Sabah uçaktan atlar, haber atlamaz!

A -
A +

Sabah uçaktan atlar, haber atlamaz! Artık bu tip haberlere gülecek karga da kalmadı... Oysa ne güzel eskiden hiç olmazsa gülecek karga bulunabiliyordu. Buraya nereden mi geldim? Şuradan efendim; Sabah'ın 18 Temmuz tarihli sayısının spor sayfasında şöyle bir başlık vardı: "Uçaktan atlarız, haber atlamayız..." Söz konusu Appiah haberi idi... İyi, güzel de, bundan yaklaşık bir hafta önce, hem de ekranların aranan yeni büyük otoritesinin imzasıyla sayfalarınızda çıkan, "Emre Fener'de..." haberi sizi uçaktan atlatmaz mı? Hele hele bu Emre haberinin detayında, bir-iki gün içinde Kadıköy'e gelip sözleşme imzalayacağı, İnter'le de Hakan Bilal Kutlualp'in 6 milyon euro karşılığında el sıkıştığı yer almıyor muydu? Hadi bakalım; bana atlayacağınız ilk uçağın tarifesini bildirin! Yok mu, Rüştü ve Mondragon'dan başka kaleci? İnanılır gibi değil... Koca F.Bahçe ile G.Saray, tutmuşlar iki kaleciden vazgeçemiyorlar... Mondragon, her sezon kapris üstüne kapris yapıyor...Tamam, kurtardığı maç sayısı yaktıklarından fazla ama, G.Saray gibi Batı'ya açılmış bir pencereden içeri alınacak başka kaleci kalmadı mı? Rüştü de, çantasını alıp gitmedi mi? Gittiği yerde hiç oynamamış olmasına rağmen, neredeyse 1.5 milyon euroya kiralandı. Bir futbolcuya 25 milyon dolar ödeyebilecek güce sahip bir kulüp için, dünyada kaleci mi kalmadı? Üstüne üstlük, Avrupa'yı hedef almışken Rüştü'nün sekiz yılda kurtardığı bir Avrupa maçı gösterebilir misiniz? Yaktığı çoktur da... Bu ne kafa? Acaba bu kafa kimin? Bu kafanın sahiplerinin günümüz futbolunda patronluğa oynama hakkı olabilir mi? Kadıköy'de Salı Pazarı işkencesi! Bizim köşede sık sık sporun dışına da çıkıyoruz ya... Maksat millete destek olmak... Bu defa da Kadıköy'deki Salı Pazarı kepazeliğini yazacağım... Yahu; bu memlekette, hiç olmazsa bir adet trafik polisi de mi yoktur, Hasırcıbaşı gelişi ile Altıyol inişini disipline edecek? Ama elalemin arabasını çekmesini bilirsiniz... Ceza yazmasını bilirsiniz... Peki, neden hiç olmazsa saat 17.00 ile 19.30 arası o kavşağa sahip çıkmazsınız?Bir gün kan çıkarsa, sorumlusu siz olursunuz, ey trafikçiler! Kamber Sergen! Hani derler ya ; "Kamber'siz düğün olmaz..." Bu bir hikayeden mi alınmıştır, yoksa eskilerin hayran olduğum sözcüklerinden biri midir, bilemem... Ama bildiğim bir şey var ki, o da bizim Kamber'imizin Beşiktaşlı Sergen olduğudur... Çocuk söz vermiş... Kampa iki günlük ara verip İstanbul'a gelerek arkadaşının düğününe katıldı... Peki, Rıza ne mi yaptı? Ne yapacak? Takımın kurtarıcısına (!) izin verdi... Bundan böyle, "Kamber'siz düğün olmaz", oldu "Sergen'siz düğün olmaz..." Kamber Bey; özür dilerim... Vatan da amma sallamış! 18 Temmuz 2005 günkü Vatan'ın spor sayfasında da bir sallama vardı. Güya F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Appiah'ı 1998'de, o günler için teknik direktörlük için düşündüğü Zaccaroni'nin önerisi üzerine alacakmış. Ama hoca olmayınca, futbolcu da gündemden düşmüş. Yok be! Bir kere Sayın Yıldırım'ın o günlerdeki İtalyan hoca adayı Ancelotti'ydi... Sonra da başkan Appiah'ı hiç tanımazdı. Haaa Appiah daha önce F.Bahçe'de duyuldu mu? Bakın gündeme geldi demiyorum... Bakınız doğru haber, 18 Temmuz 2005 tarihli Türkiye Gazetesi! Sallamayın, atmayın! Ama yiyen yiyor nasıl olsa değil mi? Ufuk kardeş; bir de yağarsan! MHK'nın yeni başkanı Ufuk Özertem, bir konuşmuş bir konuşmuş... Aman aman! Söylediklerinin yarısının arkasında dursun, bu ülke Ufuk kardeşi omuzlarında taşır. Hele hele, "Kimse şeytana uyup, benden hakem istemesin" çıkışı bir harika! Levent Bıçakçı ve Şenes Erzik'e de, "Dünyaya Türk hakeminin açılması, onların borcudur. Borçlarını ödesinler" mesajı müthiş! Haydi Ufuk kardeş; gürleme iyi oldu, şimdi yağmuru bekliyorum... Yıldıray'ı tanıdınız mı? Geçenlerde Almanya'nın saygın ve yüksek tirajlı spor dergisi Kicker, Alman liginde oynayan onca oyuncudan sadece beşini uluslararası arenada iş yapabilecekler olarak göstermiş. Bunların arasında da bizim Yıldıray Baştürk var... Yıldıray'ı, Türkiye'ye gelmek istemediği, ya da kendi kulüplerinin transfer tekliflerini reddettiği için kaka adam ilân edenlere duyurulur... Gerçekten de kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş ya... Vay kurnaz A.Gücü vay! Hep söyler, hep yazarım; bu Ankaragücü, teknik direktör ve futbolcu keşfinde hakikaten ulaşılmaz bir yerlerdedir. Şimdi de İlhan Mansız'ı transfer ettiler. Acaba diyorum; bizim Cemal Aydın başkan, futbol kamuoyu ile dalga mı geçiyor? Olur ya, hayli esprili, hayli deneyimlidir kendisi... Bir de hukukçu... Hayırlı olsun! Aman dikkat edin de, Japonlar, Koreliler falan idman basmasın! İlkeli oldun mu, Fatih Altaylı gibi olacaksın! Fatih Altaylı, Hürriyet'ten ayrılmış... Öyle duydum... Birkaç gün de baktım köşesinde başka başka şeyler var... Bir başka duyum da, Altaylı'nın Sabah'ta başlayacağı idi... Hani ilke? Bu olursa, oradaki insanların yüzüne nasıl bakacak? Ya bir gün Dinç Bey'le karşı karşıya gelirse?.. Yaşasın ilkeli yazarlar ve onların kurbanları! Trabzon usta çıktı! Trabzonspor'un, kaleye bir Brezilyalı alışını eleştirmiştim. Ben olsam, o ülkeden başka yerlere oyuncu alırdım diye de eleştirimi katmerlemiştim. Eller isimli bir tandem oyuncusunu transfer ediverdiler. Bir başka Brezilyalı da ileri uca geliyormuş. Görüldüğü ve anlaşıldığı üzere Trabzonspor, bu transfer işini kendisi gibi şampiyonluk kovalayan diğer iki İstanbul büyüğünden iyi beceriyor. O İstanbul büyükleri kimler mi? Varın siz bulun! Çaycı Muzaffer'in canı sıkkın! Bizim mahallenin çay ocağı gerçekten de o bildiğiniz ocaklara benzemez... Bin meslekten bin adam gelir geçer her gün... Patron Muzaffer'dir. Muzaffer, Enis Fosforoğlu kardeşimin radyo programlarının devamlı konuğudur... Neden mi? Muzaffer, özellikle F.Bahçe maçlarının sonuçlarını, gol sayısı ile önceden bilir. Bugünlerde hep soruyorlar, kim şampiyon olur diye... Muzaffer'in canı sıkkın... Cevap vermemek için saat 15.00 civarlarında Veysel'e işi bırakıp tüyüyor... Hatta Enis kardeşimden de uzak duruyormuş... Acaba neden? Can Tanrıyar'ın sucukları! Can Tanrıyar, girişken, iyi bir spor habercisi idi... Tanju'yu da F.Bahçe'ye getiren odur... Can, çok da iyi ud çalar... Bizim Faik Gürses'in kulakları çınlasın, Maçka'daki TSYD Tesisleri döneminde, Can'ı, udunu alması için gece yarısı evine gönderir, hepimize de nefis bir alaturka ziyafeti çektirirdi. Aynı Can kardeşim, magazine bir daldı, pir daldı. Kralını geriye bıraktı. Şimdi de "Can'lı hayat" diye bir program yapıyor... Ama sevgili Can; biz eşek değiliz... Neden mi? Tamamen canlandırma üzerine yaptığın programın ilkini izledim... Ebru Gündeş sucuktan bahsediyor, ekran ikiye bölünüp, bakkaldaki sucuklar gösteriliyor. Şirinevler Güzeli anlatımının geçtiği bir bölümde, ekran yine bölünüp Şirinevler minibüs durağı gösteriliyor... Yahu biz Doğu Almanya'da büyümedik ki, Batı'ya geçildiğinde muzu görüp şaşıralım... O izlediğim ilk ve son Can'lı Hayat olacak... Çünkü biz eşek olamayız! Bedri Koraman usta; eline sağlık! Gazete okumak, televizyon seyretmek tabii ki en azından işimiz nedeniyle, mutlaka gerekli... Ama Bedri Koraman ustanın, pazar günleri Sabah'ın ekinde çizdikleri, sanki bütün bunlara bedel... Mesut Yavuz dostumun da katkılarıyla gerçekleşen o, Türkiye'yi, Türk toplumunu dört dörtlük anlatan çizgileri sevmek, lejandları okumaktan öte, yapılanlara büyük saygı duyuyorum... Armstrong ve hayat! Amerikalı kanser hastası bisikletçi Lance Armstrong, dünyanın en büyük ve en ünlü bisiklet turu olan Fransa - 2005'te yine birincilik kürsüsüne yaklaşıyor. Bu yedincisi olacak... Müthiş bir başarı... Belki de spor tarihinin en büyük zaferi, en büyük başarısı... Demek ki, Allah'ın verdiği hayatı, o geri alana kadar, her türlü olumsuz koşula rağmen dolu dolu yaşayabilmenin çaresi aranmalı, bulunmalı... Ünlü pedal bize bunu öğretiyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.