Öteden beri söylüyorum ve yazıyorum. G.Saray rakibin yavaş temposuna uyduğu, ya da kendisi önündeki maçı düşünüp de vitesini indirdiği anda sahada sıkıntılar çeken bir takım görüntüsüne bürünüyor. Dün de ikinci gole kadar Real Madrid oyununa kafasını yatırmış, Antalya'nın pas tezgâhlı düşük temposuna uymuş bir G.Saray vardı. Bu oyun felsefesi G.Saray için en büyük sıkıntı ve en büyük rakiptir. Çünkü şampiyonun genel kadrosundaki oyuncuların yüzde sekseni çok yüksek tempo ile dar alanda pres yaparak oynamaya yatkındır. İşte ikinci golün verdiği keyif ve gazla G.Saray hiç olmazsa dördüncü vitese çıkınca, Antalyaspor'un o ana kadar düşündüğü, kapanarak çok paslı oyuna çıkma felsefesi, bomba yemiş gibi oldu. Ama dünkü maçın çok daha önemli, üzerinde durulacak bir olgusu vardı. G.Saray'ın son iki aydır en etkili tahrip silahı Fatih, sol kanatta yaşanan eleman sıkıntısı sebebiyle bu kulvara monte edilmişti. Lucescu'nun bu büyük hatası, hem en etkili tahrip silahının pasifize olması, hem de rakibin az deparlı bir takım karşısında dinlenmesi demekti. Şayet aynı Lucescu, Fatih'i Real Madrid oyunu için de o bölgede görevlendirmeyi düşünüyor ise, bu Roberto Carlos'un turu getirmeye aday futbolcu olacağı anlamını taşır. Tamam, G.Saray sol kanadında hem Hakan'sız, hem Ergün'süz kalmıştır ama Milano'da yaptırdığı penaltı hariç, o bölgede en iyi alternatif Vedat, daha sonra da diri bir Ahmet'tir. Ben Fatih'in sadece bu maçlık bir garip sol kanat oyuncusu olarak kalmasını diliyorum. Son bir saptama daha yaparak yazıyı noktalayalım. Gün gün eski Arif'e yaklaşma sinyalleri veren Arif, G.Saray'ı dikine de rakibin üzerine batabilen bir futbol topluluğu haline getirmeye başladı. Dileriz ki; aynı görüntü, yerine yerleşmiş bir Fatih ve baş kontrolör Hagi ile Barnebau Stadı'na da taşınsın. Ama illa ki; temponun G.Saray klasiğindeki vitese yükselmesi şarttır.