Şampiyon olup, kaybedenler (2) ve bugün

A -
A +

Dün, 1959-60 yılından bu yana yaşanmış, "Şampiyon olunmuşken kaybedilen şampiyonluklar", ya da "Şampiyon olmuşu yakalayıp, şampiyon olanlar" gibi aslında ikisi de aynı kıyıya yanaşan bir "Milli kayıkçı kavgası"nın gelişimini yazmıştım. Milli kayıkçı kavgası diyorum, çünkü, G.Saray'ın 2000'deki UEFA Kupası şampiyonluğu artık sınırlar ötesi başarıya mecbur etmiştir, Türkiye'deki zirve tutkunlarını... Neyse... Biz, Beşiktaş'la F.Bahçe arasına sıkışan bu sezonki durumu değerlendirelim, ya da hiç eyyam yapmadan yorumlayalım. Beşiktaş, Rumen hoca Lucescu'nun elinde geçen sezonun ortalarından itibaren onca yenisine rağmen "Takım olmuş" ve şampiyonluğu, her ne kadar G.Saray'ın 6 yıllık rüzgârı ile çekişmiş gibi görünmesine rağmen, kolay kazanmıştır. Bu süreç içinde aynı Beşiktaş, UEFA Kupası'nda da tarihinde hiç yol almadığı kadar gidebilmiştir. Bütün bu başarılar elde edilirken, takımın içinde "Saatli bombalar" bulunduğunu ve Lucescu'nun da bu bombaların pimini sıkı sıkı tuttuğunu defalarca gündeme getirmiş, belki de tek yazardım. Tabii ki Sinan'ı da unutmamak gerekir. Bu sezon da, doğal olarak, birkaç yeni genci ile en oturmuş kadro olarak başlayan sadece ve sadece Beşiktaş vardı. Bu arada Ali Eren, Tolga, sonraları da Ahmet Dursun eksiltilmiş ama, bombalardan çoğu hâlâ durmaktaydı. Mâlûm Sergen, çaktırmadan patlayan Tümer, İtalyan catenacciosunun bütün hünerlerini kapmış Zago, hem iyi oynayan, hem topla, hem de zaman zaman rakibiyle kavga eden İbrahim, yüksek tempo ve her türlü riskle oynayabilen Pancu takımın her şeye rağmen en ciddi güçleri olmaya devam ediyorlardı. Rakiplerden G.Saray her gün yeni yeni takımlar peşinde koşarken, F.Bahçe, Ümit Milli Takım ağırlıklı ve de birkaç yararlı olan yabancısı ile - ki en başta Van Hooijdonk - Beşiktaş'ın rakibi oluvermişti. Peki, ne olmuştu sezonun ilk yarısı bittiğinde? G.Saray, yeni yeni takımlarının içinden yeni yeni tertip ve sistemler üretmeye çalışırken çok geri kalmış, sadece F.Bahçe, eksik maçını kazanabileceği varsayımı ile ikinci yarı startına kadar umutlu kalmıştı. Öyle ya Beşiktaş ilk maçında kendi sahasında Samsun'u yenecek ve F.Bahçe eksik maçını kazansa da, bu ligin birincilik bileti ulaşılması çok yüksek bir yerde, hem de çok yırtıcı bir kuşun ağzında durmaya devam edecekti. Ama öyle olmadı. Beşiktaş'ın saatli bombaları, hayret edilecek ve anlaşılamayacak biçimde, hem de kendi saha maçında patlayıverdi. Bana göre hâlâ ofsayt olduğunu tartışacağım Samsun golünden hemen sonra harika bir Pancu golü ile maçı eşitliğe getirmiş ve farklı kazanma ışıklarını iki yüzde yüzlük pozisyonla devam ettiren Beşiktaş'ta bir Zago kontağı çıkmıştı. Olur ya... Beşiktaş 10 kişi kalsa ne olurdu ki? Ardından İbrahim, kavgasını büyütmüş ve Beşiktaş 9 kişiye inmişti. Olsun! Ama sonra bombalar sırayla patlamış, ya da kontak bütün takıma sirayet etmiş ve yangın Beşiktaş'ı yakmıştı. Sadede gelelim... Beşiktaş, şampiyon olurken, dertsiz başını derde sokarak, bana göre ne oyun yapısına, ne de felsefesine hiç yakışmayan biçimde yanına çok tehlikeli bir ortak çekmiştir. Bu, Beşiktaş'ın içindeki saatli bombaların artık neredeyse pimsiz kalışlarına da zemin hazırlamıştır. Lucescu ve Sinan, keyifle yaşayacakları, çubuklarını yakarak yeni bir altı ayın hazırlığına girmişken, resmen bunalımın içine sürüklenmişlerdir. Peki ne olur? Önce hemen şunu vurgulayayım, bu gibi ortamlarda, 'Üç Büyükler' içinde geriden gelip şampiyon olma becerisi, manevrası açısından F.Bahçe 1 numaradır. Şampiyon olmuşken, şampiyonluk kaybetmede de Beşiktaş 1 numarayı kimseye bırakmamıştır. Tarih de böyle söylüyor... Dostum ve ekrandaki program arkadaşım Ümit Aktan'ın, sezon başında "F.Bahçe şampiyon olur" iddiasını ortaya atarken, her hattında tuhaflıklar bulunan gülümsemesini hiç unutmadım. Bunu da bir kenara not ederek, devam... Beşiktaş'ın 5 puanlık avantajı, 3 puanlı sistemde finişe bir hafta kalmamışsa asla büyük bir avantaj değildir. Ama Beşiktaş'ın bir başka platformda da büyük bir avantajı vardır. O da, sinir sistemini uyuşturmuşsa, takım oluşu ve çok sağlam bir oyun çeşitlemesine sahip oluşudur. F.Bahçe'de ise, skoru etkileyebilen bazı oyuncuların rahatlığa erişip, dolayısıyla öne çıkmaları, takibin çok amansız olabileceğinin en renkli kanıtıdır. Hedefe giden yolda, Beşiktaş'ın en büyük silahı Pancu ve savunmasından çıkışı, F.Bahçe'ninkiler ise Van Hooijdonk ve takımı rakip sahada tutmayı başaran Nobre'dir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.