Harflerin açılımı tabii ki Vakıf Bank-Güneş Sigorta-Türk Telekom... Yani Avrupa'nın voleyboldaki en büyük kupasının sahibi... Yani Avrupa şampiyonu... Bu takım ev sahipliği kolaycılığına yatmadan maç oynaya oynaya buraya geldi. Yani konsantrasyon kaybına uğramadan. Yani Avrupa düzeyinde maç kabiliyetini kaybetmeden... Ya Fenerbahçe? Garantiye alacak ya kupayı... Bu da yetmedi. İlk gün bizimkiler arasındaki maçın öncesinde ekranlara yansıyan görüntüler şampiyonun kim olacağının da kanıtıydı sanki... Şampiyon sahada ısınırken, Fenerbahçe soyunma odası basılmıştı (!) gene... Aziz Bey, Ali Bey, Murat Bey ve Cihan Bey, almışlar takımı karşılarına nutuk çekiyorlar... Sanki nutukla, soyunma odası baskını (!) ile takım motive edilirmiş gibi... Sonuç mu? Şampiyonu ve uçurulmamış hocasını kutlarım. Şenol Güneş'i yarışmaya sokalım! Hani ligin ikinci yarısına girer girmez yazmaya, söylemeye başladım ya, Şenol Hocanın inatla yanlışlar peşinde koştuğunu... Bunları da dokuz maçtır tekrarlayıp puan farkını eritti ya (!)... Ankara'da da Selçuk tek başına... Üstelik bir de Serkan sağ önde... Burak da içeri girince tek kanatlı uçak... Bu konuda diyeceğim bir tek şey kaldı artık; Allah Trabzonsporlulara sabır versin! Tayfur'un sihirli düdüğü Schuster gittikten sonra Tayfur Havutçu kardeşimiz eşofmanı giydi. Takım da, sanki sırtından bir yük alınmış gibi rahat oynadı, rakip de dikine ve enine açılınca rahat kazandı. Vay sen misin? Bütün otoriteler (!) Tayfur kardeşimizi futbol sihirbazı ilan ettiler, başlıklar düzdüler... İşte biz böyle harcıyoruz adamı... Habertürk'teki uçuk! Habertürk'ün spor ekinde bir "Büyük edebiyatçı" var. Sanırsınız ki, rahmetli Çupi'nin yerini alacak... Bu defa da Galatasaray'ı paralarken, tutup, sarı-kırmızılı takımın bugününü Fenerbahçe'nin Tahsin Kaya dönemine benzetmez mi? Yahu Halil Özer kardeşim; bu zata hatırlatsana, Kaya döneminde Fenerbahçe 103 golle gol rekoru kırarak şampiyon oldu diye... Vah vah! Kimlere kaldık be! Hagi döndü mü? Ben bu satırları yazarken, ya da bu satırlar yayınlanmış iken, Romanya'ya gitmiş olan Hagi dönmüş müydü acaba? Neyse... Şayet ben Sayın Polat'ın yerinde olsaydım, derbinin hemen sonrasında soyunma odasına inip, Hagi'yi bir kenara çeker, "Teşekkür ederim, en zor zamanımda geldin, I love you Hagi dümeniyle beni rahatlattın, ama bu maçı da elinle, pardon kafanla, teslim ettin. Yarın gel hesabını keselim" derdim. Sorun bakalım 20 milyon Galatasaraylıya, bir kişi beni haksız bulursa, yazdıklarımı yerim... Ne basın özgürlüğü ama! Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği, biri ana haber bülteninde Seren Serengil'i 45 dakika karşımızda tutan, biri Hipokrat yeminli ama Selçuk Dereli'yi işkembeden atarak UEFA'da klasman düşürten, biri de su boruları ve tuvalet kâğıtlarıyla hem de hakem olmasına rağmen futbolun ruhunu arızaya uğratan kişinin programı Son Kale'yi yılın en iyi spor programı olarak seçmiş. Eh, bu kafa müthiş şekilde basın özgürlüğünü savunur, tutuklananlar için de feryat figan eder. Yakışır be! Hadi TSYD bildiri yayınlasana! Artık bu kadarına da pes! Derbinin, yayıncı kuruluştaki, "Maç öncesi muhabbetinde" moderatör kimdi, bilin bakalım... Sinan Engin muhteremleri... Peki, bu Lig TV'de hiç mi spor programı veya maç spikeri yok? Hiç mi sunucu yok? Ayıp yahu! Ben yine de onurları ciddi şekilde zedelenmiş meslektaşlarımın, tek başıma da olsa, avukatlığını yapayım. Ama olmadık bildiriler yayınlayan mesleki kuruluş TSYD nerede? Ya havuzda, ya ocak arası seminerinde, ya da restoranda... Hadi canım siz de...