Bu haftaya Avrupa podyumunda bütün rakiplerini adeta ezerek takım halinde birincilik kazanan ve ferden de adeta madalya koleksiyoncusu haline gelen halterci çocuklarımızı kutlayarak başlamak istedim. Halter kaldırmak benim harcım değil... Pazar filesini bile taşımaktan kaçan bir adam için halter de ne demek? Aslında Türk gençliği, ya da Türk sporcusu için yük ve ağırlık taşımak hiç de tarz değildir. Peki, bu nasıl oldu? Naim'in Türkiye'ye getirilişi, ardından Bulgaristan'daki soydaşlarımızın bunu takip edişi ve de peşpeşe kazanılan dünya olimpiyat madalyaları günümüzdeki patlamanın kaynağıdır. Çok şükür; güreşten sonra yeni bir ata değilse de, temel bir spor branşımız daha oldu. Aman ne olur devamı ya da sonu güreşe benzemesin, benzetilmesin! Eric Lamela nasıl da duymuş! Eric Lamela adlı 12 yaşındaki Arjantinli futbol cevheri 23 Nisan şenlikleri dolayısıyla İstanbul'daydı. NTV'de bizim Haluk, ayağının tozuyla Eric'i konuk etti. Tercümanlığı da Ortega'nın transferinde yoğun emek vermiş Celalettin Bilgiç yaptı. Eric, Haluk'un,Türk futbolu ile ilgili sorusuna önce şu üç kelimeyle cevap verdi: "G.Saray, Hasan Şaş, Hakan Şükür..." Sonra Celalettin bey hatırlatınca Emre Belözoğlu ile Ümit Davala da Eric'in listesine dahil oldu. Allah Allah! Türkiye'den 20 bin kilometre uzaklıktaki Arjantin'de Türk futbolu ile ilgili sadece bunlar mı biliniyor? Hani nerede müthiş stad? Hani nerede borsada yükselen hisseler? Hani nerede forma satışlarından elde edilen rakamlar? Hani nerede anlı şanlı, ünlü yabancı futbolcuların isimleri? Hani nerede çok yıldızlı yerli şampiyonluk tantanaları? Hani az kalsın birileri çıkıp Eric'i, G.Saray'ı İstanbul'a getirdiğini bile iddia edecek... Olur mu? Olmaz mı? Nasıl ki UEFA Kupası bir tesadüftür, bu senaryo da neden yazılmasın ki?.. Mesut Yar kardeşime bilgi! Sabah'ın günlük eki Günaydın'ın televizyon köşesini hazırlayan Mesut Yar kardeşimiz geçtiğimiz hafta benim Haber Türk'teki Şeref Tribünü programında Beşiktaş kalecisi Cordoba'yı, F.Bahçe maçında yediği gollerden dolayı eleştirmememi garip karşıladığını yazmış. Dikkat çekici olabilir, doğrudur. Ama Cordoba birinci golde, kaleye arkası dönük rakipten, yani yüzü ve ayaklarının hareketi görünmeyen bir rakipten gol yedi. İkinci golde ise, Alex ceza alanı yayı üzerinden içeri feyk atarak kısa bir koşu yaptı. Koray'ın bu hareketi takip etmesi gerekirdi. Yapmadı. Sonra da Toraman'ın kademeye adım atması beklenirdi, o da yapmadı. O zaman kaleci, doğal olarak bu hareketleri beklediğinden geç kalmış oluyor, öne yumrukla plonjon yaptı ama yetişemedi. Penaltıda ise, Çağdaş'ın altı pas içinde düşüp oyundan çıkması kaleciyi topun arkasında koşmaya yöneltti. Ahmed Hassan devreye girdiğinde ise geri dönüşle, devam arasında kalan kaleci ayaklara yattı. Öyle atmakla, sallamakla yorumcu olunmaz ama, sevgili Mesut kardeşim burası Türkiye, seni de kontrpiyede bırakmışlar. CEO olunca böyle mi olunuyor? F.Bahçe Kulübü'ne bir CEO atanmış... Benim aklım ermez de, ancak kulübün resmi sitesinden yapılan açıklamada tüylerimi diken diken eden bir cümlecik vardı: "Yönetimde sürekliliğin sağlanması açısından çok önemli..." Bu ne demek? Hangi yönetimde süreklilik? Şayet yönetim kurulunda ise, o işe genel kurul bakar... Biraz tuhaf geldi de, belki de aydınlatılırız diye yazdım. Hoş, kimsenin umurunda değil ama, bir başka yeni Fenerbahçe artık olmayacağına göre... Tekerlekli takım ve sutopçular! G.Saray'ın sutopu takımı yenilgisiz Türkiye şampiyonu olmuş. Güzel, kutlarız. Herhalde sutopçuya sadece bir mayo ve bir de bonecik yeterli olduğundan bu başarı sağlanabildi. Eeee basketçiye 250 milyonluk bir spor ayakkabısı lâzım. Çorabın iyisi 25-30 milyon, bir şort 20-25 milyon, formaya zaten el değmez, Ya top, aman aman... Ancak yine basından okuduğum kadarıyla tekerlekli sandalye takımı da kurulacakmış. Bu çok pahalıdır be! Bir tuhaflık yok mu sizce? Sutopçular bedava olduğundan şampiyon... Basketçiler pahalı olduklarından ikinci kümeye... Sonra da tekerlekli sandalye takımı... Vallahi anlayamadım... Sayın Canaydın, G.Saray'ı düzlüğe çıkarmak için canını verecek neredeyse de, bu tuhaflıklar da neyin nesi? Mustafa Sandal'ın harika reklamı! Bizim sütunda arada bir spordan çıkıyoruz ya... İşte bu da onlardan bir pasaj... Pop sanatçısı Mustafa Sandal'ın, hiç sakıncası yok Muhabbet Kart'la ilgili reklamdaki oyunu, İtalyan İngilizcesi bir harika... Tipik, kalabalık İtalyan ailelerinin yemek muhabbeti bu kadar güzel mi sahnelenir ve konuşulur? F.Bahçe'nin kupa şampiyonları! F.Bahçe'nin 1982-83 sezonunda duble yapan, yani iki kupayı da kazanan takımının bazı oyuncuları ile geçtiğimiz haftaki kupa oyunundan önce bir magazin yapılmış. Şampiyonluğu yaşamışların yer aldığı fotoğrafta, Bulgar Mehmet, Nurettin, Cem, Selçuk, Hasan, Osman ve Tavşan Mustafa vardı. Pardon biri daha... Onur Kayador... Hangi Onur mu? Kadıköy çocuğu, alt yapıdan yetişmiş, A takımında şampiyonluklar yaşamış, kaptanlık yapmış Onur... Daha sonra rahmetli Muhittin Bulgurlu'nun grubunda kulüp politikası yürütmüş... Acaba Selçuk, Onur'la neler konuştu, doğrusu çok merak ediyorum. Sinan Engin de bunu söylerse! Sinan Engin'i çok severim, onu hemen başından yazayım da... Ama aynı Sinan, geçen pazar akşamı bir televizyonda, Song'la Tomas'ın hiç de iyi oyuncular olmadıklarını, topu oyuna sokamadıklarını, çok dağınık oynadıklarını söyledi. Yapma be Sinan; bu fikrinde ısrarcıysan, Beşiktaş'ın şampiyonluğunda senin payın olduğunu söylemem pek mümkün değil... İstersen, bir G.Saray maçını Ali Sami Yen'e gelip izle de, bak bakalım, bu iki oyuncunun katkısı hangi düzeyde, gör... Ümit'i Saracoğlu locasından kovmak kimin haddine? Bizim Yalçın Türk, Taktik'te yazdı. Yalçın, doğru yazan, daha doğrusu haberin doğru olmadığına kesin inanmadan yazmayan muhabir sınıfındandır. Zaten haber, F. Bahçe'nin resmi sitesinde de yalanlanmadı. Mesele şu; Ümit Özat, Denizlispor maçında atıldıktan sonra, asbaşkan Özaydınlı tarafından önce çıkış tünelinde sakinleştirilip, sonra da localardan birine götürülmüş. Orada maçı izlerken, Denizlispor'un golü geliyor. Locadaki bir iş adamı, Rüştü'ye öfkelenip, "Allah belanı versin" diye feryadı basıyor. Ümit, kaptan ya, "Rica ederim, o bizim kalecimiz" diyerek, çok doğal olarak takım, hatta kader arkadaşına sahip çıkmaya kalkışınca da, korumalar tarafından apar topar dışarı atılıyor. Ve işin en acı tarafı, kulübün asbaşkanı takımının kaptanına orada sahip çıkmıyor, ya da çıkamıyor... Haber benim değil, Milliyet'in, Yalçın'ın... Başkalarına aslan kesilenlerin sanırım önce takımlarının kaptanına sahip çıkması gerekir. Ne dersiniz? Lucescu adamı çarpar haaa! Bizim meslek artık orta malı olmuştur. Hele hele 'Üç Büyük' taraftarı, pardon aşırı fanatiği olup, saçmalamakta da mahirsen, tamam işte, spor yazarı oldun demektir. İşte bunlardan biri, geçen hafta bir kulüp televizyonundan, yaranacak ya, Lucescu'nun gerek G. Saray'da, gerekse de Beşiktaş'taki şampiyonluklarının "şöyle böyle" olduğunu iddia etti. Aslanım; bilgin, belgen ve de yüreğin de varsa, çıkar iddianı ispatlarsın... Orada öyle meydanı boş bulup sallamak kolay... Ama ben sana Lucescu'nun son senesinin ortalarında şu cümlesini hatırlatayım da, belki de kendine gelirsin:" Dikkat edin, Türkiye'yi, futbol bazında Çavuşescu'nun Romanya'sına döndürüyorlar." Beşiktaş kemer sıkacakmış! Beşiktaş yönetimi, sezon sonunda A.Ş'nin bir yüzde 15'lik bölümünü daha halka açıp, banka borçlarını kapatmayı planlıyormuş. En yetkili ve etkili ağızlardan bu bilgiyi edindik. Bu, "Beşiktaş'tan transfer beklemeyin" de demektir. Hatta hatta eldeki Juanfran'ın da, ne pahasına olursa olsun gönderilmesidir. Kim bilir belki de, yağlı müşteri bulunursa Carew bile yolcu... Bu tasarruf tamamen Rıza'ya olan aşırı güvenden kaynaklanıyor olabilir. Yani, ezeli rakipleri tam tersine bir oyuncuya 25 trilyon ödemeye cesaret ederken, Beşiktaş, kaliteden kaybetmeden küçülmeyi planlıyor. Bakalım birbirine tam zıt bu iki politikadan hangisi ayakta kalacak? MHK, dua etmelidir! Hatırlanacağı gibi, Kemal Ulusu dostum, açtığı davayı kazandı ve MHK "Boş oldu." İyi güzel de, şimdi ne olacak diye soran sorana... Pek bir şey olmaz... Ammaaaa işin içinde 'Dört Büyükler'den biri, hatta hatta 'Üç Büyükler'den biri olsaydı, bu lig tescil edilmezdi gibime geliyor. Şimdi A.Sebatspor ve kendisine eşlik edecekler aynı yoldan gitseler bile havalarını alırlar... Bu ülkede işini yürüteceksen doğumun 1900'lü yılların başlarına rastlayacak. Yangına gerek kalmadı! F.Bahçe Luciano ve Nobre'yi bir yıl daha kiraladı. Eh, Anelka, Alex ve üç kişilik oynayan Aurelio da gitmeyeceğine göre, gelecek sezon da ancak 5 yabancı oynayacak olmasıyla, yabancı transferi yalanları da böylece kendiliğinden ortadan kalktı. G. Saray da Song, Tomas, Ribery ve Mondragon'u tutacağına göre, gitse gitse Conceiçao gider ki o da şüpheli, demek ki orada da yabancı senaryoları üretilemeyecek. Eh Beşiktaş da tasarrufa gideceğine göre, bizim spor basının transfer döneminde manşetleri ne olacak, merak ediyorum doğrusu... Simitleri kim ödedi? Geçen hafta yazamadık, yerimiz o kadardı. Geçmiş bir hikaye ama, yazmadan edemeyeceğim. F.Bahçe maçı için Kadıköy'e ful vapur gelen Beşiktaş taraftarının, anlaşılmaz ve yakışmaz biçimde denize salladığı can simitleri ıskartaya çıktıysa, bunları kim tazmin etti? Öyle ya, biz sürekli vapurla bir yakadan diğer yakaya geçmeyi adet edinmişiz... O vapurun can simitleri yerine kondu mu? Bilen varsa öğrenmek istiyorum.