Sabah'ın omurgası!

A -
A +

Sabah'ın omurgası! Milli Takım'ın G.Kore ve Avustralya maçları sonrası, Sabah'ın spor sayfasında çok tuhaf bir haber okudum. Kim derleyip, yazdıysa, ya Şenol Güneş devrinde toprak altında yaşıyordu, ya da sayfanın art niyetinin kurbanı oldu. Bakın haberde ne deniliyor: "Yanal omurgayı oturttu... Rüştü, Bülent, Emre, Hakan Şükür, Okan, Nihat, Yıldıray, Hasan omurgayı oluşturdu..." Yapmayın yahu; bu saydığınız isimler ilk defa Ersun Yanal hoca tarafından mı oynatıldılar? Bu isimler, Şenol Güneş döneminde o formayı giymediler mi? Bu çocuklar dünya üçüncüsü olmadılar mı? Bu ne biçim gazetecilik, ne biçim spor yazarlığı? Atay Aktuğ mu, M. Ali Yılmaz mı doğru söylüyor? Bakın, insan gereksiz yere, birilerinin dolmuşuna binip, hem de bakanlık yapmış olduktan sonra, daha alt taraflarda bir yerlerde maceraya soyunur mu? Üstelik, camiasının bugünkü başkanı, "Bize, 'Ulusoy varsa, ben yokum' demişti. Şimdi bizi de zor durumda bıraktı" gibisinden tepki de gösteriyorsa, varın siz düşünün koca Mehmet Ali Yılmaz'ın halini... Haa az kalsın unutuyordum; kim gelirse gelsin de, şu hakemleri torbaya falan sokmaya kalkışmasın... Vallahi sonra kendisi bizim Irak'ta başına torba geçirilen askerlere dönüverir... Sayın Yılmaz, ne yapıp etmeli, bir daha düşünmelidir. Sonra, bugün kendisini destekleyenlerin dün kendi camialarından çıkanları devirmek için ne entrikalar çevirdiklerini de unutmamalıdır. Benden söylemesi... Hani dost acı söyler derler ya... İşte ondan... Del Bosque!.. Beşiktaş, kim ne derse desin, Real Madrid'in teknik direktörünü almıştır. Hem de kariyerinde iki İspanya lig şampiyonluğu, daha önemlisi de iki Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu var. Yani Kâzım Kanat'ın istediği gibi kariyerlisinden... Figo, Zidane, Ronaldo, Raul, Roberto Carlos gibi oyuncuların hocasına da, Beşiktaş'ın yarınki takımının göstereceği saygı ve inanç, sanırım başarıda rol oynar... Bu arada Del Bosque ve ekibine Kıvanç Oktay'ın, Lucescu döneminde olduğu gibi büyük destek vermesi de gerekiyor. Yoksa, bir İspanyol İstanbul'da sancı çekebilir. Alex! F. Bahçe de, Brezilya Milli Takımı'nın oyuncularından birini transfer etti. Alex, topla iyi oyuna çıkan, sol ayağını iyi kullanan, ceza alanı yakınlarında aklında hep şut olan - tabii Ronaldo ve Ronaldinho ile oynamıyorsa - bir futbolcu... Sadece Parma'dan bir buçuk ay sonra ülkesine dönüşü bir sual işareti... Bunu de neden yazıyoruz? Çünkü, 11 milyon dolarlık bir Ortega faciası var da... Neyse, Alex, iyi bir takım organizasyonu içinde star rolüne soyunur. Soyunur da, Van Hooijdonk ne oynayacak? Van Hooijdonk'un hakkını ödemek mümkün müdür? Bir kişinin bir sevgilisi olur. İşte, bütün mesele de buradadır. Ersun hocaya uyarılar! Ersun Yanal'ın startta kadroyu koruması, sisteme sadık kalması ve oyuncu değişikliklerinde eyyamcı davranmaması alkışlanacak tasarruflardı. Ancak, Nihat'ın, Daum ve Toshack gibi çizgide kullanılması, yani Yıldıray faktörüne kurban gidişi, hem hocaya, hem Nihat'a, hem de takıma zarar verir. Çift ön libero ile oynamak bir fikirdir. Bence de dörtlü alan savunmasının önündeki doğru seçimdir. Ama bunlar, Okan - Ümit, Okan - Serkan, Serkan - Ümit olamaz. Bir de savunmanın kanatlarına hücum aksiyonlarını becerebilen seçimler yapılmalıdır. Haaa az kalsın unutuyordum; Ersun hocayı, bazı futbol fukaralarının dolmuşuna binmeyip, kendi bilgi ve deneyimleri ışığında Hakan Şükür'e sahip çıkmasından dolayı kutluyorum. Eh, Hakan da onu yanıltmadı. Cemal Aydın kimden yana? Şu A.Gücü Başkanı'nı çözemedim gitti. Hani bir lâf vardır; "Domuzdan yana mısın, benden yana mısın,?" diye... Diyorlar ki, "AB'li futbolcular yabancı sayılmasın..." Yahu, Türkiye'nin bir de Milli Futbol Takımı olduğunu unutuyor musunuz? Böyle bir karar çıkarsa, ligdeki onbirlerde kaç tane Türk oyuncu yer alabilir ki? Bunu ancak bir vatan haini önerebilir. Oysa Aydın'ın öyle biri olmadığını biliyoruz. Bence o da dolmuşta... Gallardo ve hayaller! G.Saray, şeye benzedi... Hayali geniş küçük Ali'ye... Yani Karagöz'le Hacivat'ın oynatıcısına... Ne isimler var, ne isimler... Ergun Gürsoy, "Kolay mı, bu adamların hangisi 2 milyon dolardan aşağı oynar?" diyor... Haklı da... Eee para nerede? Florya veya tedavi gören Ali Sami Yen'den petrol çıkmadıysa, nasıl olacak bu iş? Bence G. Saray sadece Gallardo işine sarılıp, diğerlerinden dikkatini çekmeli... Çünkü Gallardo onların hepsine bedeldir... Bu arada, İskandinav ülkelerine dalıp, üç kuruşa iki tane Högh rahatlıkla bulunabilir. Bizden söylemesi... Nihat Bey'in para birimi! F.Bahçe Asbaşkanı, Alex'e sadece 5 milyon dolar bonservis ödediklerini, kendisine de maç başına para vereceklerini, prim sistemine sokacaklarını ve başarıya göre ödül vereceklerini açıkladı. Yani bizim ligden sıradan bir oyuncu formatında... Buna sanırım Nihat Bey de inanmadı, açıklama yaparken... Yani Barcelona, Valencia ve Monaco varken, Brezilya Milli Takımı'nın futbolcusu Alex, aslında Kurbağlıdere doğumlu olduğundan, onda bir, o da şüpheli paraya F.Bahçe'yi tercih etti. Hem de 6 aylık uğraştan sonra... Şayet açıklama gerçekse, o zaman Alex'e tıpkı Ortega gibi hiç talip yoktu. Bence böyle bir açıklamaya hiç gerek yoktu... Sayın Özdemir acaba kendisini nasıl hissediyor? Ümitler, ümitsiz vak'adır! Ümitler, Fransa'daki turnuvadan elenip döndüler. Üstüne basa basa, kaç yıldır yazıp, söyleyip duruyorum. Milli Takımlar arasında sistem birliği kurulmalıdır diye... Ersun'la bu ümidim yeniden doğmuştu. Ama baktım, Raşit hoca hâlâ üçlü savunma ile oynatıyor. Sonra da A takımındaki hocalar, "Dörtlüyü öğretecek vakit olmuyor... Ümit takımından gelenlerle sistem problemi yaşıyoruz" diye yakınıyor... Haaa ne dersin Ersun hoca? Sporun dışından önemli vurgular! Her hafta, sporun dışına çıkıp, gündemi tutan konulara da değiniyoruz. Geçenlerde, bir velet, aşırı alkollü kullandığı arabasıyla, hem de Bağdat Caddesi'nde yarışırken, kaldırımda duran bir arabanın üzerine çıkıp, üç çocuklu bir taksi şoförünü öldürdü. Sonra da kaçtı. Bir süre sonra ise babası ve avukatı ile teslim oldu. Şimdi ne olur sizce? Hiiiiiç... Ama bence bir kanun çıkarıp, böyle vak'alarda ölenin arkasında kalanlara, öldüreni ömür boyu bakmaya mahkum etmeliyiz. Hani hükümet zırt pırt kanun çıkarıyor ya... Bence bunun üzerinde durmalı... Sonra Sabah'ta 10. Yıl Marşı ile ilgili bir başlık vardı :" Demiryollarında 10. yılda kaldık..." Harika... İşte biz hep böyle marşlarla, kahramanlık türküleriyle uyuduk, uyutulduk. Hani demir ağlar? Ankara - İstanbul 2.5 saat kısaldı diye düğün bayram!.. Devam edelim... 6 Haziran 2004, Normandiya Çıkarması'nın 60. yılı idi... İlk defa bir Alman Başbakanı bile bu anma törenlerine katıldı da, bizim görsel medyada olay pek yerini bulamadı... Allah'tan BBC, CNN, TV 5 var da, bu önemli olayı takip edebildik... Luci ve Tugi! Yok yok, tuzak türü falan değil bunlar... Çocuk oyuncağı da değil... Bunlar Lucescu ve Tugay'ın, bizim müthiş spor basını tarafından kısaltılmış halleri... Oyun mu oynuyorsunuz, gazetecilik mi yapıyorsunuz? Cem Uzan'dan mal gitti de, daha beterlerine teslim oldu galiba... Ali Şen'in kehaneti! Bir spor gazetesinde, Ali Şen'in yeni kehanetlerine şöyle bir göz gezdirdim... Demişler ki, "Daum kaçabilir..." Şimdi şiştin işe sayın Şen... Sen Daum'u bu kadar tanıyorsan, demek ki tanıyamamışsın. Sence Daum, hayatında göremeyeceği bu kadar parayı bırakıp gider mi? Haa, Sayın Şen! Duyamadım, yüksek sesle lütfen! Mehmet Okur ve bizim final! Geçen hafta bu sütünlarda Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu'nu fazlaca ihmâl ettiğimizi yazmıştım. Mehmet, NBA finaline oturan ilk Türk olarak tarihe geçti. Sakın ola ki, az sayı attı, az oynadı falan demeyin... Oraya, o ortama çıkmak için hayatını bile vermeye hazır olanlar vardır. Mehmet'i alnından öpüyorum. Bu arada Efes'le Ülker'e de bizlere müthiş bir final serisi izlettirdikleri için teşekkürler. Ancak Ergin Ataman gibi bir hoca, son maçta Serkan'ı sakat sakat yeniden sahaya sürdü, bunu anlayamadım. Hasan'dan boks, Serhat'tan söyleşi! Hasan Sarıçiçek, bizim spor safyasının asıdır. Hele iş boksa gelince süper as oluveriyor... Geçen cumartesi, TGRT ekranlarından Şamil Şam'ın, Dünya Ağır Sıklet derecelendirme maçında Edgar Kalnars'ı nakavt edişini izledik... Maç, reytinglerde patlama yapmış. Cüneyt Şen anlattı, bizim Hasan Sarıçiçek maçın yorumunu yaptı. İşi bileni dinlemek, insanın seyir zevkini arttırıyor. Hele hele futbolun içinden kısa bir süre de çıkılmış olması, sporun evrenselliğini hatırlatıyor. Bir akşam önce de Serhat Ulueren, G.Saray Asbaşkanı Ergun Gürsoy'la bir söyleşi yaptı. Sorular net, sorulara verilen cevaplara tepkiler veya karşılıklar net, açık, kısa ve ciddi... İşte, televizyonculuk bu... Hasan Sarıçiçek gençken, Serhat Ulueren de çocukken bizim elimize geldiler. Üzerlerinde birazcık hakkımız olması, bu başarılarından gurur duymamıza sebep oluyor. Öğrenmenin sonu olmadığı gibi, öğretmenin verdiği keyif, huzur, gurur da başka oluyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.