Şirin Berber de Daum'u keşfetti! Bizim Şirin Berber, eski bir profesyonel futbolcudur. Gençlerbirliği'nde oynamıştı. Geçen hafta cuma günü maç tahminlerini yazarken, F.Bahçe-A.Gücü maçı için ayırdığı bölüme aynen şöyle not düşmüştü: "Ayları boşa geçirmiş Daum... Bu şekli biliyordun da, neden uygulamadın arkadaş? Beğenilen, iş gören, takım gibi hareket eden yapı kimin eseri?" Sonra da Belçika'nın HET Nieuws Gazetesi'nde Daum'un şöyle bir demeci çıktı: "Yönetimde beni eleştirdiklerinde hemen müdahale ediyorum. Çünkü saçmalıklara tahammülüm yok. Bu da agresif bir ortam çıkarıyor..." Bu iki bölümü birleştirdiğinizde Daum'a, yönetimden müdahale olduğu açıkça, hem de kendi itirafı ile ortaya çıkıyor. Ama Daum, bizim Doğan Haber Ajansı'ndaki Ali İsmet'e de şunu söylemiş: "Belçika gazetesine verdiğim demeçte tercüme yanlışı vardı. Yönetimden müdahale gördüğümde başkana iletip, görüş alış verişi yapıyoruz demek istemiştim..." Şimdi hepsini alt alta toplayın, bakın bakalım ortaya ne çıkıyor? Şimdi soruyorum; "Lyon'daki 4-2'lik maçla beraber, F.Bahçe'deki çıkış, düzeliş, kadronun doğru kullanımı kimin eseri?" Kim kimi nerede bulur? Yine eskilerin harika bir deyimi vardır; "Kaka kakayı, tuvalette bulurmuş..." Gazetelerden okudum; geçtiğimiz hafta içinde, şimdi hangi gün iyi hatırlamıyorum, G.Saraylı Ümit Karan'la, Beşiktaşlı Sergen Yalçın, gece yarısı saat 03.00 sıralarında birlikte bir gece kulübünden çıkarken görülmüşler... Bana ne de... Ama Beşiktaş hâlâ Sergen diyorsa, Tümer'e yazık oluyor... Zaten Tümer, bu kadar rötarlı patlayabildiyse, bunda Sergen'in medya ve kulüpteki kalkanlarının büyük payı vardır. Ümit de, G. Saray takımında 12. adamken bu hayatı ısrarla takip edecekse, yine eski bir deyim akla geliyor: "Her koyun kendi bacağından asılır..." Zaten Vatan'da da bir haber çıktı... Habere göre Sergen, Ümit'i Beşiktaş'a istiyormuş... Oh, oh, oh; hepimiz Paris'e... De Felipe dönerse... Şayet haberler doğru ise ve de gerçekleşirse, yani De Felipe, G.Saray'a dönerse, o zaman Fatih Terim hocanın durumu ne olacak? Öyle yaÖ Başkan aynı başkan... Ve bir başka hoca gelince, aynı başkan, gönderilen oyuncusunu geri alıyor... Bu, Fatih Terim hoca için, kendi camiasında büyük bir prestij kaybı olmaz mı? Ben olsam, Fatih Terim gibi bir efsaneyi bu hale getirmem ve De Felipe yerine başka bir adrese yönelirim... Öyle ya, G.Saray kültüründen söz ederiz hep... Siz; kameramanlar, muhabirler, foto muhabirleri, TSYD Başkanı, terörist misiniz? Evet, paragrafın başlığını tekrarlıyorum... Sen spor medyası, terörist misin? Öyle ya, F. Bahçe'nin sayın başkanı, hem de kendi ev sahipliğinde gerçekleşmeyen bir toplantıda açık ve net biçimde, kameraların önünde, yani yüreklice, spor basınını terör yapanlar olarak gösterdi. Terör yapana ne denir? Terörist... Peki, orada bulunan başta TSYD Başkanı, buna ne gibi bir tepki gösterdiler? Hiiiiç... Hatta TSYD Başkanı gülerek yerine oturdu... Peki, Del Bosque'nin hoca olmadığını rahatlıkla yazan, onu Yeniköy Kasabı'na benzeten sevgili Nevzat'ın bu çıkışını manşetlere taşırken yürekli olan anlı şanlı Türk spor basını, neden bu durumda kuyruğunu kıstı? Bu ülkeye terinin son damlasına kadar hizmet eden Hakan Şükür'ü neredeyse vatan haini ilân edebilen spor sayfalarının ve ekranların müthiş yorumcularının ne kadar haysiyetli oldukları da böylece kendiliğinden ortaya çıkmadı mı? G.Saray, ancak Florya'da petrol bulursa transfer yapabilir diyen mizah ustası spor yazarları ve yorumcuları yoksa böyle zaman zaman yüreklerini emanete mi veriyorlar? Beşiktaş'ı terörist kulüp ilân etme cesaretini gösterenler, acaba yukarıda sözünü ettiğim sahne oluşurken, İstanbul manzarası mı seyrediyorlardı? Trabzonspor ve diğer bütün İstanbul ötesindeki kulüpleri öcü gibi gösterebilen kalemşörlerin, ekran sevdalılarının, spor basını terörist ilân edilirken, popoları açıkta mı kalmıştı? Nerede onur? Nerede meslek dayanışması? Bundan böyle bu sahneyi kaleme alamayan, ekrana getiremeyen spor medyası, her türlü hakarete, aşağılanmaya lâyıktır. Artık, kendimi rahatlıkla soyutluyorum, başta TSYD olmak üzere, herkes, üzerinizden geçecektir. Hazırlıklı olun! Öyle ya, teröristi kim sever, kim sayar ki?.. Basketbol maçı Atv'nin harcı değil! Basketbol lig maçlarının naklen yayını Atv'de... Ama bu işin üstesinden gelemeyecekleri de açıkça belli. Oyuncu faul atıyor, resim seçici çemberi göstereceğine, başka başka yerlerde... Maçın skorunu takip etmek ise asla mümkün değil... Ya eline bir kağıt kalem alacaksın, ya da kahırdan gideceksin... 24 saniyeyi de ancak kendin takip edebilirsen ne âlâ... O zaman da maçı nasıl izleyeceksin? Umut ederim ki, ilk maçta İBM devre girer... Sonra, İsmet Badem'le, Murat Murathanoğlu'nu ilk defa amigosal bir anlatım - yorum içinde gördüğüm de bir başka sıkıntı... Tabii F. Bahçe-TV'de program yaparsanız, maçı sarı -lacivertli gözlükle anlatırsınız. Sanki Efes Pilsen, bizim takımımız değil de, yabancı bir topluluk... Ayıp! Bu gibi durumlara, rahmetli yengem şöyle yaklaşırdı: "Kaka üstü kaka, yaz kadı efendi yaz..." Atari oyuncusu Ersun Bey'e duyurulur! Ömer Üründül telefonda şöyle diyordu: " Ağabey, Hamit Altıntop, Schalke-04'te, harika oynuyor. Hem de savunmanın sağ kanadında... Oysa bizim Milli Takım'da 18'e bile girmiyor. Girse de, savunmamızın kanatlarında kimler kimler oynamıyor ki?.. Acaba..." Ömer'in sözünü kestim. Dedim ki, "Demek ki, Hamit, Ersun Yanal'ın atarisinde yok..." Ne dersiniz? Ersun Yanal'ın atarisine, daha kimler kimler giremiyor ki?.. Levent Bey okuma yarışında mıydı? Futbol Federasyonu Başkanı sayın Levent Bıçakçı, geçtiğimiz hafta, İstanbul'un bir büyük otelinde düzenlenen "Futbolda şiddet" toplantısı sonrasında açıklama yapmış. Başkan, yanında yönetiminden bazı isimler ve kulüp temsilcileri varken, elindeki metni, sanki bir ilkokul öğrencisinin okuma bayramındaki halini andıran şekilde okudu. Ya da yine ilkokulda, sabahları okunan andın biçiminde... Ben çok rahatsız oldum. Bir hukukçunun bu tarzı nasıl inandırıcı olabilir ki? Ya da caydırıcı?.. Federasyon üyesi Hasan Doğan bile bundan çok sıkılmış, dahası da rahatsız olmuş olacak ki, sayın Bıçakçı elindeki metni okurken, kalkıp gitti... Bunu neden yazdım? Hani, bir daha bir toplantı falan olur da, yine açıklama yapmak gerekirse, doğaçlama kullanılır diye... Kuala Lumpur'a ulaşan vatan haini ses kimin? 2010'daki Dünya Basketbol Şampiyonası, müthiş bir mücadeleden sonra, Türkiye'nin oldu. Bu, ülke sporu adına olduğu kadar, ülkenin diğer üniteleri için de büyük bir zaferdir. Başta federasyon başkanı Turgay Demirel'i, GSG Müdürü Mehmet Atalay'ı, adeta bir ofis boy gibi çalışan Milli Takım Teknik Direktörü Tanjeviç'i, ta oraları 'bir oy bir oydur' diyerek arayan sevgili dostum sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ve bu büyük zaferde kimin payı varsa, herkese teşekkürü bir borç bilmeliyiz. Ammaaaaa, Kanada delegesi bir bayana Türkiye'den, yani ta kalbimizden edilen bir telefon ise bu büyük organizasyonun bize verilmesinin sakıncalarını ortaya koymuştur. Bende, bu vatan hainliği ile eş mânâdaki eylemin sahibinin ismi var... Ama burada açıklayıp, onun durumuna düşmek istemem. Şayet haysiyeti, yüreği ve biraz da namusu varsa, çıkar kendi açıklar. Ya da onun müritlerinden olan anlı şanlı yazar çıkar, onu nasıl övüyorsa, bu defa da yerden yere vurur. Ama nerdeeee o yürek, o namus, o haysiyet? Trabzonspor kongreleri! Geçtiğimiz pazar akşamı, TV-5'te, Trabzonspor Kulübü'nün kongre dönemini mutlaka ama mutlaka değiştirmesi gerektiğini savunmuştum. Programı izleyenler izlemeyenlere bunu aktarmışlar. Tüzüğe bu dönemi koyanlardan çok hassas ve gerçek spor adamı olduğuna inandığım biri aradı. Konuştuk. Ama onlara, benim kongreyi Ziya'nın istifası ile bağladığımı söylemişler. Asla öyle bir konuşma yapmadım. Sadece, yeni yönetimin acilen bir tüzük tadil kongreyi yaparak, kongreleri nisan - mayıs gibi dönemlere almasının daha doğru olacağını söyledim. Bu benim fikrim... Aralık ayı fikri de Trabzonsporlu çoğunluğun... Bakalım zaman ne gösterecek? Ama tekrar ediyorum, Ziya'nın istifası ile kongreyi asla ama asla bağlamadım... Tribünler neden boş? Beşiktaş - Rizespor maçı sırasında meydana gelen müessif olaydan sonra, tribünler boşaldı. F.Bahçe bile 13-14 bin seyirciye oynar oldu. Şimdi burada, her kulüp için akla bir kaç soru geliyor. Acaba, 3 - 5 bin yerine 10 - 15 bin civarında mı avanta bilet dağıtılıyordu? Acaba insanlar korkudan mı, stadlardan kaçtılar? Acaba aileler artık çocuklarını maçlara göndermekten çekiniyorlar mı? Haaa ne dersiniz? Sanırım bu soruların cevaplarını en iyi kulüp yöneticileri verecektir. Tuncay Bender nereye koşuyor? Tuncay Bender, genç bir Trabzonsporlu dosttur. Baktım dün sabah bizim Sadık müdürün odasında... Hayrola dedik... Tuncay, almış bizim Tahir'i karşısına, 'beyzbol'dan bahsetmiyor mu? Haydaaaa! Meğer, Tuncay, Beyzbol Federasyonu Başkanlığı'na adaymış. Biz Saint - Joseph'de, 50 yıl önce Raquette adı altında bu sporu yapmıştık. Yıllar sonra kaldırıldı. Yani çok yabancı değilim. Tuncay, hayli iddialı... Ekibinde de bizim kaleci Nurettin, Trabzonsporlu Lemi gibi eski futbolcular da varmış. Hadi hayırlısı! Vallahi, ilk beyzbol maçına akredite oldum bile... Sarı karttan korkuyorsam, oynatmazsın olur biter! Bu ülkede yöneticiler, teknik adamlar, hatta amigo spor yazarları bir oyuncu sarı kart sınırında ise, maç başlayıp bitene kadar bununla yatar bununla kalkarlar. İşte Aurelio! Madem mal bu kadar kıymetli - ki, bana göre de öyle - o zaman oynatmazsın olur biter... Ama koca bir hafta, "Oynatmasam mı, oynatıp da sonra alsam mı, yedek mi soyundursam" diye fal açarsan, oyuncuyu tepeden tırnağa gerersin. Bakın bakalım Avrupa'da hiç böyle bir kart kaosu yaşanıyor mu? Derbiye hakem kaldı mı? Hakemlerimizi, saniyenin onda biri kadar bir zaman dilimi içinde verdikleri kararlar yüzünden, özellikle ekranlardaki eski hakemler eliyle asıp duruyoruz. Böyle olunca da, hafta sonunda oynanacak G.Saray - F.Bahçe derbisini yönetecek hakem kalmadı. Spor sayfalarına baktım, kala kala Cem Papila, Cüneyt Çakır ve Serdar Tatlı kalmış... Serdar'ı da geçin, geriye Cüneyt'le Cem kalmış... Hâle bakın! Pazar günü bunlardan biri sahaya çıkarsa, demek ki, bir tarafın işine gelmeyen sonuç sonrası o da gidecek... Sonra bir bakacağız, derbi yönetmek için, tövbe tövbe, mezardan Sulhi Garan'ı davet edeceğiz... Hakem kararlarını eleştirmeye devam edin, sevgili Erman, sevgili Ahmet ve sevgili Bülent hocalar... Bakarsınız, Sulhi hocadan önce size de sıra gelir...