Kanal D'de Salı akşamı yayınlanan "Üçüncü Devre" programını izlerken, midem bulandı. Şu gazetecilik işine yarım ömür, yani 35 yıl verişime lânet ettim. Keşke, eşimin 30 yıl önceki uyarılarına kulak verip, bu işten yol yakınken ayrılsaydım. Ama yine de tam anlamıyla tefessüh etmiş bu alemde, ilkesi, haysiyeti, dürüstlüğü ile ayakta duran az kişiden biri olduğum için mutluyum, gururluyum. Evet, insanoğlunun Allah tarafından sık sık deprem, sel gibi doğal afetlerle cezalandırılması bile, anlaşılan bazı akılları başlara getirmiyor. Şu fani dünyada yalan söylemenin, vefasız davranmanın, iftira atmanın insanlara ne kazandırdığını doğrusu çok merak ediyorum. Bir insanı bir şeyle suçlayacaksan elinde kanıt olacak. Aksi, iftira olur. Günah olur. Bunların hepsinin hesabı, daha öbür tarafa intikal edilmeden, bu dünyada da soruluyor. Bunu bilin ey gafiller! Şimdi programa dönelim... Engin Verel, F.Bahçe'nin en renkli siması, hele hele bugün sağ olsaydı bana göre tek kurtuluş reçetesi olurdu ki, çok zaman olmuştur, Dr.Semih Bayülken'i para alıp, başkan seçmekle ve dolayısıyla 35 sene kulübü yönetip, batağa sokmakla suçladı. Ey Engin Verel, F.Bahçe'ye seni kim transfer etti? Ali Şen, Emin Cankurtaran diyor ama, o sadece parayı verdi. Sana soruyorum, ey vefasız insan; "Seni F.Bahçeli yapan sözleşmeyi nerede imzaladın?" Cevap ver, ver de, bütün alem senin ne olduğunu anlasın... Ben biliyorum ama yazmayacağım. Çünkü Kâzım Kanat gibi bir yalancının eline yalanından kurtulması için delil vermem... Hangi yılın, Temmuz ayının kaçında, saat kaçta, Kadıköy'ün hangi semtinde, hangi apartmanın kaçıncı katında, kimin evinde F.Bahçe'ye imza attın ey Engin Verel? Ey Engin Verel, eşinle birlikte eteğinden ayrılmadığın Aziz Yıldırım'dan menecerlik bekledin ama olmayınca aleyhinde FANATİK'te neler neler yazdın. İhanetin, vefasızlığın bedeli mutlaka ödenir... Şimdi sırada Kâzım Kanat var! Diyor ki, "Engin'in F.Bahçeli olduğu haberini ilk yazan bendim..." Yalan... Hem de koca bir yalan... Bu haberi ilk yazan benim... Tercüman'da, o günün şartlarında gece yarısı 01.15'te ancak başlığı değiştirebildim ve haberi öyle verdim. Benden sonra ertesi gün bütün gazeteler haberi yalanladı. Ben ise Engin'in babası Necati beyle haberin devamı olan röportajı verdim. Gazete koleksiyonları yalan söylemez Kâzım! Ben de bunu iddia ediyorum. Şayet ben yalancıysam, basın şeref kartımı Taksim Meydanı'nda yakacağım. Ve de bir daha asla yazı da yazmayacağım, televizyona da çıkmayacağım. Ama sen yalancıysan, benden özür dile yeter! Kartını yakmaya, işi bırakmaya falan gerek yok. Zaten palavra atmaktan başka ne yapıyorsun ki?.. Yanında Engin Verel de, sana dönüp, "Kâzım, haberi önce Kemal abi yazdı" diyemiyor. Zaten vefasız, nasıl söylesin ki?.. Ben onu sakatlandığında kucağıma alıp Balıklı Rum Hastanesi'ne taşıdım. Ah, adam gibi adam babası sağ olsa, neyin doğru olduğunu söylerdi. Şimdi Ali Şen'e gelelim... Dedi ki, "Ben bu Aziz Yıldırım'ın ne iş yaptığını bilmiyorum" Peki sayın Şen, orada oturan dört vatandaştan birinin de mi yüreği yok, "Peki Ali bey siz ne iş yapıyorsunuz?" diye soramadı. Hakikaten Ali bey, siz ne iş yaparsınız? Bildiğim kadarı ile hakkınızda sahtecilik suçundan dava açılmış ve 1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılmışsınız. Soruşturma sırasında, Beyazıt Vergi Dairesi'nde yapılan araştırmada vergi mükellefi olmadığınız ortaya çıkmıştı. Hem de "İş yapmanıza" rağmen... Allah aşkına açıklayın, siz ne iş yaparsınız? Ben Aziz Yıldırım'ın avukatı değilim. Kimsenin de olmadım. Ama inşaat mühendisi olduğunu, NATO'nun en seçkin müteahhitlerinden biri olduğunu biliyorum... Sen de öğren bari... Şimdi geldik Şevket kardeşime... Engin Verel, grupların birer kan emici olduklarını iddia ediyor, Şevket Yılmaz da telefon açıp, bizde olmadı, sen de bizdendin, söyle diyor... Engin de tamam diyor. Ama Şevket, Hakan Uzan'dan 40 bin dolar aldıklarını itiraf ediyor... Ancak bu paranın reklam karşılığı olduğunu söylüyor. Ne reklamı Şevket? Başka bir F.Bahçe takımı kurdunuz, formasına reklam aldınız da bizim haberimiz mi olmadı? Yoksa bir radyo, televizyon mu açtınız? Kim bilir belki de gazete falan çıkartıyorsunuz da, biz bilmiyoruz. Ne reklamı Şevket kardeş? Yoksa kendinize tişört diktirip, göğsüne bu reklamı koyup, Bağdat Caddesi'nde mi dolaşıyorsunuz? Hadi bakalım, siz de bana sırayı getirin...