Fatih Terim Hoca, hiç kuşkusuz, bu ülkenin en başarılı, en değerli hocasıdır. Çünkü, belki de tarihimizde bir daha yaşamamız mümkün olmayan UEFA Kupası zaferi yaşatmış, dört yıl üst üste lig şampiyonluğunu bırakın bir kenara, futbolun endüstri olduğu ülke İtalya'da iki sezon üst üste iki takımın sorumluluğunu üstlenmiştir. Bunlardan biri de, yine bana göre, Real Madrid'le birlikte dünyanın en büyük iki kulübünden biri olan Milan'dır. Haa oralarda ömrü kısa sürmüştür ama, ondan sonra oralarda ömür de olmamıştır. Şimdi aynı Terim hoca, çok ciddi bir açmaz, çıkmaz içindedir. Levent'teki ofisini, daha göreve gelmeden aşındıran ki, birinde ben canlı şahittim, bugünkü G.Saray Başkanı, Allah için, öyle kamuoyundaki gibi verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirememiş bir başkan değildir. Haaa üç yıldız sözünden sadece birini, yani Felipe gibi - ki, Terim hocanın 1998'deki Kıtalararası finalden beri hayâllerini süsleyen yıldız - transfer edebilmiştir. Ama aynı başkanın Baliç ve başka bir-iki futbolcuyu yıldız kategorisine koyması da yanlıştır. Neyse... G.Saray sezon başındaki transferlerinden beşini yarı yolda gönderip, yerlerine bir yeni dörtlü almış ama, Volkan hariç, diğerlerinden yarar sağlayamamıştır. Transferdeki iflâsın ana sebepleri arasında, bazı çağdışı kafaların doğrultusuna gidip sistem değiştirmek, alınan oyuncunun hiç verimli olamayacağı yerde oynatılması, büyük umutlarla döndürülenlerin tükenmişliği gibi faktörler yatmaktadır. Bunun yanı sıra, bir önceki dönemden kalan ve hem içeride, hem de dışarıda, Milli Takım da dahil, hayli önemli performans göstermişlerin anlaşılmaz bir şekilde kulübeye veya tribüne gönderilmesi de tuz biber olmuştur. İşte, Milan'ın teknik direktörü Fatih Terim, böyle bir kaosun içinde kaldığından ve bir türlü çıkış bulamadığından, ne kariyerine, ne de karizmasına yakışmayan eylemlerde bulunmaya başlamıştır. Bu, aslında kıymetli bir kariyerin, çağdaş bir karizmanın isyanı, yani bir başka deyişle, asabi durumudur. Dördüncü hakemi doğduğuna ve yardımcıları da G.Saray maçı aldıklarına pişman etmek adına pistte sergilenen eylemler, hocanın hocalık kimliğine ters düşmektedir. Fatih hoca, G.Saray'da göreve geldiği ilk sezon, "Fatih'in hocası olduğu takımdan başkası Türkiye'de şampiyon olamaz" iddiasını koymuş ve de 1999 Kasım'ında UEFA'ya kaldığında, "Türkiye Ligi, G.Saray ve 17 takım diye ikiye ayrılıyor" yorumu yapan bu satırların yazarına bile soğuk bir sezon geçirtmektedir. Bizim için önemli değildir. Ama kamu vicdanı, Terim gibi bir hocanın ekranlara yansıyan eylemlerine hem üzülmekte, hem şaşırmakta, hem de verdiklerine pişmanlık duymaktadır. Bir takım her sezon şampiyon olur diye bir kanun yoktur. Terim hoca, sanırım, G.Saray'daki ilk sezonunda da böyle bir rüyaya yatmamıştı. Ama şartlar onu şampiyon çıkarmıştı. Sonrasındakiler ise kralına şampiyonluklardı. Demek ki, bir daha, yeniden beklemek gerekmektedir. İnsanlar büyük zaferlerini, büyük eserlerini hazmettikleri sürece büyük kalırlar. Zaman zaman gelen ve de kaçınılmaz olabilecek kayıplar ise onlar için sadece ve sadece damarlarda hırs pompasının daha basınçlı çalışmasına çanak tutar. Dışa vurulmuş, yakışmayan eylemlere değil...