmasını sağlamalıdır. Bence, şu andaki oluşum acilen tedavi edilmelidir. Burası Türkiye, herkes Digiturk alamaz. Ama herkesin radyodan maçları dinleme hakkı vardır. > Emre'nin yumruğu! Emre'nin, Macaristan maçındaki golden sonra, basın tribününün önüne gelerek yaptığı el-kol hareketinin fotoğrafını, sadece bizim Fehim Kayacan çekebilmiş... Ama Hürriyet, sadece biz çektik diye sayfasına yerleştirmiş... Bizim servisteki çocuklar da bozulmuşlar tabii ki... Haftalığı yazmaya başlarken, Ömer Faruk, cumartesi günkü gazeteyi getirip önüme koydu... "Bak ağabey, bizim fotoğrafı kullananların hepsi Türkiye'yi kaynak göstermiş ama Hürriyet kendi muhabirinin çektiğini iddia etmiş. Böyle şey olur mu?" Yahu Ömer, hayal satılan yerde ne olmaz ki... Haaa az kalsın unutuyordum; basına parmaklarıyla, hem de iki üç ayrı pozisyonda çok mahrem hareketler çeken sözüm ona bir bayan şantöz, ertesi gün bir ekranda konuk yorumcu olarak ahkam kesti... Buradan bakınca Emre'nin mi suçu var, yoksa bir bayanın parmaklarıyla rahatsız edilen basının mı? > Milli sakatlar kafa karıştırdı mı? Sabri ile Arda'nın alacaklarının yarısı, milli maçtaki sakatlıkları sebebiyle oynayamamalarından dolayı, kulüpleri tarafından ödenmiş. Vay sen misin... Fenerbahçe'nin bu işleri çok iyi bilen uleması, Rüştü meselesini gündeme getirmiş hemen... Tabii ardından da antu.com dalmış işe... Bir de FIFA kuralı yayınlamazlar mı? Anlaşılan insan okuduğunu da anlamıyor bazen... Statüde diyor ki, "Bir kısım maluliyet veya ölüm halinde... Var mı malül veya ölü? Yok! O halde... Dersinizi başka yerlerden bir daha okuyun derim! > Villa meselesi! Fenerbahçe başkanının şirketinden kulübe alınan villaların bir tüzük ihlali olduğunu yazdık, söyledik ya... Aman aman... Kimi demiş ki, Divan'dan yetki alındı... Kimi demiş ki, varsa ben de alayım... Sadece ameliyatta narkoz verilmiyor ki... Bazen böyle de uyuşabiliyor insan... Ama daha fazla yazmayacağım... Çünkü bazıları anlamak istedikleri gibi anlıyorlar. Böyleleri için kendimi daha fazla yormayacağım... Çekiverin kuyruğunu gitsin... Tabii kulübe mal edindireceksiniz ama, kendi malınızı değil... Amaaan bana ne yahu! Az kalsın unutuyordum. Bir okur da, kulübün yayınladığı bildiriyi bana göndermiş, hem de bazı bölümlerinin altını çizerek... Güldüm... Peki madem haber yalan veya iftira idi, sakat hiç bir tarafı yoktu da, neden yazanı mahkemeye veremediler de, sadece Fenerbahçeliliğinden şüphe etmekle yetindiler ve de böyle bir bildiri yayınlamak zorunluluğu duydular.... Öyle ya, bunda faul yoktu ya... Haaa ne dersiniz? > Macaristan'ı müzikle ısıttık! Hayret ki hayret! İnönü Stadı'nda, Macar takımı ısınırken bir müzik sesi, bir müzik sesi... Yanındaki arkadaşınla bile konuşmak mümkün değil... Sordum... Federasyon talimat vermiş... Amaç da Macar takımını olumsuz etkilemekmiş... Yahu bu ne kafa? Adama müzik çalıyorsun keyifle ısınıyor. Senin marşını da o öyle duyar... Peki, doğrusu ne? Tribündeki adamın sesi, gürültüsü gerekli, beyler! Bu kafayı acilen değiştirin... Hemen unutmadan ve şimdiden yazayım... Yunan maçını sakın ola ki İstanbul'da oynatmayın... Tıpkı İngiliz maçı gibi olur sonucu... Alın Trabzon'a, Bursa'ya, G. Antep'e, Konya'ya... > Fenerbahçe şampiyon olursa... Fenerbahçe, Türkiye Ligi'nin en fazla şampiyon olan takımı... Tamam mı? Tamam... Peki, hakemlerin Beşiktaşlı ve Galatasaraylı olanlarını toplasanız, Fenerbahçeli olanların sayısına ancak yetişiyor... Hadi bakalım, amigo yazarlar, bize tepki maili atanlar, her kötü sonuç sonrası hakemleri şerefsiz ve korkak olarak niteleyenler, şimdi ayıklayın pirincin taşını... Eeee sopa yok ki... > Zico için ayağa kalkın! Futbola gönül vermiş kim varsa, tabii ki başta Fenerbahçeliler, Brezilyalı teknik adam Zico için önlerini ilikleyerek ayağa kalksınlar... Yani saygıyla bu büyük (!) futbol adamının önünde eğilsinler... Neden mi ? Eeee, Zico usta (!) Fenerbahçe'yi 15 yıl öncesine döndürerek devrim (!) yapmıştır da ondan... 3-5-2'nin mucidi diye bilinen ve şu günlerde Fransa futbolunun başına getirilen Gerard Houllier bile şaşırmıştır herhalde... Veya kim bilir, belki de antika meraklı sebebiyle Zico'ya bir teşekkür mektubu göndermiştir... > Bülent Demirlek; ABD'ye kaçarsa... FIFA kokartlı hakem Bülent Demirlek, Bulgaristan dönüşü, Tahkim'in toplantısına gelemeyeceğini bildirip evine gitti. Ve de karar çıkamadı... Diyelim ki, Demirlek, ABD'ye iltica etti... O zaman ne olacak? Siz hala Demirlek'in, Sivassporlu oyuncular için söylediği iddia edilen sözleri söylediğine inanıyor musunuz? Diyelim ki söyledi... Alırsın lisansını, ama maçın kaderini herkesin gördükleriyle rahat rahat belirlersin... İşte bu kadar... Puan cetveli hala ağlıyor be... > Tanyeviç'e koruma! Bizim Sevgili Vedat Bayram, ilk yazar olarak Tanyeviç'i koruma altına almış... Eh, sıkı Fenerbahçelidir ya Vedat... Demiş ki, Tanyeviç'i bırakın, Federasyon'una bakın, kabahat onlarda... Aman Vedat dikkat! Baltayı taşa vuruyorsun haaa... > Rahşan Hanım'a saygı gösterin! Rahmetli Bülent Ecevit'in, saygıdeğer eşleri Rahşan hanımefendi, geçenlerde eşinin naaşını devlet kabristanından aldırarak, aile mezarlığına defnettireceğini açıklamıştı. Aman hemen... İstanbul'daki Boğaz Köprüsü'ne hayır demiş birinin devlet kabristanında yatması ne derece doğru olurdu ki zaten... > Beşiktaş'ın ölçüsü! Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Ankaraspor'un maçı sonrası "Kötü oynadık... Takımdan hiç memnun değilim... Kendileri ile görüşeceğim... Ancak ne var ki, aleyhimize oyunlar tezgahlanıyor gibi... Golümüz verilmedi... Masaya bir yumruk vurursak, ortalık perişan olur... Biz Beşiktaş'ız... Bizim tokadımız kimseninkine benzemez..." cümlelerini kullandı. Sizce bu nasıl bir maç sonrası görüşü? Klasik Türk yöneticisi yorumu mu, yoksa önce aynaya bakılıp yapılmış bir yorum mu? Cevap çok önemli... > Sanlı kaç santrfor istedi! Sanlı Sarıalioğlu şimdilerde spor yazarı... Ama 1963'de genç takımlar oyuncusu bazında benim rakibimdi... Sağlam adamdır... Düz, dimdik... Fenerbahçe-Rizespor maçı, TSYD'nin Ankara Şubesi Başkanlık makamında birlikte izledik... Sevgili Uğur Başkan, Bostan soyadlı adaşım ve bir kaç spor yazarı daha... Sanlı bir aralık öyle bir laf etti ki, koltuktan düşüyordum... Dedim ki, köşeye yazacağım... Yaaaaz dedi... Efendim; hani Kezman tek kalıyor, yanına bir santrfor daha gerekli diye yazıp duruyorlar, söylüyorlar ya... Hah işte o mesele... Sanlı da dedi ki " Bu Kezman'a bir değil, üç santrfor daha gerekli..." Ne dersiniz?