Trabzonspor, Guiness rekorlarına taş çıkarttı!

A -
A +

Vallahi inanamadım. Bir değil bir kaç kişiye birden sordum... Gazeteye geldim... Mazlum'a, Tahir'e , yani esaslı Trabzonsporlular'a da sordum. Hani neredeyse, Trabzon ilindeki kuruluşların genel kurul arşivlerine girmeye bile niyetlendim. Mesele şu efendim: Trabzonspor Kulübü 37. yılında... Ama bu süreçte tam 53 genel kurul yapmışlar. Böl, çarp, çıkart, topla, neredeyse 8 ayda bir genel kurul... Ben de son 20 sene neden bir türlü şampiyonluk gelmiyor diye meraklanıyordum. Meğerse sebep ne sahada, ne teknik adamda, ne hakemde, ne de rakiplerdeymiş. Şimdi Atay Aktuğ bir kere daha başkan... Sabredin uşaklar; bir başkanınıza hiç olmazsa iki dönem... Göreceksiniz, hedefe doğru sağlıklı bir yakınlaşma olacak. Nasıl olsa 20 sene geçmiş... Bir 5 sene daha bekleyip, sonra 1975'le 1983 arasına dönüldüğünü göreceksiniz... Bülent Yavuz'un şenliği! Hayret ki hayret! MHK'nın eski başkanı, yeni hakem kıyımcısı Bülent Yavuz, F.Bahçe - Konyaspor maçından önce püskürtme makineleriyle yapılan konfeti yağmuruna "Şenlik" dedi... Yazık! Ne şenliği yahu? Bülent hoca, sen eski bir FIFA hakemi ve eski MHK Başkanı olarak Profesyonel Futbol Talimatı'nı hiç mi okumadın? Siz ey ufku dar, kültürü zayıf kafalar! Demek, Şampiyonlar Ligi'nde de konfeti yağdırılıyormuş ha? Tabii yağdırılıyor ama, maç bittikten sonra... Bu kafalarla bu ülke hiçbir yere gidemez... G.Saray tribünlerinden yardımcı hakemin kafasına pet şişe atıldı. En ağır ceza neyse o verilmeli. (Ben bu satırları yazarken henüz cezadan haberim yoktu.) Rakibe veya başkanına küfür edildi... En ağır ceza neyse, o kesilmeli... Ama neden sadece ben, yalnızca G.Saray'a endeksli olmayıp, F.Bahçe'nin konfeti yağmurunu, A.Gücü maçındaki hakeme ve federasyona küfürlerini, Beşiktaşlı Sinan'ın sahaya adam kurtarmaya girdiğini, başkanların küfürle kulüpten uzaklaştırılma alışkanlığını yazıyorum da, diğer büyük (!) üstatların neden ne kalemi oynuyor, ne de ağzı? Olsun... Tek başımıza da kalsak, eşitlik ilkesinden, objektif bakıştan ve renksiz gözlükten ayrılmayacağız. Mehmet Yakup Yılmaz Bey; Hagi'ye, tribünlere sallamışsın da, neden konfetilere girmedin? Giremezsin, girmezsin, çünkü sizler birer formalı yazarsınız... Daum'un acı itirafı! F.Bahçe Teknik Direktörü Daum bir ilk yarı sonu basın toplantısı düzenlemiş... Orada Marco Aurelio'nun ilk yarının en iyi oyuncusu, takımının da en önemli adamı olduğunu söylemiş. Bu, Daum'un teknik direktörlük düzeyinin ne olduğunun açık bir itirafıdır. Çünkü, bir hoca 6 ay önce takımdan göndermek için türlü türlü formül aradığı bir oyuncusunu altı ay sonra böyle övüyorsa, bu işten az anladığını da itiraf ediyor demektir... Digitürk'e iki önemli soru ve öneri... Digitürk'e önce, büyük bir rakamın altına girerek, ya da bir futbol dizisine hiç de hak etmediği kadar ödeyerek bizlere lig maçlarını sunduğu için teşekkür edelim. Ama bir de yakınmamız olacak. Mesele şu: Maçların başlamasından önce takım kadroları sıra numarası ile yukarıdan aşağıya ekrandan indiriliyor. Tamam... Peki, sonra neden, Star'da gördüğümüz gibi yani Şampiyonlar Ligi'ndeki gibi kadroların sisteme göre dizilişi yapılmıyor? Daha şık olmaz mı? Maçın spikeri neden, atlı kovalar gibi takımı numara sırasına göre okuyor. Yerleşime, ya da dizilişe göre yavaş yavaş okusa daha iyi olmaz mı ? Ferhan Tezcan kardeşim; bu satırları bir oku, sanıyorum, hatta eminim ki, bu yenilikle ikinci yarıya gireceksiniz... Ebru Akel, Nobel'i mi sundu? "Gelinim Olur Musun?" diye bir toplum dinamitini hiç izlemedim... Ancak Ebru Akel'miş adı, bir genç bayanın, galiba kazananı anons edişine rast geldim. Bu Ebru Hanım kazananı bir anons etti ki, sanırsınız Nobel Barış Ödülü sahibini buluyor... Şimdi de, "Annem Olur Musun?" başlıyormuş. İyi... Yakında metresim olur musun da başlarsa hiç şaşmam... Avrupa Birliği kriterleri var ya... Peki, travestilerin günahı ne?!! Hakan Şükür ve G. Saray! G.Saray, 15 Ocak'ta, Schalke 04 ile Almanya'da bir özel maç oynayacakmış. Bu maçın afişlerinde ise şu cümleler yer alıyormuş: "Dünyanın tanınmış forveti Hakan Şükür de yer alacak..." "Türkiye'nin en popüler ve Avrupa'nın en tanınmış Türk kulübü G.Saray..." Adamlar amma da atmışlar ha... Bu ülkede uluslararası alanda tıkı olmayan o kadar tanınmış var ki... Tabii Edirne ile Ardahan arasında... Del Bosque bunu neden yaptı? Beşiktaş'ın Real Madrid patentli hocası Del Bosque başarılı mı, başarısız mı, kalmalı mı, gitmeli mi? Ben bunlara cevap aramak yerine çok daha önemli bir yere geleceğim. Bu hoca, Parma'da, Beşiktaş'ın onbiri içine hem Ahmed Hassan'ı, hem Tümer'i, hem Sergen'i, hem de Juanfran'ı koydu. Peki, bunu yaptı da ne oldu ? Şu oldu: Kalecileri bir kenara koyalım. Top Parma'ya geçtiğinde Parma 10, Beşiktaş 6 kişi ile oynadı. Sonuç mu? Vallahi az bile oldu. Aklıma bir şey geldi. Yönetim hocanın arkasında durup duruyor ya, ister misiniz hoca "Ben öyle bir takım yapayım ki, UEFA Kupası'ndan da elenelim ki, beni göndersinler" biçiminde bir plan yapmış olsun. Bilmem... İlker Yasin nereye gitti? Parma -Beşiktaş maçını izliyorum. İlker Yasin - Yüksel Aytuğ spikerliğini değil de, yorumlarını çok beğeniyormuş - yorum yapıyor. Parma, 2-1 öne geçince İlker gitti. Tık yok... 3-1 oldu tık yok... Herhalde dedim, üzüldü, yayın modülünden çıktı. Aaaaa o da ne? Tümer harika bir golle durumu 2-1 yapmaz mı?.. İlker pat diye meydana çıktı. Bu ne biçim tutum? Yüksel Aytuğ bunu da yazsa ya... Beşiktaş'ın istifaları! Beşiktaş'ın dört yöneticisi istifa etti. Üçü, Kıvanç Oktay kayrımıdan rahatsızmış. Reha Muhtar ise hocaya dayanamamış... Peki, bu üç yönetici yeni mi, Kıvanç Bey'in kayrılmasından şikayetçi oldular? Reha Muhtar, hocadan yeni mi rahatsız olmuş? Peki, Beşiktaş, Parma'yı yenip de, UEFA'ya devam etseydi, bu dört üye yine istifa edecekler miydi? Hiç sanmam... O zaman ne oldu Beşiktaş ilkelerine? Kurşun Yarası! Ekranlarda bir tek dizi izliyorum... Kurşun Yarası... Bir süre önce de İkinci Bahar ve En Son Babalar Duyar'ı izlemiştim. Kurşun Yarası, bir diziden çok sanki bir belgesel... Bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nı anlatan, içinde yine ülke insanının artık az yerde rastlanan duygularını da dile getiren bir dizi... Oyuncular harika... Bu diziyi, pardon belgeseli izlerken, kendimi, ilk, ortaokul, lise sıralarında tarih dersi okur gibi hissediyorum. İşte bu millete bu tip eserler sunulmalı... Sunulmalı ki, örf, adet ve geleneklerimizi yeniden kazanalım, erozyona uğramış ahlâk yapımızı yeniden eski konumuna kavuşturalım... Johansson'dan ders! UEFA Başkanı Johansson, bir gazeteciye, ekranlarımızdaki hakem kıyımlarına bir son verilmesinin mutlaka ama mutlaka gerektiğini söylemiş. Vay sen misin? Bizim eski hakemler ayağa kalktılar... Ama şunu iyi bilmeliler ki, onlar hakemliği tuş ettiler. Hoş, bizim hakemlerde iş yok... O kadar derneğiniz falan var ama, eyleminiz yok. Çıkın deyin ki; beyler, bu böyle devam ederse, maçları boykot edeceğiz... Deyin ki, ortalık karışsın... Ayağınıza kapansınlar. Böyle bir eylemin faturası kaç milyon dolara patlar, biliyor musunuz? Siz hakemler, konumunuzun ne olduğunun farkında değilsiniz. Çünkü, her maç 7'ye 7 başlayabilir, seyircisiz oynanabilir, yöneticisiz izlenebilir ama hakemsiz asla oynanamaz... Ne dersiniz? Kaliteli hakemlik sizin elinizde değil mi? Şenol Güneş'in belgeleri! Şenol hoca ile geçen hafta üç saat sohbet ettik. Bana öyle dosyalar gösterdi ki, gözlerim yerinden çıkacaktı. İşte bu dosyalar yüzünden Şenol hoca görev kabul etmek istemiyor. Onun amacı hem onuruna sürülmek istenen lekeyi sildirmek, hem de böylece ülke futboluna hizmet etmek... Şenol bu davayı uluslararası alanda kesin kazanır da, ancak işin sonunda birilerinin de canı fena yanar. Çünkü dosyalarda kayıp trilyonlar var gibi geldi bana... Objektif çocuk! F. Bahçe TV'ye arada bir bakıyorum... Geçenlerde tarafsız (!) yazar Mehmet Yakup Yılmaz'ın kardeşi olduğunu öğrendiğim bayanın programında gözlüklü bir genç kendini objektif bir spor yazarı olarak tanıttı. Sonra söz sırası alınca, öyle bir konuştu ki, aman aman... Vallahi bizim Ömer Çavuşoğlu'nu bile solladı. Neymiş, spor yazarıymış ve de objektif... İşte böyle önüne gelene köşe verirseniz gazeteciliğin tarafsızlık ilkelerini ayaklar altına alırsınız. Ama ne beis? Daha da amigosu varsa, hemen istediği gazetenin kapısını çalsın, yarın köşe sahibi olur... Tabii hâlâ gazetecilik ilkelerine sadık kalarak yaşayan tek gazete Türkiye hariç...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.