Suşili, polis kordonlu UEFA Stadı!

A -
A +

Eski bir futbolcu, şimdiki amigo yazar, Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda artık suşi bile yenildiğini söyleyerek gerim gerim geriniyordu. Üstelik bu stada UEFA da, bir final vermişti. Ama gelin görün ki, o stadın bir tribününde, hem de stadın ev sahibinin taraftarları, yani aynı takımın taraftarları artık çift polis kordonu altında maç izlemektedirler. Ne çelişki değil mi? Keşke yöneticilerin olmadığını övündükleri küfür olsa da, bu tablo olmasa... Öyle ya, bizim Federasyon sadece üç-beş bin lira ceza verir ama, UEFA bu tabloyu izlemeye devam ederse, ne yapar, bakın onu bilememem... >Yayıncı kuruluş dediğin böyle olur! Yayıncı kuruluş... Yani yılda 200 milyon dolardan fazlasını futbola döken kuruluş... Pazar akşamı maçlar sona erdikten sonra, ünlü programı sırasında, bir aralık saat tuttum, tam 20 dakika, cumartesinin golsüz Gençlerbirliği-Gaziantepspor maçının ardından 24 saat sonra taraflara birer gol attırıp sürekli 1-1 alt yazısı geçen kuruluş... Hem de ekranda Şansal ve Erman varken... İster misiniz, meraklısı cumartesi bu maç için 0-0 işlediği defterini, Pazar akşamı 1-1 skoruyla değiştirmiş olsun... Bitmedi... Ne olur yani, şu sarı kart cezalarını da, Şampiyonlar Ligi modeli ekrana getirseniz... Örneğin bunu geçen hafta yapsaydınız ve de müthiş, büyük spor medyası Galatasaraylı Okan'ı, Trabzonspor maçında, "Sakatlığı geçerse oynayacak... Son dakikaya kadar beklenecek" haberleriyle, taaaa perşembe gününe kadar oynatmaya kalkmazdı... Ne dersiniz? >Tümer mi, Zico mu teknik direktör? Fenerbahçeli Tümer, hiç kuşkusuz ve de hiç tartışmasız , bu ülkenin en klas futbolcularından biridir. Aynı Tümer, Konyaspor maçının ilk yarısının ortalarında, baktı ki, takım arkadaşları aciz durumdalar, yedek oturduğu kulübeden kalktı, taç çizgisine kadar gelip, onlara ne yapmaları gerektiğini, el işaretleriyle, bağırıp durdu... Peki, o sırada takımın teknik patronu ne yapıyordu? Hiiiç... Kollarını bağlamış, Tümer'i şaşkınlık ve hayretle izliyordu... >Yapma be İbrahim Seten! Vatan'ın spor müdürü İbrahim Seten, geçen hafta içinde Beşiktaş'ın bayan yöneticisi Gülnaz Arsel'e çatmıştı. Nedeni de, bizim Yemen'in, Trabzon'daki bir tartışmayı sayfaya yansıtması, Beşiktaş'ın da bunu yalanlayıp, Gülnaz Hanım'ı tek demeç sorumlusu olarak ilan etmiş olması idi. İbrahim kardeşim; Keşke her yönetici Gülnaz Hanım gibi, takımının kaybettiği maçtan sonra rakibi ve hakemi övebilse... Bak, Kenan Öner, Ankaragücü maçı hakemi için önceden feryat etti, ama maç sonrası Kolot hakemi övdü... Eeee, şimdi ne yazacaksınız bakalım? Ama size böyle yangıncı yönetici gerekli değil mi? Çünkü işi başka türlü götüremezsiniz. İllaki yanlışla, abesle, kavgalarla besleneceksiniz... Haa şunu ilave edeyim, Gülnaz Hanım'ı yolda görsem belki de tanıyamam... >Süreyya, devletten büyük mü? Süreyya Ayhan, yanlış bilgi gelmediyse, Golden League'de yarışmak istiyormuş... Yani para ödüllü yarışta... Federasyon Başkanı Mehmet Terzi de, Süreyya'nın Avrupa Kupası ve Dünya Şampiyonası'nda yarışacağını söylüyor. Hatta, "Biz nerede istersek orada yarışır" diye de racon kesiyor. Kimileri de Süreyya'yı kışkırtıp, Atletizm Federasyonu bünyesinde, daha doğrusu spor teşkilatının en üstünde kargaşa oluşturmaya çalışıyor... Sizce kim haklı? Hele hele yakın tarihte, yarışacak adına bir ayıp varsa... >Sinan Koloğlu çok ayıp etti! Milliyet'in televizyon yorumcusu, bana göre futbolu en iyi bilenlerden biri olan bizim Doğan Koloğlu Ağabey'in oğlu Sinan Koloğlu geçen hafta çok ayıp etti. Hatta büyük bir günah işledi. Tuttu, Bilgin Gökberk'in TRT'nin Stadyum Programı'ndan ayrılışını, bu gibi işlerle hiç uğraşmamış, karakteri örnek alınacak ender insan Ömer Üründül'ün işi olarak gösterdi. Destur Sinan kardeş! Bak ilk defa bugün yazıyorum. Zaten Bilgin'in bir futbol programı içinde yar alması, televizyonculuk adına bir günahtı. Biz o program yaparken, başkaları gibi bunu hiç gündeme getirmedik ki, yanlış anlaşılmasın diye... Ama şimdi yazıyorum...Ömer Üründül'e gelince... Bu ülkede ne kadar futboldan anladığını iddia eden varsa, hodri meydan, Ömer'le yarıştırırım... Haaa ben mi? Onu da baban iyi bilir, Sinan kardeş... >Fitch ne demiş! Galatasaray'ın Amerikalı sayı makinesi basketbolcusu Fitch, Banvit maçı sırasında, üç defa parmağı çıkmış olmasına rağmen maçın kazanılmasında büyük rol oynadı. Maç sonrası ise bir Amerikalı için, sakat sakat oynamasından da hayli ilginç şöyle bir demeç verdi: "Galatasaray acayip bir yer. İnsan inanılması güç bir ruh haliyle oynuyor..." Dikkat! Bunu yeşil meraklısı biri söylüyor... Bravo Murat Özyer Hoca! >Fenerbahçe'yi malzeme yaptılar! Geçtiğimiz hafta içinde Fenerbahçe adına çok tatsız, tarihi incitici bir olay yaşandı. Başkan Yıldırım bir kanalda, kulübün mahremiyetini yerlere döktü... Ardından da bir başka kanalda eski yönetici, kim bilir, belki de geleceğin başkanı Saran, başka belgelerle işi tamamladı. Ve de birbirine başka meselelerle hem yazılı organlarında, hem de ekranlarında saldıran iki medya grubu Fenerbahçe'yi kullanmış oldu... Yani olan Fenerbahçe'ye oldu. Yazık! >Ziya Hoca'nın ikramı! Trabzonspor tam beraberliği yakalamış, yaşlı ve maç eksiği olan Ergün'ün koridorunu Gökdeniz'le otobana çevir, böylece de Tomas'ı defansın kenara destek vermeye mecbur et, ortada da iki santrforun var, sonra sen tut, Ceyhun'u kenara alıp, Yattara'yı o bölgeye sür ve Gökdeniz'i orta alan kabalalığına at... Sonra... Galatasaray'ın yeniden maça dönüşü ve üç puanı götürmesi... >Tigana'dan doğru manevra! Beşiktaş, tam Ankaragücü'ne takılırken, Jean Tigana, Delgado'yu yeniden çizgiye çekip, Burak'ı aldı ve Serdar'la ön liberoları ikileyip, yüksek göndermelerden dönen topları orta alanda toplatmaya başladı. Yani başlangıçtaki yanlışından döndü. İşte bu ana kadar Beşiktaş hiçbir doğru dürüst atak organize edememişti. Ama bundan sonra güzel bir de gol buldu ve maçı aldı. >Bu serum herkese lazım! Fenerbahçe'nin, Konyaspor maçı öncesi, Uzakdoğu'dan kargoyla Hint kökenli bitkisel serum getirttiği haberi gazetelerde yer aldı. Bu serumun hiçbir şekilde doping içermediği de özellikle vurgulandı. Ve Fenerbahçe maçı 3-0 aldı. İşte herhalde dünya takımı da böyle olunuyor... Hani, ülke futbolu adına, geri kalanlara bir kere daha duyurayım dedim... >Koca koca yazarlara yazık olmadı mı? Fanatik ki, bence spor gazeteleri içinde elle tutulur olanı, İsmet Tongo, Atıf Keçeci, Güven Taner ve Onur Belge gibi gazeteci yazarları gönderip, kulüp amigolarına sütun açmıştı. Ancak ne var ki, bunların içinde en müthiş (!) olanı, altı mart salı günü yazmış, yazmış, yazmış, ama sonunda da bütün yazdıklarını kendi tekzip etmiş. Hani operasyoncular ilgilenir diye... > Ersun hoca; Hâlâ mı? İnanılmaz... Ersun Yanal hâlâ görevde kalmakta ısrarlı görünüyor. Vestel Manisaspor, hafta hafta, maç maç düşme hattına, hem de müthiş bir hızla yaklaşıyor. Hatta içine bile girdi... Geçen hafta bu sütunlarda bizim müdür Sadık Söztutan'ın, "Ersun Hoca derhal istifa etmeli. Yönetim görülmemiş bir centilmenlik gösterip görevine son vermiyor ama anlayışlı olup o bunu gerçekleştirmeli" dediğini yazmıştık. Bakalım, Türk futbolunun modern gladyatörü, devrimci hocası, Hakan Şükür'e sistem bulamayan dehası, devlet televizyonunun emsalsiz yorumcusunu daha ne kadar mahcup edecek? İster misiniz, yedi-sekiz hafta liderlik saltanatı sürdükten sonra, düşen ilk takım apoletini de taksın? > G.Saray'ı kim kurtarır? Geçen sezon biraz F.Bahçe'nin ikramı, çokça da futbolcuların marifetleriyle Galatasaray'ın kazandığı şampiyonluk bir kere daha aynı atmosfer içinde tekrarlanabilir mi? Çünkü, yönetim açık ve net biçimde bölünmüş gibi görünüyor. Tribünlerde liseli-lisesiz kavgası alabildiğine ortaya çıkmış durumda. Ama Trabzon maçında sahaya bakıyoruz, geçen seneki benzeri olumsuz koşullara karşın sahada müthiş bir futbolcu dayanışması var. Bu arada Galatasaray'ın Sayın Başkanı tıpkı Fenerbahçe'nin Sayın Başkanı gibi bir televizyon programına çıkmaya kendi talip olup, ortalığı süt liman göstermeye gayret ediyor. Acaba Hakan Şükür'ün liderliğinde Galatasaray takımında bulunan gerçek Galatasaraylı futbolcular bu sezonu nerede bitirecekler? Şayet yine en önde bitirirlerse bu iki sezon özellikle iletişim fakültelerinde derinliğine araştırılıp irdelenmelidir. Yani "Ne ka köfte, o ka ekmek" değil, "Ne ka köfte, bin misli ekmek" gibi yeni bir durumla tanışma koşulları hazırlanıyor. Bu, günümüz teknolojisinin modern futbol kurgusunun da dışında bir şey. Ama acaba ne?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.