Bundan iki hafta önce, yani henüz G. Saray, Denizlispor'la oynamadan önce... Kazanılan Kayseri Erciyes maçından iki gün sonra bu köşede, Gerets'in ateşle oynadığını ve yanmasına az bir zaman kaldığını yazmıştım. Haber Türk'teki Şeref Tribünü programında da, Denizli maçından sonra hem Gerets, hem de Erdal Keser dostum, "Bizi neden eleştiriyorsunuz? Şu anda iki puan önde ve lideriz" demişlerdi. Ben de, "Benim özelliğim, işler iyi giderken uyarmaktır" şeklinde bir kere daha ateşle oynadıklarını vurgulamaya çalışmıştım. İşte sonuç... Ateşle fazla oynanamaz... Zarla da fazla uzağa gidilemez... Gerets, şapkayı önüne koyup, bu takımda Hasan'ın veya Ayhan'ın yanı sıra genç oyuncularına daha fazla şans vermelidir. Yoksa bu gidişle herhangi bir Avrupa Kupası'na katılmak bile zor olur. Acaba..! Halterde bir diploma skandalı patladı bu defa... Voleybolda, federasyon başkanının bir teknik adama "Yenil" emrini verdiği iddiası basında yer aldı... Demek ki, biz futbol kadar diğer spor branşlarına da yer versek, ortalık pislikten, skandaldan geçilmeyecek... Sonra? Avrupa Birliği adayı, sporda aşama göstermiş ülke haa? İstanbul'un uzağı! Ben de böyle bir slogan buldum, İstanbul'un Üç Büyükler'inin dışındakiler için... Kayseri'nin iki takım uygun adım devam... Sivasspor zar zor yenildi. Trabzonspor, Vahid hocaya inanç ve sabır gösterirse, toparlanır diyorum. Gençlerbirliği ve yenilmesine rağmen A.Gücü, hatta Malatyaspor toparlanıyor. Denizlispor, Diyarbakırspor ve iş yapar dediklerimden Ankaraspor için tehlike çanları çalıyor. En çok da Samet'in takımı şaşırtıyor... Acaba neden ? Daum kumarı seviyor be... Tam orta alanı kemikleştirmişin, sen tut, yine tek ön liberoya dön... Sonra da "Taktik padişahı" unvanını al ! Neyse, bana ne ... Ama bu kumar birkaç defa oynanırsa, her takım G.Antepspor gibi top teslim etme rekoruyla oynamaz... Benden söylemesi... Cem Papila, Oktay Demiray ve Selçuk Dereli! Bu üç hakemin geçen ve bu hafta yönettikleri maçların bantlarını UEFA ve FIFA hakem komitelerine gönderin, bakın bakalım kaç not verecekler. Bu arada Cem beyin, Appiah'ın topu yere vuruşuna yakıştırdığı yorumu da eklemeyi sakın unutmayın haaaa! Ben bu satırları yazarken, iki hakem için henüz gözlemcilerin notları açıklanmamıştı. Ama ben olsam bu sınavdan geçirirdim bu hakemleri... O zaman ak mı, kara mı her şey ortaya çıkar. MHK başkanı dostum da rahatlar, kulüpler de, basın da, taraftar da... Ancak sonucun bizim hakemlere Avrupa'yı tamamen yasaklayacağından da korkarım. Bu basketbol ligi futbolu sollar! Bundan yine iki hafta önce, yani Türkiye Kupası maçlarının oynandığı süreçte, bu sezon basketbol liginin izlenmeye değer olacağını iddia etmiştim. Yani artık sahne Ülkerspor'la Efes Pilsen'e kalmayacaktı. Hatta futboldan çok bu maçlara yöneleceğimi de yazmıştım. Henüz salonda siftahım yok... Ramazan bugün bitiyor, ben salonlara başlıyorum, Allah'ın izniyle... Peki, görüşümde haklı mı çıktım? İşte sonucu... Banvit Efes'i, Telekom Darrüşafaka'yı, B. Kolej Tekel'i, Beykoz G. Saray'ı yeniyor. F. Bahçe, Beşiktaş ve Ülker zaten ilk iki haftada kazaya uğramışlardı. Haaa, ne dersiniz ? Salon, sahayı geçiyor değil mi? Ümit Özat'a kulak verelim! Ümit Özat, müthiş bir özveri ile altından kalkması çok zor bir yükü iki sezondur çekiyor... Yani futbol hayatında hiç yapmadığı ağır bir görevi yerine getirmeye gayret ediyor. İyi veya kötü... Ama, Ümit yanlış orta atınca tepki, Alex yürüyünce, Anelka durunca alkış! Böyle bir taraftar standardı yok... Ama desenize, F. Bahçe'nin kaptanına ünlü bir derneğin ünlü başkanı, hem de kendi stadında küfür edip locasından kovduktan sonra... Hâlâ da özür dilemedikten sonra, tribünden protesto gelmiş, çok mu, Ümit kaptan ? Oldu mu Canaydın başkan? F. Bahçe başkanını, soru-cevapsız, sözüm ona basın toplantısı yapıyor diye eleştirmiştik. Yani, basını toplayıp, konuşuyor, sonra da soru almadan eyvallah deyip gidiyordu. Şimdi aynı yanlışı G. Saray Başkanı Özhan Canaydın yaptı. Üstelik, önüne konan yazıyı okuyup, gitti. Bu ne biçim basın toplantısı ? O yazıyı birine verip okutabilirdiniz de... Ya da 30-40 adet fotokopi yaptırıp oraya gelen basın mensuplarına dağıtabilirdiniz de... Bu tutum, G. Saray Liseli olmakla bağdaştı mı, sayın Canaydın ? Lefter sloganı yanlıştır! Futbolumuzun, hiç tartışmasız, ordinaryüs profesörü Lefter Küçükandonyadis, geçenlerde geç de olsa "Efsane futbolcu" şildini aldı... Ama o günlerde ve peşinden birkaç gün içinde, özellikle de F. Bahçe Televizyonu'nda ünlü (!) yorumcularca ve klişe olarak şu slogan kullanıldı :" Ver Lefter'e, yaz deftere..." Hayır; o yılların sloganı bu değildi... Kulübünün tarihi iyi bilmeyenlerin işi de böyle olurdu zaten... Doğrusu mu ? İşte :"Ver Lefter'e, yazsın deftere..." Aynısı mı ? Asla... Buna aynısı diyen Türkçe fukarasıdır, artı tarih zavallısı... Üniversitede şaşırtıcı (!) anket... Türkiye'nin 34 üniversitesinde, 291'i bayan toplam 684 spor yapan öğrenci arasında düzenlenen ankette, G. Saray yüzde 41,1'le birinci, F.Bahçe yüzde 23,8'le ikinci, Beşiktaş ise yüzde 22'yle üçüncü olmuş. Trabzon'un oranı ise yüzde 4, 8... Yorumsuz ! Maraton mu, eskimiş magazin mi ? Anlaşılır gibi değil... Show'un Maraton'u kimi için en iyisidir, kimi için olmayabilir. Ben de zaman zaman eleştiririm. O başka... Ama, henüz futbolcunun teri soğumadan, puan cetveli sımsıcak oluşmuşken, yöneticisi, hakemi henüz ne söyleyeceğini bilemezken, sen tut, Maraton'u gece yarısına at, on beş gün önce, yani eskimiş haberlerle dolu "kim kiminle nerede" biçiminde ve de her televizyonda aynıları olan magazin görüntülerini Maraton'un önüne geçir... Ne kafa! Dükkan benim değil ama, bu milletin en büyük merak konusu olan programın, bu milletin ahlak yapısı üzerindeki etkileri malum olan programına yedirilmesi tam anlamıyla... Neyse bu kadar yeter! Gökdeniz'in sözleşmesi Fener'e yarar mı? Sabah'ın genç ismi ve spor müdürü Serdar Ali Çeliker, F. Bahçe'nin Gökdeniz'le yaptığı sözleşmeyi ele alıp, "Bunun F.Bahçe'ye ne yararı olur ki, Trabzonspor Başkanı bu belgeyi yayımlayan bize kızıyor" diye yazmış. Doğrudur... O belge F.Bahçe'nin nesine yarar ki... Çünkü iptal olmadan ortaya çıksa, yanan, Gökdeniz'le F. Bahçe olurdu. Öyle bir belgeyi taraftarlardan birinin ortaya çıkarması intiharı olurdu. İptal olduktan sonra ortaya çıkması da çok önemlidir. Ama Türkiye'de değil, İtalya'da, Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da falan... Ekşi'nin dörtlüsü! Yok yok mahşerin dört atlısı değil... Beşiktaş, Mehmet Ekşi'nin eline geçtikten sonra, Reha Muhtar arkadaşımın yanlısı olduğu ve Beşiktaş'ı felakete götüren üçlü savunmayı terk edip, dörtlüye döndü. Sonuç? Yukarıdan bakılınca, sahaya iyi yerleşen, yapacakları kestirilebilen, yani bir takım... Tigana, bana göre, bu sebeple hazıra yakın bir takım gördü. Ya Koray'ın içeri girip çıktığı, karmakarışık, birbirine çarpıp arkadaşının burnunu kıran Beşiktaş'lıları görseydi... Bence ilk Air France'la tüyerdi... Aziz Yıldırım nasıl solladı! F.Bahçe Spor Kulübü Derneği'nin başkanı, nihayet gerçek bir basın toplantısı düzenleyerek, tepeden tırnağa kim varsa suçladı... Tabii "Bizde sadece doğrular var " derken, Ortega, Ersun Yanal ve Ribery olayları hiç de söylediği gibi değildi. Yani Deniz Barış'ınkiyle benzerlik göstermiyordu. Neyse yiyen yedi... Hatta "Aslan başkan" diye yorum yapan da oldu. Peki, sayın Yıldırım'ı böyle konuşmaya kim hazırladı? Tabii ki, federasyon toplantısına gelmeyip yerine başkan vekilini gönderdiğinde bunu yutan diğer kulüp başkanları... Beşiktaş'ta kim eksikti Rıza hoca? A. Gücü'ne karşı, Ali Güneş, İbrahim Toraman, Gökhan, İbrahim Üzülmez, Kleberson, Koray, Veysel oynamadılar. Okan, İbrahim Akın ve Youla ise sonradan girdiler. Peki, Beşiktaş'ta eksik var mıydı? Ne dersin Rıza hocam? Hani, son maçında dokuz eksik var demiştin de... Bu Beşiktaş, hangi onbirle çıkarsa çıksın, şu eksikti, bu eksikti kimse diyemez... Hıncal, Ömer seni de patronunu da satın alır... Başlıktaki satın alır ibaresi sakın yanlış anlaşılmasın. Şimdi meseleyi açayım. Hıncl Uluç dostumuz, temsilciler heyeti başkanı Ömer Üründül'ü televizyonlarda yorum için 300-500 $ adına maçlara gitmeyip, görevini ihmal ettiğini ima etmiş. Ben artık 90 dakikayı izlemediğim için bu bilgiyi sabah sabah 3-5 dostumun telefonuyla öğrendim. Hıncal çok ayıp etmiş. Temsilciler başkanı gitse gitse en fazla iki maça gidebilir. Gerisi ne olacak? Sonra Hıncal şunu bilmeli; Ömer isterse, onun yazdığı gazeteyi de çıktığı televizyonu da satın alır. Ömer'in televizyonun kapısınının eşiğinden girerken masrafı olabilir de ama çıkarken içerden aldığı bir lira bile olamaz, olmamıştırda. Futbol için senede 200-300 milyar lirayı cebinden harcayan bir tevazu abidesine böyle dil uzatmak hiç yakışmadı.