Türkiye'yi tanıma yalanı!

A -
A +

Türkiye'yi tanıma yalanı! Futbolun dili evrenseldir. Ama buna rağmen, kulüplerimiz teknik adam ararken, hatta zaman zaman futbolcu bile düşünürken, "Türkiye'yi tanımak" gibi futbolla uzaktan yakından bağdaşmayan bir olgunun peşine takılmaktadırlar. Sorarım size; Lucescu, G.Saray'ı Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale taşırken, Türkiye'deki kaçıncı yılını yaşıyordu? Stankoviç, F.Bahçe'ye 22 yıldır ulaşamadığı çifte kupayı kazandırırken, Türkiye'de daha önce hiç çalışmış mıydı? Veselinoviç, Didi, Parreira, Oscar Hold F.Bahçe'yi şampiyon yapmadan önce bu ülkede hiç takım çalıştırdılar mıydı? Feldkamp, Brian Birch G.Saray'da, Spayiç Beşiktaş'ta harikalar sunarken, acaba Türkiye'de daha önce bulunmuşluğun primini mi toplamışlardı? Hadi gidin yahu! Türkiye'yi tanıyan hoca arayışına düşen yöneticinin ufku ayakkabılarının burnu dibindedir. Lucescu, FANATİK'i de yendi! Lucescu, bu ülkeye gelmiş en iyi yabancı hocadır. Bunu zaten kimse inkâr edemez. Belki Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu falan da teslim olmuşlardır. Bilemem... Ama bildiğim bir şey, daha doğrusu gözümüze çarpan saha dışı çok büyük bir zaferi daha vardır Lucescu'nun... O da, bu ülkenin tek spor gazetesi, adeta F.Bahçe'nin yayın organı gibi olan Fanatik Gazetesi'nin ikinci ve üçüncü sayfalarının, yanılmıyorsam, 10 günden bu yana Beşiktaş'ın eline geçişidir. Efendim; duyamadım! Helâl olsun Ali Akdeniz! Bir iki gazetede okudum. Ali Akdeniz, bir söyleşide: "Artık F.Bahçe'de kalmam söz konusu bile olamaz. Kimseden af falan da dilemem" biçiminde bir çıkış yapmış. Bunun yanı sıra koca Ogün ise af dilenmiş. Atatürk ne demiş: "Ben, sporcunun, zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim..." Herhalde Ali Akdeniz gibileri kastetmiş olsa... İstatistikçiler battı! Tamer Güney göreve geldikten kısa bir süre sonra, "Ey istatistikçiler, Oğuz Çetin'e hemen yumuldunuz, şimdi de Tamer Güney'e bir çarşaf açın da görelim" demiştim. Nihayet açmışlar. Sabah'ta şöyle diyor, "Tamer Güney 7 maçta sadece 6 puan kazanabildi..." Oğuz düşmanlarına duyurulur... Ali Sami Yen'de kim kaybetti? Fatih Terim hoca, Ankaragücü maçından sonra, "Biz işi Ali Sami Yen'de kaybettik" demiş. Maç defterine bakınca doğru... Ama nerede hani, o "G.Saray'ın büyük fikstür avantajı var. Bu nedenle Beşiktaş'tan çok daha şanslı. Puan farkı bile olur..." diye yazıp, ekranlarda ahkâm kesenler? Nerede maçı, sahada oynanmadan sonuçlandıranlar? Gerçekten de puan farkı olacak galiba... Ama fikstür dezavantajı olanın lehine... Bu protokol ayıbı ne zaman bitecek? Değerli okurlar, 36 yıllık mesleğin 33 senesinden beri dünyanın her yerinde futbol maçı izliyorum. Ama hiçbir ülkede, hatta hatta 1978 Arjantin ihtilâlinde bile, VIP tribünlerinde, şeref tribünlerinde böyle bir istilaya rastlamadım. Bu rezalet, bu kepazelik ne zaman son bulacak? Yine bir gazetede okuduğum habere göre, G.Birliği-Beşiktaş maçında, protokol tribinünde 4 bin kişi varmış. Üstelik de tribün 1600 kişilikmiş... Yahu bu ne kepazelik? Orada bazı zevatın, pardon diğer ülkelere göre zerzevatın işi ne? Haluk Ulusoy, hatırlarsanız, İnönü Stadı'ndaki böyle bir istilâyı protesto etmek adına Azerbaycan ve UEFA delegelerini alıp, kapalı tribüne gitmişti. Milli marşlar da onlara dönük okunmuştu. O günlerde Ulusoy'a bilmeden, etmeden saldıranlar oldu. İşte bu istilânın hazırlayıcıları da onlardır. Hoş geldiniz! Konyaspor, Akçaabat Sebatspor ve Rizespor'a, Türkiye Süper Ligi'ne hoş geldiniz diyorum. Sakın ola ki, kadrolarınızı Süper Lig'in eskimiş, işe yaramaz eskileriyle doldurmayın. Haa bu arada, Sebat'ın stadının da yeni lige uygun bir hale getirilmesi konusunda kolları sıvaması gerekiyor. Tekrar tebrikler! Hürriyet mi doğru, Sabah mı? Doğan Hakyemez kardeşim, Hürriyet'te yazıyor. Hem çok eski dostumdur, hem de basbetbol yazılarını keyifle okurum. Baktım, son G.Saray-F.Bahçe play-off maçından sonraki yazısında, "G.Saray'da Lyday çok kaçırdı..." gibi bir cümle geçiyordu. Hemen yandaki istatistiğe baktım ve şaşırdım. Ya Doğan hayâl görmüştü, ya da bu istatistiği yazan ve sayfaya koyan... Sonra sayıları topladım. Bir yamuk vardı ama, işin içinden çıkamıyordum. Hürriyet'in istatistiğine göre Lyday 14'te 13 üçlük atmıştı. Ama Doğan bunu görememişti. Olur mu böyle şey deyip, Sabah'a sarıldım... Baktım orada aynı oyuncu 14'de 13 faul isabet ettirmiş. Arada 26 sayıcık bir fark vardı... Yapmayın arkadaşlar... Esat dikkat et! Basketbol denince akla ilk gelen adamsın da... Lâhana turşusu! Ne güzel şu deyim: "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu..." Yani diyor ki, tuz ve sirke deposunda kalmış turşuyu yeme abi, perhiz yapıyorsan... Ama F.Bahçe yiyor. Yemeye de devam edeceği apaçık ortada... Önce gençlerle devam edeceğiz dediler. Sonra Bursa'da kaybedince, eyvah UEFA bileti de düşüyor diye, gençleri atıp, sözüm ona eldeki aslarla çıktılar. Sonra İstanbulspor'a karşı, Semih ilk onbirde, ikinci yarı Erhan sahada... Haa unuttum sahi; bu, geleceğin F.Bahçe'siydi. F. Bahçe deyince... F. Bahçe yazınca, malzeme o kadar çok oluyor ki, köşeyi işgalden kurtarabilmek adına süzgeç kullanıyoruz... Başkan Aziz Yıldırım'ın, Dinyeper adlı İngiliz tayı, 10 Mayıs Kupası'nı kazanmış. Beraberinde de 98 milyar götürmüş... Demek ki, başkanın bu alanda da mahareti var... Sonra bir başka haberde, Beşiktaş 100. Yıl Yat Yarışları'nda Sedat Gülçağlayan isimli bir F.Bahçe İcra Kurulu üyesinin yatı birinci olmuş. Ben böyle bir icra kurulu üyesini tanımıyorum ama, varsa da, demek ki futbol hariç, diğer işlerde gerçekten maharet var... Lucescu ne mesaj göndermişti! Ankara'daki G. Birliği maçından, galiba üç gün önce, Lucescu ortak bir dostumuz aracılığıyla yolladığı selamın arasına maçın stratejisini de sıkıştırmıştı. Şöyleydi mesaj: "Kemal beye selam söyle... G.Birliği, üstüne açılmayan hangi takımı yenmiş ki... Pozisyon vermeden maçı bitiririm. Gol de yersem ancak ölü toptan olur. Ona da çalışıyoruz. Hatta futbolcularımı, uzun boylulara değil, kısa boylulara karşı uyarıyorum..." Adam maçı Ankara'ya gitmeden oynamış da, bizim haberimiz yok... Kimden dost olur? F. Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı aylar önce uyarmıştım. Bugün dizinin dibinden ayrılmayan Şansal Bey'le, Aziz Bey, yarın kötü duruma düşersen ilk onlardan hançer yersin diye... Ama başkan herşeyi çok iyi biliyor ya, umursamamıştı. Şimdi duyduğuma göre Şansal Bey'le araları açıkmış. Aracılar vızır vızır çevrelerinde dolaşıyorlarmış. Ne için mi? Barış için tabii... Ama aynı Şansal Bey, ekranda F.Bahçe'nin Lucescu'ya talip olduğunu bile söylemekten çekinmedi. Üstüne üstelik bir de pislik attı yönetime... Dedi ki; "F.Bahçe yönetimi yarın bunu tekzip eder. Bekleyin görün..." Ettiler mi bilemiyorum. Aziz Yılmaz da grubunun büyük baskısı sonucu olağanüstü toplantı düzenledi. (Salı günkü haberlere göre) Gazetelerde çıkan demeçlerinde de diyor ki, "Biz eleştirdik mi ağır eleştiririz..." Zaten bir gün bu tarafta, diğer gün öbür taraftasınız. Bu da bir maharettir. Dün size, bugün üzerinde para kazandığınız yeri illegal olarak veren Ali Şen'e bile tavır aldınız ya... İşte Yıldırım'ın en büyük eksiği yanı başındaki somut gerçekleri görememesidir. Başarısızlığın temelinde de bu yatmaktadır. Demirören, bu suçu işledi mi? Beşiktaş-G. Birliği maçının yankılarını pazar sabahı oturmuş okurken, şimdi iyi hatırlamıyorum ama, bir gazetede şöyle bir haber gözüme ilişti: "Gençler maçına özel uçakla gelen Demirören, dönüşte yanına Sergen Yalçın'ı da alıp, aynı uçakla Ankara'dan İstanbul'a döndü..." Haber doğru ise felâket... Acaba Sergen, cumartesi gecesi olduğundan hangi mekana söz vermişti ki, ondan yüz kat daha fazla efor harcayan arkadaşlarını terk etti? Onu Sinan Engin daha iyi bilir de, Lucescu'nun hangi şartlarda Beşiktaş'ı şampiyon yaptığını sanırım daha iyi anlamışsınızdır. Bizim Ömer Üründül hep söyleyip duruyordu, Beşiktaş takımında beş-altı adet saatli bomba var diye... Galiba yönetimdekileri sayamamış. Terim hocanın hesabı! Fatih Terim hocam, A.Gücü maçından sonra, "Hem içeride, hem dışarıda bazı kişilerden hesap soracağım" demiş... Sonra gazetelerde hesabı sorulacak bazı futbolcuların isimleri yer aldı. Ama aralarında medya mensupları da bulunan, takım dışı hesap sorulacakların isimleri geçmedi. Bence Terim hocam, aynanın karşısına geçip, beş yıldır yolunu gözlediği De Felipe'den neden yararlanamadığını, Ümit Karan'dan neden 13 maç hiç yararlanmadığını, Hasan Şaş sözleşme imzalamadı diye bu önemli futbolcusunu neden oynatmadığını, bir sezon öncesinin Dünya Kupası da dahil, en iyilerinden Emre'nin neden kulübeye hapsedildiğini ve en önemlisi bazı demode kafalıların dolmuşuna binip, F.Bahçe maçıyla birlikte dörtlüden uzun süre neden vazgeçtiğini, sonra son üç maç neden aynı yere döndüğünü kendine sormalıdır... Bunlar en çarpıcı olanları... Mahalle oyuncusu Pinto'nun Arif'e tercih edilişini falan saymıyorum. Biz Terim hocayı sadece Türkiye'de değil, futbolun endüstri haline geldiği İtalya'da bile yaptığı devrimlerden hatırlıyoruz. Orada gittik, gördük, yaşadık. Ama burada bir sezondur yaşayamıyoruz. Mustafa Denizli'ye kimse hesap sormayacak mı? Baktım, TV 8'de de Mustafa Denizli'ye yaranabilmek adına özel bir program düzenlenmiş. Ama hiç kimse bu ülkede çıkıp da Denizli'ye şu soruyu sormadı: "Ey hoca, 15 gün önce UEFA Kupası'nı kazanan G.Saray takımını Rüştü ve Alpay takviyeli oynatmak varken, tuttun Tayfun, Tayfur, Sergen, Abdullah ve Ogün'lü Milli Takım yapıp, 2000 Avrupa Şampiyonluğu'nu, ya da en azından finalini bu ülkeye kaybettirdin." Bunu demezler de, Şenol'un dünya üçüncülüğüne gölge düşürmek için yarışırlar. Hadi yürüyün be!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.