Tarihi bilmeyen hocalar

A -
A +

Futbolda olduğu kadar insan yaşamında da tarihi bilmek çök önemlidir ve de neredeyse başarının anahtarlarından biridir. Bir zamanlar benim Milli Takımım'ın teknik direktörlerinden Mustafa Denizli de tarihi bilmemenin faturasını ikinci turun hemen başında elenmekle ödemişti. Bilmediği tarih şuydu; Galatasaray futbol takımı 17 Mayıs 2000'de UEFA Kupası'nı kazanmış, ondan neredeyse 15-20 gün sonra Milli Takım EURO 2000 kontağını G.Saraylılar'ı yedeğe oturtarak açmıştı. Sergen, Tayfun, Tayfur, Abdullah ve Ogün iskeletiyle oynayan, ama G.Saray gerçeğini dışarıda tutan Milli Takım, bence o günlerde Avrupa Kupası'nı kazanabilecek en güçlü ve en ciddi favorilerden biriydi. Bu iddiayı palavraya dayanarak değil, 14 oyuncunun UEFA Şampiyonu olmuş G.Saray'da yer alışına dayanarak ortaya koymuştuk. Dün de Euro 2004'te Portekiz'in Dünya Şampiyonu unvanlı teknik direktörü Scolari; çok değil, 15 gün önce Şampiyonlar Ligi'ni kazanmış Porto'dan sadece 3 oyuncuyu ilk 11'e sürüp geri kalanları kulübeye çivilemiş, hatta hatta son iki yılın en büyük takımından bazı oyuncuları tatile bile göndermişti. İşte Scolari de tarihi bilmemenin, tarihi hatırlayamamanın faturasını Portekiz takımına kendi topraklarında, kendi seyircisi önünde ödetiyordu. Hele hele Figo'nun takımın sahibiymişcesine, oyunun her bölgesinde sorumsuz bir libero gibi oynayışını, 90 dakika kenardan seyretmek, acaba nasıl bir teknik direktörlüktür? Scolari, Deco doğrusuna maçın yarısını kaptırdıktan sonra sarılıp, yanına da çizgi dozeri Ronaldo'yu koyunca maça Portekiz'i geç de olsa getirmiş oldu. Karşı tarafta, son yıllarda top rakibe geçtikten sonra takım halinde topun arkasına hem de maçın bir 80 dakikalık bölümünde bu kadar çabuk geçen, bu kadar iyi sıkışan az takım gördüm, desem yalan olmaz. Yunan takımının arka dörtlüsü müthiş bir yerleşim ve hamle harikasıyla hani neredeyse Portekiz'e soluk aldırmadı. Hele hele 5 numaralı Dellas'ın hamle ustalığı ve yüksek toplardaki geçilmez kale futbolu Portekiz'in bütün ortalarını felce uğrattı. 9 numaralı Charisteas, yani Werder Bremen'in Bayern saltanatını devirmesindeki en büyük silahı, galiba Avrupa'nın şu anda en iyi santrafor unvanını kazanacak kalitede. Yani benim Hakan Şükürüm'ün 2000'deki görünümü gibi. Şöyle bir toparlarsak, Yunan takımı rakibini çok iyi etüt etmiş olmanın yanı sıra bazı kulüp takımlarında tek başına şova soyunup, ama bunu yaparken diğer oyunculardan yardım alanları bu defa hem yardımsız bırakmada, hem de onları çabuk pasifize etmede büyük ustalık göstererek maç öncesi sürpriz sayılabilecek, ama başlama düdüğünden sonra çok normal bir sonuca ulaştı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.