Ligin ilk yarısında 8 Kasım tarihli F.Bahçe-Ç.Rize maçı kimilerine göre müthiş, bana göre gösterişli hakem Ali Aydın'ın haltı ile dün akşama taşınmıştı. F.Bahçe sadece Brezilyalı Nobre'yi yeni isim olarak bulundururken, Rize'de de 30 numaralı siyahi bir arsa oyuncusu yeniliği göze çarpıyordu. Ama dün akşamki maçın eskiden kalma bir eskiliği vardı. O da bu defa Bülent Demirlek ismini taşıyan maçın hakemi idi. Yani ilk maçta Rize'yi mağdur eden müessesenin bir başka elemanı vardı sahada. Öyle bir penaltıyla Rize'nin işini bitirdi ki; üstüne bir de kırmızı kart tüyü dikti. Ne penaltı vardı, ne de kartlık bir pozisyon. Hatta hatta Bülent beye göre penaltıysa dünyadaki bütün hakemlere göre kırmızı kart yoktu. Bülent Yavuz beye çocuklarının en cici ve şirin olanıyla ikinci yarıya iyi başlamadıklarını duyurmak isterim. F.Bahçe dörtlü savunmasının önünde Selçuk ve Ümit'i, yani çift libero anlayışını kullanmakla öteden beri söyleyip duruyorum, kadrosunun yapısı açısından doğru yolda geziniyor. Van Hooijdonk'la Nobre'nin önlü arkalı dolaşarak oynamaları ise hem Rize'nin ancak bir vitesle oynayabilen zencisinin oyuna çıkmasını engelledi, hem de ileri kenarlarda oynayan Tuncay, Rebrov sonra Serhat'ın ortayı kapatma gecikmelerinde sigorta oldu. Ama yine de ileri kenar oyuncularının bazı gecikmeleri hariç oyun alanını daraltmaları Antalya'daki olumlu sinyalin devamıydı. Ancak ne var ki; F.Bahçe takımı hâlâ bir şeften mahrum orkestra olarak çalmaya devam ediyor. Bunun en açık kanıtı da 10 kişi kalmış zayıf bir takım olan Rize'ye karşı bile ciddi endişeler meydana getirememesiydi. İkinci yarı eksik ve yıkık Rize çok top kazanarak F.Bahçe'nin kalesine yönelmekte zorluk çekmedi. Bunu da tekrar vurgulamakta fayda var. En büyük etken, takımı çekip çevirecek şefin yokluğuydu. Bu arada Hikmet Karaman kardeşimiz, ikinci devre başlarken oyundan aldığı Zafer'in oyun karakterini çözememiş göründü.