Galatasaray'ın Volkan Yaman adlı yeni oyuncusu, ligdeki ilk maçında çok ama çok önemli bir görevi yerine getirdi. Daha doğrusu bu görev için ciddi şekilde sorumluluk duymuş olmalı... Bu önemli görev ne mi? Frikikten Roberto Carlos stili gol yapmak... Volkan bir vurdu, direk yakaladı. Sonra bir daha vurdu, hiçbir kalecinin kurtaramayacağı bir yere gidip gol oldu. Peki, bu Volkan'a kimseler, ya da büyük firmalar pahalı arabalar armağan ettiler mi? Bu gencin 74 numaralı formasından kaç tane satıldı? Bu altın çocuk, Galatasaray'a, bonservisi ile birlikte kaça mal oldu? Bu sol kanat adamı, villa da mı oturuyor, yoksa bildiğimiz bir apartman dairesinde mi? Hemen yakınında, varsa, hizmetlileri için bir yer tutuldu mu? Bu kardeşimiz yazılı basında kaç defa manşet oldu, televizyonlarda kaç saniye göründü? Öksürdüğü, aksırdığı medyaya yansıdı mı? Terim Hoca'ya da, Galatasaray'a bu çocuğun alınması için akıl verene de helal olsun... İşte hakiki transfer budur... Gerisi Erbakan Hoca'nın dediği gibi "Fasa, fiso..." > İhanet! Trabzonspor-Sivasspor maçının bitimine 30 saniye kala meydana gelen olaylar, hakem ve temsilci raporları ışığında federasyonca değerlendirilecek... Bu, klasik söylem... Peki, başkan Albayrak'ın, doğru veya yanlış, çırpınışları, yönetimin özverisi, Ziya Doğan Hoca ve ekibinin, her türlü eleştiriye karşı verdiği mesaisi, hele hele çok çekişmeli geçmiş bir maçı, söke söke kazanan Trabzonsporlu futbolcuların alın teri ne olacak? Yazık! Bütün emeklere ihanet edilmiştir. Ve kazanılmış bir maçın kaybettirilmesine bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde rastlanmamıştır... > Kerim kimin eseri? İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Fenerbahçe'yi yenerken, Fenerbahçe'den kiraladığı Kerim sanki baş rol oyuncusu gibiydi. Öyle ya maçın ilk golünü atmış, bir tane de kaçırmıştı. Maç sonrası ise tecrübeli (!) hoca, medya böyle yazıyor, hayret ki hayret, Kerim'in bir haftada nasıl iyileştiğine akıl erdiremediğini söyledi. Bunu da geçelim... Ben asıl soruyu Zico'ya şöyle sormak isterim; Siz, bu Kerim'i geçen sezon, tam 20 maç direkt oynattınız... Yani onca oyuncu arasından çıkarıp, as yaptınız. Peki, sakatlık sonrası, ki olabilir, neden bu kadar çabuk boşadınız? Demek ki, siz kendi kendinizle çelişki içindesiniz... Hani, tecrübeli hoca ya... > Çarşı ve Beşiktaş! Çarşı, hiç kuşkusuz, öyle veya böyle, Beşiktaş'ta racon kesebilen bir olgudur. Kimse böyle çağdaş kulüp olur mu demesin... Beşiktaş, benim bildiğim, elli, altmış yıldır böyledir. Asıl mesele nedir biliyor musunuz? Beşiktaş'ta, Ertuğrul Sağlam teknik direktörken, menajere, şube sorumlusuna gereksinim var mıdır? Bence yoktur. Çünkü Ertuğrul, Beşiktaş'ta yedi veya sekiz sene, her neyse, uzun yıllar top oynamıştır. Dünya efendisi de biridir. Yani Beşiktaş'ta vurmadan giremeyeceği kapı yoktur. Ne yani Ertuğrul, varsa bir sıkıntısı, bunu aracı yoluyla mı yönetime iletebilir ancak... Hadi canım... Yani Sinan veya bir başkası, Ertuğrul'u koruma altında mı tutacaktır? Olur mu böyle şey... > Selçuk Dereli nereye düştü? FİFA kokartlı hakemimiz Selçuk Dereli, antu.com'un ağabeyi Dr.Ahmet Çakar tarafından, hem de televizyon aracılığıyla, A klasmandan B'ye düşürülmüştü. Hani şu UEFA Hakem Komitesi'ndeki kankalarca... İşte o Dereli, daha temmuzun sonunda yeni bir UEFA maçı yönetmişken, ben bu satırları yazarken, bu yaz sıcağında bir tane daha yönetiyor olacak...Yani üç hafta içinde arka arkaya iki tur... Acaba diyorum, kankalar mı kafayı üşüttü, yoksa... > Sergenciler hâlâ iflas etmediler! Bu ülkede Sergenciler vardı, hâlâ da varlar... Onlar, Sergen'in ayakkabısını bile sahaya koysa, vazgeçilmez olduğunu senelerce yazdılar, söylediler. Bunu yaparak da, müthiş bir yeteneğin sonunu getirdiler... Bunlar kimler mi? Onlar kendilerini iyi bilirler... Hâlâ da yazıyorlar, söylüyorlar... Ama aynı Sergen, imza attığı son kulübünde de kadro dışı bırakılıp peşinden lütfen affedildi... Merakım şu; Sergen, bunların yerine hakiki gazetecilerin sözünden gitseydi, bugün kaç paralık bir servetin sahibi olurdu? Bugün kaç parası ve ne kadar itibarı kaldı? Yazık! Dünyada ne sınırlı kabiliyetler, ne paralar kazanıyorlar... > Avcı'yı nasıl avladılar? İstanbul Büyükşehir Belediye, Fenerbahçe'yi ligin ilk maçında yenmiş ve herkes şaşkın... Maçın bitiminde teknik adamlar basın toplantılarında konuşuyorlar. Daha doğrusu Zico konuşuyor da, Abdullah Avcı'nın görüşleri balık kuyruğu gibi kesiliyor. Hooop söz Ersun Yanal'a geçiyor... Bu ne biçim anlayış? Bu defa da karşımızda, az kalsın Vestel'i geldiği gibi gönderecek hoca ile Antalya'yı postalayan hoca... Yarın aynı hocalar tabii ki bazı kulüplerdeler... Ne zaman bitecek bu, boştaki hocaları pazara sunma işi? Hayret! > Bravo Emin Bey! Seçim sonuçları ile tuş olan yazarlardan Emin Çölaşan Bey, bu defa da tutmuş, Ankara'nın su meselesi için DTP'den medet umar hale gelmiş... Allah kimseyi şaşırtmasın! > Tahir Perek de mi? Fenerbahçe'nin hesabı, kitabı en iyi bilen isimlerinin başında Tahir Perek dostum gelir... Daha doğrusu benim dostumdur da, acaba ben hâlâ onun dostu muyum, onu bilemem... Neyse... Bu Perek, geçenlerde bir kutlamada, "Federasyon 6 artı 1 kararı ile bizi zor durumda bıraktı" demez mi? Ben Tahir'i hesap adamı olarak bilirim. Ama demek ki, o da hipnotize olmuş durumda... Sevgili Tahir; karar henüz açıklanmadan, size kim dedi o kadar yabancıyı doldurun diye... > İşte magazin! Eeee şimdi ne denecek bakalım... Biri tutuklandı... Biri yattığı yerden malum el işareti ile basına hakaret etti. Sonuç... Bakın yazayım da, dudaklarınız uçuklasın... Tutuklanan bayan, daha önce bir magazin programında racon kesici rolünde olduğundan, son durumu o programca gündeme bile getirilmedi... Peki, sonra ne mi oldu? Bu defa bir kameramana ama aslında tüm basına malum el işaretini yapan, tuttu, aynı programda racon kesici olarak karşımıza çıktı... Eh, artık varın bu ülkenin gittiği yerin neresi olduğuna siz karar verin... Hayırlı yolculuklar... > Medya yanlış yoldan dönmeli Televizyonların spor programlarında olsun, gazetelerin köşelerinde olsun, ligin erken başlatıldığı yolunda Federasyon'a yüklenmeler yapılıyor. En son da TV 8'de Göktuğ kardeşim bu konuyla ilgili konuklarına çanak tuttu. Anlamadığım şu; ekranlara çıkanlar, gazetelerde yazanlar acaba bir sezonluk milli maçlar, Avrupa kupası maçları, mahalli kupa ve lig takviminden haberdar değiller mi? İkinci sorum diyelim ki, ligi geç başlattık, Avrupa'da olduğu gibi çarşambalara altı yedi tane maç sıkıştırırsak başkan, yönetici ve teknik adamların gözyaşlarıyla Türkiye sele kapılmaz mı? Geçiniz beyler. Duygularınızla değil, mantığınızla konuşup yazın. > Mehmet Scholl'la utandık mı? Hani Almanları, katı, duygusuz, prensiplerine sıkı sıkıya bağlı olarak tanırız ya... Ama aynı Almanlar, yani Bayern Münih, 15 yıl formalarına, onca teklife rağmen gitmeyip hizmet eden Mehmet Scholl'a "Onur futbolcusu" unvanını verdi. Bir de, Barcelona ile, yanılmıyorsam, bugün Mehmet için maç oynanacak... Peki, hani nerede benim, 20 yıl formasına inanılmaz özverili ile hizmet etmiş, hem de Avrupa şampiyonlukları bile kazandırmış Bülent Korkmaz'ıma vefa?.. Galatasaray, acaba Bayern'in bu jestinden sonra utandı mı? Sadece Bülent mi ? Arif az mı adamdı? Hakan Ünsal da öyle... Sadece Galatasaray değil, bütün kulüplerimiz, Bayern'in bu jestinden ciddi dersler almalı ve karşımızda utanç abideleri olarak durmamalıdırlar. > İstanbul trafik polisi bitmiş! Hiç böyle şeyler yazmak istemem... Çünkü iyi bilirim ki, polis eziyet çeker. Ama şimdi yazacaklarımdan dolayı da vatandaş, polisin trafik bölümü yüzünden eziyet çekiyor... Birincisi; Kadıköy'de salı ve cuma günleri pazar kurulur. Bu yüzden de, saat 17.00 ile 19. 30 arası Altıyol'dan yüz metre ileri gidip, Hasırcıbaşı çıkışını geçmek neredeyse, yarım saat sürer... Ayıp yahu... Haftada iki gün, ikişer saat bir memur, vatandaşa hizmet edemez mi? İkincisi; Eminönü vapur iskelelerinin önü, cumartesi ve pazar günleri tam bir rezalet tablosudur. Araçlar bir değil, iki değil, üç sıra park ederler... İşin acısı, trafik polisi de oradadır ve çaresizdir. Bari ortalıkta gözükmeyin de, itibarınız kalsın... Benden yazması, ya sizden...