Dünkü F.Bahçe-D.Bakır maçının ne futbolu, ne de skoru ligin zirvesinde veya dibinde yeni bir oluşum ortaya çıkarmayacaktı. Ununu eleyen elemiş, eleğini duvara asmıştı çoktan... Maça nasıl konsantre olup bu takvim gereği oynanması gereken 90 dakika için ne yazacağımı düşünürken; gözlerimin önüne dökümanlar kendiliğinden dökülüverdi. Önce şunu vurgulamakta fayda var. Şampiyonluğu kaybetmiş F.Bahçe'nin belki de ilk defa sonucu anlam taşımayan bir maçına bu kadar çok sayıda seyircisi gelmişti. Bu, F.Bahçe'nin yanı sıra Türkiye'deki futbol seyircisi anlayışının inşallah değiştiğinin sinyallerini de taşıyordu. Çünkü ben, aynı stadda bir lig oyununda iddiasız F.Bahçe'nin sadece 740 kişiye oynadığını da hatırlıyorum. Dolayısıyla dünkü tribün kalabalığı İngiltere, İspanya gibi ülkelerin sinyalleriyle yüklüydü. Ama bu güzelliğin üstüne F.Bahçe takımının sahaya çıkarken elinde taşıdığı pankart bana göre bir gölge olarak düşüyordu. Pankartta şu yazıyordu: "Atam savaşımız sana lâyık olmak için..." Şimdi bu pankartın mucidine soruyorum; bu ne savaşıdır? Ve kime karşıdır? Şayet, ülkeyi parçalamaya yönelik dış güçlere, Avrupa Birliği'nin bazı dayatmalarına karşı ise o pankartın altına ben de imzamı atarım. Ama Atatürk şayet doğru anladıysam, Futbol Federasyonu veya bu ülkenin başka takımlarına karşı açılmış bir savaş için malzeme yapılmışsa, bu pankartı şiddetle kınar ve reddederim. Dünkü maçta bulunmayan başkan Aziz Yıldırım'ın ülkenin bütün futbol stadlarında çok daha değişik bir şekilde yorumlanacak bu pankart için soruşturma açması F.Bahçe'nin şanlı tarihi ile bağlantılı bir gerekliliktir. Çünkü F.Bahçe spor alanlarında tarihinde hiçbir gün savaşmamış sadece mücadele etmiştir. D.Bakırspor'un beraberlik golünden sonra, stadın bazı yerlerinden patlayan sevinç F.Bahçe tribünlerince, uzun yıllardır sıkıntısını çektiğimiz 3 harfin sesi olarak yorumlanıp protesto edildi. F.Bahçe seyircisi gol atanı da en azından alkışlamak şöyle dursun, kabullenebilirse anlamı kalmamış dünkü maçtaki kalabalığının bir esprisi olur. Son bir cümle, F.Bahçe Teknik Direktörü Lorant'a. Henüz daha doğru dürüst idmanı olmayan Rüştü'yü bu maçta da riske atıp, Oğuz'u kulübeye tıkmak bana göre herşeyden evvel Türk futbolu için çok riskli, zarar verebilecek bir tutumdu. Ya Rüştü bu anlamsız maçta sakatlansaydı, Milli Takım'ın Dünya Kupası'ndaki stresine Lorant beyfendinin bulabileceği bir ilaç da yoktu. Haa Rüştü'ye görücü geldi diye bunu yaptıysa, Rüştü'nün alıcı bulabilmesi için böylesine bir maça asla ihtiyacı yoktu.