Beşiktaş'a, belki de tarihinin en değerli eserini armağan eden Nevzat Demir, geçen haftaki köşe gününden sonra dört beş sayfalık bir faks geçeceğini söyledi. Merak ettim! Öyle ya Nevzat'la, ya da Beşiktaş'la Nevzat'ı bağlayan bir bölüm yoktu. Faks dökülmeye başladı. Bir de baktım ki, sevgili Nevzat, bizim Kâzım Kanat'la ilgili bir seri yapmış... Geçen hafta Kâzım'ın bir faulünden bahsetmiştim. Anladım ki, ona bağlı bu faks... Ama faksta tek bir kelimelik yorum yok. Bir daha merak ettim. Ve pür dikkat altı sayfalık faksı okudum. Bir de gördüm ki; bizim Kâzım'ın, Akşam'da Nevzat için yazdıklarıyla Sabah'ta yazdıkları siyahla beyaz kadar farklı... Sonra Nevzat'ı aradım. Sohbet ettik. "İşte, şişirilerek ünlendirilen bazı yazarların hali" dedi... Maalesef diye katıldım... Aynı Kâzım, Aziz Yıldırım'la ilgili yazdığı yanlışı da köşesinde düzeltmemiş... Hadi gazeteciliği bırakın, delikanlılık da sizlere ömür... Öcal Ağabey'e ikinci not! Öcal Uluç ağabey, geçen hafta kardeşiyle ilgili yazdığım yazıya bir hayli uzun bir cevap vermiş. Meczup kelimesini kullanmama da tepki göstermiş. Hemen geri alıyorum. Fazla ve gereksiz kaçmış. Ama mesih yakıştırmasını yerinde bırakıyorum. Sevgili Öcal ağabey; sen Tercüman'da çok kısa da olsa müdürlük yaptığın dönemde, biri çıkıp da o yazıyı seni kastederek yazsaydı, ne yapardın? Vallahi çok merak ediyorum... Haa bu arada devletin üst kademelerinden bir yönetici aradı. Aynen şunları söyledi: "Boşver ağabey; Hıncal bey marjinal kalmaya mâhkûm..." Yahu hiç aklıma gelmeyen ama, üzerine saatlerce düşünmeye değer bir yorum... Sosyal bir vak'a... Yukarıdan böyle bakıyorlarmış, haberin olsun ağabey! İlker Yasin, bir de döverse!.. Kanal-D'nin Salı akşamları yayınlanan 3.Devre adlı bir programı var. Zorunlu olarak, köşemize malzeme bulmak adına izliyorum. Ancak bu programın çok çarpıcı bir yanı var. Sunucu İlker Yasin, programın sürekli konuklarından olan Engin Verel, Kâzım Kanat ve Osman Tamburacı'yı durmadan paylıyor. En son Galatasaray Kulübü Başkanı sayın Canaydın'ın katıldığı programda da Osman nasibini aldı. Eeee, kanalın genel yayın yönetmeni kim? Hasan Sarıçiçek tam yerine rast getirmiş! Hani Levent Kırca, "Tam yerine rast getirdik..." diyor ya... Bizim Hasan Sarıçiçek de öyle yapmış, bu haftaki yazısında. Demiş ki; "Ey TSYD, yıl sonu seminerlerine ağırlıklı olarak Necmi Tanyolaç'ın efsane kadrosundan neden kimseyi çağırmıyorsun? Hasan, o seminerde Erman Toroğlu'ndan daha fazla konuşmaya ve bir şeyler öğretmeye hakkı olanları da aklına geldiğince sıralamış. Haaa ben mi? Attila Gökçe başkanken, bir kere, hem de eşimle çağırdı. Gitmedim. Bunu da teslim edeyim... Ama Attila da beni dinleyici olarak çağırmıştı... Öyle ya bizim öğretecek neyimiz var ki?.. Siz Erman'la devam edin beyler! Ondan öğreneceğiniz çok şey var... Ne mi? Örneğin; bir faulü anlatmanın yolunun mezbahadan geçişi gibi... Sonra da TSYD neden bu halde diye kukumav kuşu gibi düşünürsünüz. Bu da Ramazan Efe'den! Ramazan Efe isimli bir okurum, gönderdiği mailde aynen şöyle diyor: "Ağabey, başkan Yıldırım'ın F.Bahçe'ye getirdiği teknik TRAKTÖRLER, şimdi nerelerdeler? Kimi ikinci liglerde, kimi kuma gömülü... Desenize, biz daha çok Beşiktaş'la G.Saray'ın başarılarına seyirci oluruz..." Düşündüm, şöyle bir filmi geriye aldım. Vallahi doğru be! Bir daha duyrulur efendim! Erzincanlı şoförden!.. Bizim Türkiye Gazetesi'ne bir ay önce başlamış ulaştırma kısmından bir arkadaşla geçen akşam eve geldik... Yolda bana çok çarpıcı bir F.Bahçe yakınması yaptı. Aynen şöyle; " Kemal ağabey, ben sizi Tercüman'dan beri okurum. Bir derdim var. Hasta F.Bahçeliyim.... Düne kadar Erzincan'daydım. Burada göreve yeni başladım. Bizim Aziz Yıldırım bina yapmakla kendini iş yaptı sanıyor. İstanbul dışındaki F.Bahçeli'nin bina neyine?.. Bize takım yapsın takım... Biz her kötü maçtan, her kötü sezondan sonra kahroluyoruz. O ve İstanbul'daki yandaşları da betonlara bakıp bakıp keyifleniyorlar. Bıktık artık..." Duyrulur efendim... Bütün Anadolu ve yurt dışında gurbette bulunanların sesidir bu... İlkay Dermancı diye biri! Söz iyi gazetecilikten açılmışken, Akşam'da İlkay Dermancı diye bir gencin Alex'le ilgili zengin bilgi içeren haberini okudum... Bravo! Bazı gençlerin ayak sesleri de eskiden kalma ve hâlâ atıcılıkla meşgul olanları ürkütmüyorsa, pes doğrusu! Bülent'in ne günahı vardı? G.Saray'da Ali Dürüst beyefendi, Bülent, Arif, Hakan Ünsal ve Baliç'e, "Sizi ikinci yarıda düşünmüyoruz. Ama isterseniz takımla çalışmalara katılabilirsiniz" buyurmuşlar. Baliç için bir şey diyemem. Zaten alınması büyük yanlıştı. Bu işte Ali beyefendinin parmağı yok mu? O kağıtların bir yerine imza attı diye hatırlıyorum. Hakan Ünsal'ı kırmızı mumla davet etmediler mi? Arif bitip bitmediğini bir yerlere giderse gösterir. Ama gitmez... Gelelim Bülent'e... Ayıp! Acaba yönetimdekiler de dahil, hangi G.Saraylı onun kadar hayatını bu renklere adadı ki? Sonra Bülent hangi maçta takımı yaktı ki? Ben her futbolcunun jübilelik hale gelene kadar takımına yapışmasına karşıyımdır. Ama Bülent Korkmaz, o takımda gencim diyen çok kişiye jübile yaptırır. Hele hele G.Saray'a bir torba gol yedirten Frank de Boer'e... Aykut, Ziya ve Mehmet! Futbolumuza uzun yıllar üst düzeyde hizmet vermiş, şimdilerde teknik direktörlük yapan üç isim son günlerde ciddi bir trafiğe girdiler. Önce Ziya Doğan, Malatya'dan kopup, Konyaspor'a geçti... Geçti de, ben bunu anlamakta güçlük çektim... Ziya, Malatya'da başarılıydı. Uğurlanışı da mükemmel bir dostluk gösterisiyle oldu. Ben de dedim ki, Ziya bir süre dinlenecek galiba... Aaa baktım Konya'da... Hayırlı olsun! Sonra Malatya'da boşalan koltuğa Şifo Mehmet gitti. Hayırlı olsun! Ama Malatyaspor, ligde yer edinme aşamasından daha ciddi hedeflere doğru yönelmişti. Oraya deneyimli bir hoca gerekirdi diyorum... Ve en son Aykut Kocaman, İstanbulspor'u bırakmak zorunda kaldı. İnanılmaz bir özveri ile neredeyse kendini çürütmeye kadar götüren Aykut'u kapacak kulüp, bu ülkenin en şanslı kulübü olur. Biz bazı televizyon kanalları gibi teknik adam pazarlayıcılığı yapmıyoruz ama, sanırım Aykut için ayrılan tek kişi yoktur. Haaa, bu televizyonların teknik direktör pazarlama şirketi haline gelişini de daha detaylı bir yazı haline getireceğim. Teşkilatın Papermoon toplantısı! Bana gelen bilgilere göre, gazete ve televizyonların neredeyse özel ajans gibi çalışan mâlûm kesimi, geçtiğimiz hafta bir şişe suyun kim bilir kaç para olduğu pahalı restoran Papermoon' da yemekli toplantı yapmış. Vallahi çok merak ettim, acaba neden? Yoksa ihtilâl mi olacak? Müesseseler ayaklarını denk alsınlar! Öyle ya bunlar teşkilat... Kimler mi? Onlar kendilerini bilirler... Haaa, çok arzu ederlerse, başka toplantılarını, katılanların isimlerini de yazıveririm... Kimlerin, hangi kulüpleri nasıl yönettiklerini de yazıveririm... Cem Akkaşık bey! Vallahi büyük bir sabırla pazar akşamı Star'daki programı izledim. Genç Parti Genel Başkanı Sayın Cem Uzan, galiba, 4 saat konuştu. Sonunda şuna kanaat getirdim; Cem Uzan beyin soyadını, Akkaşık olarak değiştirmesi çok uygun olur. Yani "Cem Akkaşık" bey çok yakışır! Bu arada, bu dürüst ve ilkeli ailenin reisi ve oğlu neden beş aydır firarda? Öyle ya, yargıya inanmayanları eleştirdi Cem bey! Peki, madem yargı yargı gibi, öyleyse kaçaklar gelsin, adalet karşısına çıksın! Nasıl olsa akkaşık gibiler, beraat ederler. Bu siyasi linç de biter... Haaa, ne dersiniz, Cem bey? Bu yol, el konulan mallarınızın iade pazarlığından daha haysiyetli bir ortam ortaya çıkarmaz mı? Rüştü aslında kendini yaktı! Yok yok, Rüştü, yediği hatalı gollerle Barcelona'yı değil, aslında kendini yaktı. Neden mi? Sen, 8 sene F.Bahçe'de hiç idman yapmadan oynarsan ya da oynatılırsan, sonunda böyle duruma düşersin... Peki, Rüştü'nün böyle yanmasına kim çanak tuttu? Çanağı, Almanya'da üç hafta tedavi gördükten sonra bile hiç idman yapmadan onu sahaya, hem de iddiasız bir maçta sürenler tuttu. Yazık! Zaten ihracat az sayıda gerçekleşiyor... Neyse ki, aynı akşam Nihat, golüyle takımına altın değerinde bir üç puan kazandırdı. Ersan Çelik; M.Nazif bey bunları sevmez! TV-8, maç naklen yayınlarını yoğunlaştırarak kalıcı bir televizyon kulvarına girdi. Turan'ı da, Serdar'ı da kutlamak gerekir. Ancak müdürlüğü bırakıp, program yapmaya devam eden Ersan Çelik, son programında F.Bahçe'yi öyle yağladı, öyle yağladı ki... Patron F.Bahçeli ve eski yönetici ya... Ama bunları hiç sevmediğini hatırlatmak isterim.