Vah Anelka vah!

A -
A +

Vah Anelka vah! Efendim; Hürriyet'in dünkü sayısının spor sayfasındaki manşetin altında şöyle bir alt başlık geçiyor: "F.Bahçe Asbaşkanı, geçtiğimiz cuma günü İstanbul'a dönüşünde gazetecilerin karşısına asık suratla çıktı. Amacı 'Transfer olmadı' havasını oluşturup, medya aracığıyla Anelka'ya mesaj yollamaktı. Mesaj yerini buldu, paniğe kapılan Fransız futbolcu Kutlualp'i hemen Paris'e çağırıp, imzayı attı..." Ey kulüpler; transfer nasıl yapılır öğrenin işte... Koca Anelka'yı bir telaş almış, bir telaş almış, sormayın... Hemen Hakan Bey'in telefonlarını araştırmış, araya Paris'teki Türkler'i falan sokmuş, "Yapmasın etmesin, suratını asmasın, ben oraya gideceğim" demiş. Yalvarmış, yakarmış, kendini yerlere atmış. Türk medyasındaki dostlarını aramış, kendilerinden Hakan Bey'in suratını güleç bir hale sokmalarını istemiş. Ve tabii ki sonunda, "Aman gelin, ne isterseniz yaparım, yeter ki siz suratınızı asmayın" deyip imzayı atmış. Bu ikinci bölüm de benim senaryom... Koca Hürriyet manşetinde senaryo yazar da, ben yazmam mı? Halimize bakın! Bu ülkede spor yazarlığının ne hale geldiğini görün... Sonra da Hooijdonk fırçayı atınca kızıyoruz... Az bile söylemiş Hollandalı... Bu haberi yazan da, ne yazık ki benim yetiştirdiklerimden... Ama benim suçum ne? Gittiği yerde adam deforme oluyorsa... Ya da deforme ediyorlarsa... Neyse, Anelka'ya çok üzüldüm... Adam, Real Madrid, Arsenal, Liverpool gibi takımlarla bile transfer flörtü ederken bu kadar "Paniğe kapılmamıştı..." Gördünüz mü yönetici nasıl olurmuş... Komisyon başkanına bakın! Ali Rıza Dizdar Bey, Beşiktaş Divan Kurulu Şiddeti Önleme Komisyonu Başkanı'ymış... Kendileri avukattır. Yani o makama çok uyar bir kimliği var. Ama ne var ki, aynı avukat, hiç okumadığı, hiç görmediği bir dosya hakkında, çıktı televizyonlarda, "O suç işlenmemiştir" diyebildi. Yani bir avukat, görmediği, incelemediği dosya için karar verdi... Ne dersiniz, komisyon amacına ulaşır mı? Aykut'un kıyağı! Aykut Kocaman için bu ülkede ne kadar futbol meraklısı varsa, hepsi "iyi hoca" etiketini yapıştırdı. Ben de aynı kişiler arasındayım. Ancak aynı Aykut kardeşim, Beşiktaş maçında sahada dolaşan, tek bir olumlu hareket yapamayan eski takım arkadaşı Boliç'i 90 dakika sahada tuttu. Yani takımını 10 kişi oynattı. Sevgili Aykut, sen emeğe, paylaşıma büyük saygı duyan birisisin. Öylesine ki, 3 - 5 - 2 sistemindeki kanat adamlarının yoğun ve yıkıcı mesaisine bile "insanlık dışı" olarak yaklaşmıştın. Eeee, bu Boliç işi ne? Ahmet Bey, o zaman dik dursaydınız ya! Ahmet Güvener, bu ülkede, belki de tarihin en iyi MHK Başkanı idi. Ama, dönemin F.Bahçe Başkanı Ali Şen bir savurdu, hemen tası tarağı toplayıp tüydü... Aynı Güvener şimdi , "Paratoneri olmayan stadlarda maçlara izin vermeyeceğiz" diye patlamaz mı? İyi, güzel de, MHK Başkanı olduğunuz dönemde dik durabilseydiniz, şimdi hiçbir şey yenisi gibi olmayacaktı... Konyaspor - G.Saray maçı şike ise!.. F.Bahçe Asbaşkanı Nihat Özdemir, Yüksek Divan Kurulu toplantısında, hiç de yeri değilken, tuttu, Suat Usta'nın Konyaspor'a karşı oynatılmamasının bir tür şike olduğunu öne sürdü... Ben de, kiralık gidenlerin ardından ağıt yakıp, kiraya verilene karşı oynatılmama isteğine karşıyım. Hatta bu sütunlarda Beşiktaş'ı, Yasin ve Sinan yüzünden eleştirdim. Ancaaaaaak, sayın Özdemir, kendi kulübünün de, hem de bugünkü başkanı döneminde, Brezilyalı Sergio'yu Sakaryaspor'a kiralık olarak verdikten sonra kendilerine karşı oynatılmasını engellediklerini unuttu mu? Ah ah ah, kulübünün tarihini bilmemek çok büyük eksikliktir diye yazar, söyler dururum da... Ah başkan ah! Futbol Federasyonu eski başkanı Haluk Ulusoy, geçenlerde, Türkiye - İngiltere maçıyla ve de Sergen'in aynı maç öncesi vukuatlarıyla ilgili konuşmuş. Ah başkan; o gün olaya el koyabilseydiniz... Yani benim yazıp, ekranlarda söylediğim gibi, "Ne olur Sergen'i kadroya almayın, yoksa yanacağız, Şenol hoca bir daha düşün" uyarılarıma katılsaydınız, bugünkü içler acısı tabloyla karşılaşmazdık. Zararın neresinden dönülse kârdır diyeceğim, ama hiç öyle görünmüyor, sevgili Ulusoy... Melih Bey'in koltuğunun altında petrol çıktı! Büyükşehir Belediyesi Ankaraspor, 23'ü ilk, 9'u da ikinci transfer döneminde olmak üzere bu sezon toplam 32 futbolcu transfer etti. Hem de ne oyuncular... Bunlar öyle oyuncular ki, hani ortalama 400 ile 500 milyardan aşağıya imza atmazlar... Yani üst düzeyle, orta arasında bir çizgidekiler... Peki, bu kulübün seyircisi sayısı nedir? Yani bu takımın gişe hasılatı nedir? Havuzdan 3.5 milyon dolardan fazlasını da alamayacağına göre, bu değirmenin suyu nereden gelir? Acaba diyorum, sayın başkan Melih Gökçek'in makamının altından petrol mu fışkırdı? Ya da, Ankara'nın bir yerlerinde define mi buldular? Peki, ligin, 'dörtler' hariç, güç bela yaşayan diğer kulüplerinin de belediyelerden pay alma hakkı doğar mı, doğmaz mı? Haaa resmi kaynaklara göre, Ankara Büyükşehir Belediyesi 600 milyarlık bir sponsorluk geliri akıtmış takıma... Sizce 32 oyuncunun transferine yeter mi? Hagi'nin ne dediğini anlamadınız ki! Efendim, Hagi, İzmit'teki Bursaspor maçından sonra, "Tribünlerdeki patlama bir iç organizasyondur. Manipülasyon vardır. Tezgâh, içeriden dokunmuştur" gibi tepkiler gösterdi. Sonra da ertesi gün, basın toplantısı ile vurgu yaptı, bir önceki gün söylediklerine... Yönetim ayağa kalktı... Ve Hagi'yi karşısına alıp, kendilerine göre özür dilettiler... Meğer öyle değilmiş... Hagi, sadece başkan Özhan Canaydın'ı üzdüğü için özür dilemiş... Velhasıl, bir anlaşmazlıktır gitti. Sonuç mu? Şimdilik Hagi kazanıyor. Kazandıkça da, belki de, başkanı üzdüğü ifadesini de geri alacaktır... Hele hele F. Bahçe'yi puantajda yakarlarsa, "Konuşmayın, susun..." falan diye girişecektir. Hele hele geçerse de, "Gözüme gözükmeyin, toz olun " diyecektir. O zaman Hagi'nin ne demek istediği sanırım anlaşılacaktır. Ergin hoca mı, Mahmut Uslu mu? Şimdi F. Bahçe Televizyonu'na soruyorum; o kadar taraflı yayın yaptınız, Ergin Ataman'ı yerin dibine sokup, Mahmut Uslu'yu sadece kendini savunan mâsum bir kedi yavrusu olarak gösterdiniz. Peki, sonuç ne oldu? Tabii ki taraflı yayın yapacaksınız. Ama bari bu ülkenin basketboluna yurt dışında da katkı yapan değerli bir hoca ile kulübüne ayıp etmeyin... İşte sonuç; Ergin hocaya 2 maç ve 500 YTL ceza, Mahmut Bey'e 2 ay hak mahrumiyeti ve 1000 YTL ceza... O gün maçtan sonra neler olmuş, şimdi anladınız mı? Benim asıl şaştığım, Ülkerspor onca kasıtlı haber yapıldıktan sonra, oyuncularını aynı televizyona nasıl gönderiyor? Herhalde İsmet Badem kardeşimi kırmamak adına... Beşiktaş da, Rıza da ayıp etti! Vay canına... Demek ki, Del Bosque'nin kaderi, bizim ülkede, hele hele başta Dört Büyükler olmak üzere bir çok takımın itibar etmediği Türkiye Kupası'na bağlıymış. Ve İspanyol hoca gönderilip, yarı yolda Rizespor'dan Rıza getirildi. Rizespor, hayatında ilk defa ligi beşinci bitirmiş, ilk yarıda... Yani sıkıntısız, hatta hedefli... Bütün hedeflerinden sapmış bir Beşiktaş'ın bu tasarrufu hiç ama hiç hoşuma gitmedi. Hiç etik değil... Hele hele Rıza'nın, Ziya'yı da örnek almadan bu davete uyması... Dahası da, Beşiktaş'ın başında Malatyaspor maçına çıktıktan sonra, ertesi gün Rizespor'u F.Bahçe'ye karşı yönetmesi, hiç etik olmadı. Daum'un maç sonrası konu ile ilgili verdiği demeç çok yerinde idi... Demek ki, Beşiktaş, artık pek sağlıklı düşünemiyor... Hani Kâzım'ın dediği gibi ilkelerin kulübü ya... Peki, "Sen olsaydın ne yapardın?" derseniz... Şayet Rıza, gerçekten düşünülen, ismi için yanıp kavrulunan hoca ise, 1 Haziran 2005 için anlaşır, imza bile atılırdı. Bugün mü ne olurdu? Ne olacak, Kıvanç Bey çalıştırsa, ne değişirdi ki?.. Ayhan Bermek'e görev mi, hakaret mi? Ayhan Bermek, Futbol Federasyonu bünyesindeki başarılı çalışmalarının yanı sıra, Milli Takım'a büyük katkılar sağlamış, dünya üçüncülüğünün temellerini atmışlar arasında ilk sıralardadır. Şimdi bu sevgili dostuma, tutmuşlar, "Gel seni Yüzme Federasyonu Başkanı seçtirtelim" diyorlar. Yahu, nerede özerklik? Ya yüzme camiası Ayhan'ı seçmezse?.. Yok, seçtiririz diyorsanız, hani özerklik? Sonra Ayhan'a ayıp olmaz mı? Biz, "Ayhan futbolun başına mı gelir?" diye beklerken, adamı suda boğacaksınız... Sonra da bana, "Vallahi billahi, hükümet spora hiç el atmıyor" diyorsunuz... Ne el atması... Bütün bedeniyle içinde... Öyle ya, büyük yönetici Lütfi'ye, neden federasyon seçimlerinden 7 ay sonra iş buldunuz? TRT'nin 37. yılı... TRT, TRT olalı 37 yıl geçmiş... Rüzgâr gibi... Hatta kasırga, tayfun gibi... Daha bekârmışız doğum gününde... Gazeteciliğe de hani başlamış gibiyiz... Kutlama programının büyük bölümünü izledim... Tamamını değil, çünkü Haber Türk'teki programıma yetişmek zorundaydım. Ama o da yetti. Yahu, biz ne ahlâklı, doğru dürüst milletmişiz... Yahu, biz ne de tam toplumumuzun geleneklerine, örf ve ahlâk yapımıza göre yayıncılık yapmışız... Biz ne adam gibi adamları, gerçek hanımefendileri izlemişiz... Meğerse, bizim bilgi dağarcığımızı TRT doldurmuş... Gazetede okudum, midem bulandı, "Size anne diyebilir miyim" diye bir şey, reytinglerde rekor kırıp, birinci olmuş... Şimdi sıra, " İstesem verir misiniz"de... Yani görücü usulü ile evlilik yerine... Yani düzelmemiz için bize yeni bir TRT gerekli...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.