Star'ın "Telegol"ünü izlerken tüylerim diken diken oldu. Telefonla katılmak istedim ama ulaşmak mümkün olmadı. Burada yazacaklarımı, canlı yayına katılarak dile getirmek istedim. Neyse biz gelelim sadede... Ahmet Çakar, Güntekin Onay, Selçuk Yula ve Adnan Aybaba evsahibi rolündeydiler. F.Bahçe eski başkanı Güven Sazak, G.Saray eski asbaşkanı Adnan Polat, MHK eski başkanı Ahmet Güvener ve Abdürrahim Albayrak konuk olarak ekran karşısındaydılar. Ateş Ünal Erzen dostumun konumu ise pek belli değildi. Star'ın ekibine göre Türkiye'de futbol alanında ahlâksızlık alıp yürümüştü. Neredeyse bütün futbolcular, bütün yöneticiler ve hatta hatta hakemler şike, teşvik primi illetinin çamurunun içinde yoğuruluyorlardı. Onlara Polat ve Sazak da yöneticilik dönemlerindeki anıları ile katıldılar. Özetle, Türkiye'de hiç bir takım alnının akıyla kupa veya lig şampiyonluğu elde etmemişti. Başbakan Yardımcısı'nın Rize'ye gidip ezeli rakibinin maçını izlemesi bile bir anlamda teşvik primi gibi yorumlanmalıydı. Hele hele ismi açıklanmayan bir izleyicinin ahkâm kesmesi ne yayıncılık ilkesi ile bağdaşabilirdi, ne de toplumun etiği ile... Güvener'in açık yüreklilik ilkesi bile eleştiri yağmuruna tutuldu. Üzüldüm... Hicap duydum... Neredeydi, haftanın futbol olgusu ve yorumu?.. Olmasını beklemedim desem yalan olmaz... Çünkü o stüdyoda bulunanların büyük bir çoğunluğu görüntü olmadan tek kelime edebilecek bilgiye ve yeteneğe sahip değillerdi. Sazak, Polat ve Güvener'in formatı belli böyle bir programa katılmaları ise beni fazlasıyla üzdü. Demek ki; onlar da ekranın çekiciliğine teslim olmuşlardı. Şimdi o, Türkiye'deki bütün futbolcuları, bütün yöneticileri, bütün hakemleri zan altında bırakanlara söyleyeceklerim var. Bağlanabilseydim bunları dile getirecektim... Marsilya, Milan'ı 1-0 yenip Şampiyonlar Ligi'ni kazanmıştı. Ama sonra Marsilya'nın gruptan şike yaparak çıktığı tespit edildi ve kupa Milan'a verildi. Bir hayli güçlü takım olan Peru, iddialara göre yüklü bir et karşılığı, Arjantin'e 6-0 yenilerek, 1978 Dünya Kupası'nda Brezilya'nın finalistliğini engellemişti. Almanya ile Avusturya 1982 Dünya Kupası'nda 6 milyar insanın gözü önünde, ikisini de gruptan çıkaran tek sonuç olan Almanya'nın 1-0 galibiyetiyle maçı noktalamışlardı. Ama bu ülkelerdeki televizyonlar, yıllar öncesinden kalan bu çirkinlikleri gündeme getirmekten hep kaçınmışlardır. Biz ise - pardon, reyting uğruna dürüstlük, kaliteli yayın, bilgi aktarımından ödün vermeyenleri tenzih ederim - eski defterleri karıştırıp, futbolseverleri nefret duygularıyla alabildiğince germeye çalışıyoruz. Şimdi, sempatizanı oldukları kulüplerin maçı yerine rakiplerinin maçını izlemeye hangi bakan, hangi devlet büyüğü, hani omuzu kalabalık asker gidebilir ki?.. Sonra da çıkmış sevgili Kâzım Kanat, federasyon başkanı Haluk Ulusoy'u F.Bahçe ve Beşiktaş'ın maçlarına gitmediği için eleştiriyor. Bir zamanlar da Şenes Erzik, bu yüzden İnönü ve Ali Sami Yen'in yolunu unutmuştu. Programınızla övünebilirsiniz... Ama yarın bu yüzden stadlarda çıkacak olayları da ekrana getirirken, aynı rahatlıkla yorum yapabilecek misiniz? Hiç sanmıyorum... Erman Toroğlu, G.Saray-G.Birliği maçı devresinde ve sonrasında ciddi biçimde tartaklandığını neden açıklayamadı? Stadı polis kontrolünde terk edebildiğini neden söyleyemedi? Ama siz maça da gitmiyorsunuz. Ancak tohumlarını attığınız tehlikelerin nerede ve ne zaman patlayacağı hiç belli olmaz... Öyle ya, İstanbul çok büyük ve dağınık.