Üstün zekâlı Ersun hoca! Vallahi bizim aklımıza böyle süper manevralar hiç gelmez, hiç de gelmemiştir. Baksanıza Milli Takımlar Teknik Direktörü Ersun Yanal, 20 gün sonra oynanacak milli maçların futbolcularının son durumlarını görmek yerine Almanya'da tatil yapmayı uygun gördü. Ama bunun bir tatil olduğunu da, takımlarının maçlarında oynama ihtimal ve şansları olmayan "Ümit Davala ile Yıldıray'ı izlemeye gidiyorum" masalıyla kamufle etti. Vallahi bravo! Ümit, sakatlığı sebebiyle raporlu, Yıldıray da kırmızı kart cezalısı idi. Peki, Ersun hoca oralarda ne yaptı? O kadar çok mail geldi ki konuyla ilgili, ama açıklayıp başka hasarlara sebep olmak istemem... Fatih Karaca'ya teşekkürler! RTÜK Başkanı sayın Fatih Karaca geçtiğimiz hafta, ekranlarımızı, daha doğrusu toplumumuzu kirleten mâlûm görüntülerin önüne geçebilmek adına ilk adımları attı. Tabii kapasiteleri ancak bu dizilerle sınırlı olanları da hayli rahatsız etti. Ne olursa olsun, Karaca giderek nitelik ve niceliklerini kaybeden toplumumuza yararlı bir çıkış yapmıştır. Kutluyor ve bu dik duruşun devamını bekliyorum. Lucescu ve bir görüş! Gazetelerde ve ekranlarda geçtiğimiz hafta Lucescu'nun F.Bahçe'den teklif aldığı gibi haberler çıktı. Hemen ardından da, F.Bahçe resmi internet sitesinde haber yalanlandı. Bununla da kalınmadı, bizim Alaattin Metin, gazetesinde, başkan Yıldırım'la yaptığı görüşmeden şu pasajı aktardı: "Başkan Yıldırım'a Lucescu haberini sordum, bana, 'Atlar ve köpekler yakıştırması yapan bir hoca buradan içeri girebilir mi?' dedi..." İyi güzel de, aynı başkan bugünkü hocası için de "Kokain içmekle suçlanan birini F.Bahçe'ye nasıl yakıştırıyorsunuz, bu gazetenizin ayıbıdır" diye Türkiye Gazetesi'ne resmi antetli kağıt ve imzası ile bir yazı göndermişti. Sonra da aynı hoca görev getirilince de bizim gazete "Bu da sizin ayıbınız" başlığını oturtmuştu. Şimdi benzeri bir gelişme yaşanır mı? Nerdeeee o ufuk? Oscar ödülleri ve ABD... 77. Oscar ödülleri törenini, galiba ya üç, ya da dört defa izledim. Ödül töreninin hazırlanışı, sunuluşu, dekoru, ambiyansı tartışılamayacak kadar muhteşemdi. Sahneye çıkan eski tüfekler, ödül kazananlar ya da adayları sunanlar yaptıkları konuşmalarda, sanatçının o erişilmesi güç ince ruhunu tüm felsefesi ile yansıttılar. Amerika Birleşik Devletleri'ne her fırsatta saldıranların, hatta zaman zaman bendenizin, bu törenden alacağımız çok dersler vardı. Demek ki boşuna süper devlet olunmuyor. Demek ki, kolay kolay Amerika Birleşik Devletleri olunmuyor. Şapkamı çıkarıyorum! Rıza hoca sen de mi? Beşiktaş Teknik Direktörü Rıza Çalımbay, bizim hocalar arasında zirveye tırmanacağına inandıklarımız arasındaydı. Ama yavaş yavaş, şahsen benim umutlarım tükenir gibi oluyor. G.Saray 10 kişi kalmış, üstelik Hagi sahanın en iyisi Ayhan'ı almış, bununla da yetinmemiş, Hakan'ı kenara çekmiş, sen de tutup Sergen'i oyuna alıyorsun... Yani diyorsun ki, "Şimdi bir kişi fazla oynarsak ayıp olur..." Sonra ne o İbrahim Üzülmez'in Ribery ile sahayı enine katetmesi... Ya Toraman'la Çağdaş'ın santraya kadar varan sıçramaları, zıplamaları? Rıza hoca, elindeki bombayla belki de panikte ama, ona kimse takımı şampiyon yap demiyor ki... Haaa hoca, ne dersin? Anelka dersi! F.Bahçe, Malatya'da da yıldız oyuncuların biri olan Anelka'nın golüyle kaçtı. Anelka, golde rakibini çok şık geçti. Tamam... Bu tip geçişleri bizim ülkede yapanlar var... Ama topa vuruş stili, tekniği bence bütün hocalar tarafından futbolculara ders olarak gösterilmelidir. Ben yayıncı kuruluşun yerinde olsam o vuruşu jenerik yapardım... Digitürk'e bir şeyler oluyor! Türkiye Süper Ligi'nin yayın hakkını, hem de bir hayli yüksek bir rakama elinde bulunduran Digitürk, son haftalarda, dekoderleri sanki geri istermiş gibi yayınlar yapıyor. Spikerler şaşkın... Lifinin attığını söyledikleri oyuncu kafaya sıçrıyor... Daha santrada geriye yapılmış bir pas varken, gol pozisyonu feryatları patlıyor. Resim seçici bir derbinin golünü yiyor... Tuhaf ve gereksiz tekrarlar... Rıdvan kardeşim giydiği formanın sanki açık tribünde oturan bir taraftarı gibi ahkâm kesiyor... Sanki o takımın karşısındaki bizim ülkemizin takımı değil... Ömer Bey dostum yoksa bir operasyonun düğmesine mi bastı? Ama şayet böyle bir şey varsa - ben de yok da - olanlar malı iade eder, benden söylemesi... Hıncal Uluç çok haklı...İçerde bir iç savaş mı var yoksa? Bilmem ama, izleyici çok hassastır, bunu bilesiniz... Trabzonspor - F.Bahçe boşuna kapıştı... Her zaman söyler, yazarım; önce aynaya bakacaksın... Trabzonsporlu yönetici kardeşim de, üç gün önce kupada sahadan sildikleri rakiplerine bir kere daha aynı tarifeyi uygularken bacak arası atmak, topuk pası vermek gibi futbolda bedeli ağır ödenen varyeteye kaçıp maçı kaybettiren futbolcularına sallayacak... Bunu yapmayıp, başka yerlere yönelirsen, kendi kendine zarar verirsin. Zaten başkan da bozulmuş... Buraya kadar böyle... Bundan sonrası? F.Bahçe Asbaşkanı tutup bu pası alıyor ve meseleyi savcılıklara kadar falan taşımaya kalkıyor. Bu da tuhaf! Bu alınganlık, hele hele bugünlerde birilerine, bir yerlere de tuhaf gelebilir... Büyük kulüp yöneticiliği başka şeydir vesselam! Basketbolda eskiye dönüş!.. F.Bahçe ile Beşiktaş'ın kıvılcımları galiba buraya kadarmış. Efes ve Ülker'den sonra, ben, Darrüşafaka, Tuborg ve hatta hatta Telekom diye üç takım izledim ki, yarın play-off'ta birilerinin başına taşlar düşerse kimse şaşırmasın... Yani sizin anlayacağınız, basketbolda 'Üç Büyükler'in canlanış fotoğrafının üzeri çok çabuk sararacak gibi... Ribery bonus mu? Bizim Ömer Çavuşoğlu, G.Saray'ın yeni transferi Ribery için "O ancak Anelka'nın bonusu olur" demişti. Eh Ömer'e de böyle yorum yakışır... Ama gördük ki, göründü ki, bu Ribery, Anelka'nın bonusu değil de, bu ülkede yabancı transferini, hem de çuvalla paraya karşılık yapanlar için, olsa olsa o transferlere göre platin kart olur... Hagi, kime zararlı? G.Saray - Beşiktaş maçında, bizim basın tribününün önündeki G.Saray yedekler kulübesi sürekli dikkatimizi dağıttı. Daha doğrusu dikkatimizin oraya yönelmesine neden oldu. Hagi, başta top atacak arkadaşını bulamadığı için zorlanan Mondragon olmak üzere, bütün takımın aklının yarısını kendisine çekip durdu. Böyle şey olmaz... Tamam, takımı kenardan yönetmek çağdaş hocalık işidir ama, bunun bir sınırı, bir biçimi, bir ölçüsü vardır... G.Saraylı futbolcular kulaklarını, gözlerini kulübeye endeksleyince, zorlanıyorlar... Belki de düne kadar kaybedilen puanların bir bölümü de böyle gitti. "Peki, idmanlarda ne iş yapıyorsunuz?" diye adama sorarlar... Özür dilerim Ayşe Hanım! TRT'deki alaturkaları kaçırmam. Ama bu defa falso vermişim. Ayşe Taş diye bir bayandan bu yüzden özür diliyorum. Kaçırdıklarımı TRT-4'te yakalıyorum da, ama yine de anında izlemek isterim. Belli ki, bir futbol maçı, o mükemmel sesi harika mimiklerle süsleyen, izleyici, dinleyici ile bütünleşerek sunan sanatçıyı dinlemekten beni alıkoymuş. Yapımcı kardeşim sevgili dostum 'Frank Sinatra' Samim Şenyüz'ü de, bu müthiş Aşye hatunu da kutluyorum...