Ne Ümit'i, ne Anelka'sı!

A -
A +

Hayrettir... G. Saraylı yazarlar, çizerler, Ümit Karan neden ilk onbirde oynamadı diye ağlaşıp durdular. Orta alanı pres altında ezilmiş bir takımın ucunda Ümit oynasa ne olurdu, siz oynasınız ne olurdu? Peki, G. Saray adına maçın en net gol pozisyonunu kim kaçırdı? Ya F.Bahçeliler? Anelka'nın net gol pozisyonlarını Mondragon'un önlediğini yazıp çizdiler. Hatta Daum bile G.Saray kalecisini maçın adamı ilan etti. Vah be! Peki, aynı Anelka, o topları taşırken ya da o toplara vurmadan kafasını kaldırıp, pozisyona, hem de boş kaleye gelmiş en az iki arkadaşını görme ustalığını sergileseydi ne olurdu? FIFA halt ediyor! FIFA Disiplin Komitesi, bizim İsviçre maçlarının soruşturmasını kasımdan, aralık başına erteledi... Oradan da 2006'nın ortalarına atacağı söyleniyor. Bunun da, tarafımıza çok ağır bir cezanın verilebileceği olduğu tahmin ediliyor. Allah Allah! Ne olmuş da bu kadar büyük ceza alacağız? Seyircinin sahaya, oyuna müdahalesi mi var? Saha içinde tekme tokat gırla mı gitmiş ki? Zaten öyle olmuşsa, maçın hakemi ne işe yarar? Haaa maç sonrası tünele girilirken tekmeleşmeler var... Koridorlarda itiş kakış var... Tamam... Bunun bedeli de; yüksek bir para cezası, işe karışan bireylere ceza... Çok çok bir veya iki maç saha kapatma cezası... Bakın seyircisiz de veremezler... Çünkü seyircinin hiç mi hiç suçu yok... Yahu, Roma'da G. Saraylı futbolcuları sahanın ortasında dövdüler, koridorlarda tekmelediler de ne oldu? Ayıp! Ne medya, ne de federasyon ve hatta ülke olarak bu kadar teslimiyetçi olmalıyız... Ama nerede o federasyon, nerede o..? Neyse... Trabzon galiba doğru yola girdi! Yıllardır yazar, söylerim. Dilimde tüy bitti. Şu Trabzonspor yönetimleri hala şehirlerinin, dolayısıyla da futbol takımlarının özelliğini bir türlü kavrayamadı. Bu yüzden de borçlara girildi, yönetimler çamaşır değişir gibi değiştirildi. Mesele şudur; Trabzon, kendine özel bir yapıya sahiptir. Bunun futbol takımına yansımaması, tribünlere bulaşmaması mümkün mü ? Cem Yılmaz bir şovunda, "Trabzon'dan fıkra anlatmayacağım, çünkü yaşadığım olaylar birebir fıkranın ta kendisi" demişti. Doğrudur. İşte Ufukhan... Bana söyler misiniz? Fatih, Hüseyin, oynarsa Hasan ve Tayfun'dan daha yürekten oynayan var mı? Bu Ufukhan seçimi ile acaba gerçek görüldü mü dersiniz? Ama hala ocakta yeni transferlerden söz ediliyor... Ne gereği var ? Asıl suçlu kim? Türkiye'yi, FIFA'nın yargı masasına oturtan asıl gerçek nedir? Yok yok, her iki maçta da olan olaylar değil... Sadece Türk spor medyası ve teknik sorumlular... Sürekli biçimde; Almanya'ya gidemezsek felaket... Orada 3 milyon Türk var... Böyle fırsat kaçar mı?.., naraları atılarak oyuncular da, futbolla ilgili kim varsa hepsi gerildi... Peki, 1974'te de Dünya Kupası Almanya'da yapılmıştı. O günlerde de Almanya'da bu kadar Türk vardı... Neden böyle bir yaygara kopartılmadı? Çünkü o günlerde spor medyası vardı da ondan... Herr Gerets, çok ayıp ettiniz! Ben maçın başlamasına beş dakika kala tribüne geldiğimden göremedim ama, bizim Naci ile Ercan anlattılar. Gerets, Daum'un kendisine uzattığı eli sıkmadığı gibi, meslektaşını da oturduğu kulübeden kovmuş... Ayıp! Bunu bizim hocalardan biri yapsa, oracıkta infaz ederdik. Bu harekete Federasyon Disiplin Kurulu ceza veremez ama, G.Saray yönetiminden bir tavır beklerim doğrusu... Olmazsa, demek ki bazı değerler, bazı özel kurumlar da bile sonuçlara endeksli durumdadır. O zaman vay halimize ! Alex olmayınca! Biraz da teknik yazalım... Daum, dua etsin de, Alex, arızasının devam ettiğini öne sürerek oynamadı. Yoksa, o, Appiah, Aurelio, Deniz ve Tuncay'dan kurulu orta dörtlü, genelde eksiksiz presi nasıl uygulayabilirdi? Bazen bazı takımlarda sık sık sakatlıklar, cezalar böyle hoca kurtarır! Ömer Üründül'ün Londra telefonu! Bizim Ömer Üründül, F. Bahçe-Milan maçının ertesi günü Londra'dan aradı. İşleri nedeniyle bu maçı televizyondan da izleyememiş. Bu alemde en güvendiği kişi de ben olduğumdan sabah sabah telefona sarılmış. Diyalog şöyle : " ...Alo, ağabey, ne oldu böyle yahu ? Nasıl 4-0 oldu... ?" "...Ben sana F. Bahçe'nin orta alanını sayayım, böylece fazla konuşup kabarık telefon faturasından da kurtuluruz... Orta saha Yozgatlı, Ümit Özat, Selçuk'tan kurulu idi..." "... Aaaaaa; tamam fazla detaya gerek yok, hadi eyvallah..." Telefon kapandı. İşte, Milan-F. Bahçe maçının tek cümleyle özeti... Sarıklı din hocası... Geçtiğimiz hafta bu sütunda, Cüneyt Arcayürek ustanın Kanaltürk'te, Tuncay Özkan'la yaptığı programda, "Ulemanın" sözlükteki karşılığının "Sarıklı din hocası" olduğunu söylediğini yazmış ve bunun olamayacağını dile getirmiştim. Yanılmışım... Baktım; Türk Dil Kurumu sözlüğünde gerçekten de öyle yazılı... Ancak birkaç sözlük daha inceledim, oralarda da sadece "Bilginler, Alimler" yazılı idi... Önce geçen haftaki eleştirim için özür dilerim. Ama, Türk Dili Kurumu'na şunu da sormadan edemeyeceğim; acaba "Sarıksız din hocası"nın karşılığı nedir? Öyle ya, bir kısmı sarıklı diye ayrıldığına göre, sarıksızı da olmalıdır. Örneğin Zekeriya Beyaz hoca sarıksız din hocası mı? Peki, o durumun sözlükteki karşılığı ne? Örneğin Diyanet İşleri Başkanı sarıklı din hocası mı? Peki, Diyanet İşleri Başkanı sarığını çıkardığında o sıfatını kayıp mı ediyor? Sonra taktığında yeniden mi kazanıyor? Ne komik değil mi? Ne uğruna? Siz bulun... Ailton'a kaç maç ceza gelir? Şayet bu ülke, futbol dünyasında söz sahibi olmak istiyorsa, önce şunu bunu oynatmak, şunu bunu teknik direktör yapmak gibi yüzeysel işler üzerinde yoğunlaşmak yerine, talimatnameleri uygulamayı, belgelenmiş suçları gerektiği biçimde cezalandırmayı öğrenmelidir. Yoksa gerisi hikaye... Şimdi, Malatya'da kurtulan, Sivas'ta yakalanan Ailton'a kaç maç ceza gelecek merak ediyorum... Bu fiil, yukarıda değindiğim gibi kimsenin gözünün yaşına bakılmadığı ülkelerde işlenseydi, en az 6 ila 8 maç ceza verilirdi. Göreceğiz bakalım... Acaba kim doğru söyledi, yazdı? Bizim İsviçre maçlarını yöneten hakemleri, başta Terim hoca olmak üzere, medyası, yöneticisi yerin dibine batırdı. Allah'a şükür ben hariç... Kim haklı çıktı ? Lubos Michel, en hayati maç Schalke- PSV'yi, Belçikalı Debleckker de Real Madrid-Lyon'u müsabakasını yönetti. Canaydın, Birlik başkanlığına aday ama... Özhan Canaydın, bu ülkede Süleyman Seba'nın devamı olarak algılanmıştı. Ama ne yazık ki, F.Bahçe seyircisinin maça gelebileceği üzerine talihsiz yorumlar yaparak bunun yasaklanmasını istedi. Demek ki, tribün rüzgarı başkanı bir hayli şaşırtmış. Hay yaşa be Daum! F.Bahçe'nin hocası, Milan bozgunundan sonra, "Bu pozisyonları bize bizim ligde atamıyorlar. Biz de bizim ligde girdiklerimizi kolayca atıyoruz. Ama Avrupa maçlarında kolay atıyorlar, buna karşılık biz de atamıyoruz... " diyerek, son iki lig şampiyonluğundaki payını da kendi ağzıyla itiraf etmiştir. Teşekkürler Daum! Demek ki, yanlış konuşmamış, yanlış yazmamışız... Basketbolda müthiş mücadele devam ediyor! Beşiktaş Cola Turca- Ülkerspor maçını nefeslerimizi tutarak izledik... Tuborg-Karşıyaka maçı da aynen böyle oldu. NTV'ye teşekkür etmeyi unutmayalım. Ancak, bazen maç seçiminde teknik vaziyetten falso veriyorlar. İbrahim Akın'a iyi bir terzi gerek! Beşiktaş'ın genç futbolcusu İbrahim Akın, bence, bu ülke yarınlarının en parlak oyuncusudur. Çabuk, topla süratlenebilen, mücadeleyi seven, topa çok etkili ve sert vurabilen bu futbolcu, ne yazık ki bu özelliklerine rağmen en fazla eleştirilen isim de... Çünkü futbolculuk eğitimi yeterli değil... Bugün İbrahim için Tigana büyük şanstır. İbrahim, kendi kafasından çıkanları değil Tigana'nın söylediklerini dinlerse, hem Beşiktaş'ı ihya eder hem de kendi geleceğini Avrupa'ya taşır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.