Yabancı basından olmak varmış! Anelka'nın F.Bahçe'ye gelişinden veya gelişinin duyulmasından bu yana, yabancı basın neler yazdı neler... The Times gibi çok ciddi bir gazete Anelka'yı nikotine benzetti. Fransa'nın dünyaca ünlü ve dünyanın en çok satan spor gazetesi L'Equipe'in konuyla ilgili yazdıkları mâlum... Örnekleri saymakla bitmez. Bunu neden yazdım? Acaba söz konusu yabancı basından Kadıköy'e gelip de Anelka'yla röportaj yapmak isteyenlere izin verilecek mi? Öyle ya, adamlar neler neler yazmadılar. Tabii ki verilecek... Hem de kuzu kuzu... Belki de yemekler de ısmarlanacak, ağırlamanın kralı yapılacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Peki, ya benim spor medyama yapılan veya reva görülen muamele yapılabilir mi? Alnını karışlarım insanın... Adamı sonra ne hale sokarlar Avrupa'da, düşünmek bile istemem... İşte benim spor medyamın haysiyeti, onuru... İşte yabancı basının dokunulmazlığı, onuru ve haysiyeti... Yazıklar olsun demem de ne derim?.. Ülker'i izle hasta ol! Ülkerspor diye bir basketbol takımımız var. Klas ve ustalardan ve de çok yetenekli oyunculardan kurulu... Başlarında da, ülkemin belki de en iyi üç 'coach'undan biri olan Ergin Ataman... Bu Ülkerspor takımı, bunca özelliklerine ve zenginliklerine rağmen adamı hasta eder. Şayet sağlığınızı tehlikeye sokmak istemiyorsanız, Ülkerspor'un Avrupa maçlarını sakın ola ki izlemeyiniz. Kendinden alt düzeyde bir takıma 10-15 sayı fark yapmışken maç verirler... Ya da son saniyede kazanırlar... Tuhaftır; üç - dört oyuncu, hem de arka arkaya ferdi hatalar yaparak top kaptırır, açılmış farkı kapattırır. Dikkatle izleyin... Sanki hasta etmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Ergin hocam; ne olur kulağa mı asacaksın, çelme mi takacaksın, kafakol mu çekeceksin, ne yapacaksan yap! Bu benim ülkemin annesi olamaz! Bizim köşe sebebiyle, televizyonlardaki, tuhaf ve saçma Türk dizileri hariç, bütün programları izlemeye çalışıyorum. Çünkü malzeme gerekli... Hem de her maç için 10-15 dişe dokunur cinsinden... Neyse... Bizim Acun'un, bize sihirli halısı ile dünyayı gezdirdiği "Acun firarda" programının sonuncusuna bakarken, midem bulandı, kahrettim... Bir genç bayanımız, 4.5 aylık bebeğini annesine veya eşinin annesine bırakıp, "Mistik" merakını gidermek adına eşiyle Hindistan'a gitmiş... Gülerek, keyifle Acun'un mikrofonuna bunları söylüyor... Ah ah ah!.. Ah ki ah!.. Dağ gibi çamaşırlarını leğenlerde çitileyip o güzel ellerine nasır davet eden, bulaşıklarını lavabolarda yıkamak zorunda kalan, ütüsünü yaparken binbir zorluk çeken, yemeğini eşine, çocuklarına yetiştirmek adına türlü sihirbazlıklar yapan annelerimiz, eski kadınlarımız 4.5 aylık bebeğini bir an bırakıp tuvalete gitmezdi. Siz şimdi gelin de yuva kurun... Ülke, bu tiplerle ağzına kadar dolu... Erkekler mi? Bırakın yahu, bizim çivimiz çıkmış... Mart kedilerini bilir misiniz? Beşiktaş - Denizlispor maçı sonrası da baktım, Beşiktaşlı yöneticiler hakem Selçuk Dereli'den yakınıp durdular. Doğrusu bu defa pek anlam veremedim. Öyle ya, Beşiktaş'ın ikinci golünden önceki maçın en son pozisyonu Çağdaş'ın, hem de iki eliyle Ersan Martin'i indirip penaltılık hata yapmasıydı... Ama Dereli bunu çalmadı ve çıkan top Ahmet Yıldırım'ın ayağından filelere gitti. Yani büyük ihtimalle 1-1 olacakken, 2-0 oldu. Haaa kırmızı kartlar mı? Tümer gibi açık sözlü bir star bile ekranda bunların doğruluğunu vurguladığına göre, Beşiktaşlı yöneticilerin çıkışı mart kedilerini andırıyor mu? Datcu diye biri! İlie Datcu, 35 defa Rumen Milli Takımı'nda oynadıktan sonra 1969'da F.Bahçe'ye gelmiş ve 7 sezon bu formayı giymişti. Hem de ne giyme... Daha sonra teknik adamlığa başlayan Datcu, beklenildiği veya olması gerektiği gibi F.Bahçe'ye de geldi. Kaleci antrenörü olarak göreve devam ederken, mâlum kişinin, mâlum kişiye olan alerjisi yüzünden gönderildi. Datcu şimdi Beşiktaş'ta... Hem de Lucescu'da da vardı, Del Bosque'de de... Şimdi de Rıza'da... Demek ki, Beşiktaş Datcu'nun değerini anlamış, benimsemiş ve ondan teknik direktör kim olursa olsun, yararlanmayı uygun görmüş... Peki, Datcu sadece eski kaleci, teknik adam mı? Hayır... Romanya üst düzey spor akademisi mezunu, falan, filan... Bravo Beşiktaş! Türkiye Ligi gerçekten 'Süper' mi? Ligimizin tepesinde böyle bir yafta asılı... Yani, kimin kimi nerede, ne zaman yeneceği belli olmayan bir lig... Peki, gerçekten öyle mi? Hani argoda derler ya, "Yürrrüüüü" diye... Aynen öyle işte... Geçen haftaki maçları bir düşünün... G.Saray, bir hiç olduğu ilk yarıdan sonra, bir hiç haline geliveren Rizespor'u yendi. Hemen biraz sonra, Beşiktaş 9 kişi kalmasına rağmen, Denizlispor'u, hem de bu süreçte hiç pozisyon vermeden yendi. Rize ile Denizli'den biri beşinci, diğeri altıncı ya... Hemen ertesi gün, Trabzonspor, sözüm ona ligin yeni rengi ve heyecanı olacak Malatyaspor'u kalbura çevirdi. Ve en son da, F.Bahçe, İstanbulspor'u adeta ezdi. Süper Lig'e bakın... Bu tiyatroya kim son verecek? Şimdi yazacaklarımın bir tanesi, bırakın Batı'da, dünyanın en ücra ve en az gelişmiş ülkelerinde yaşanıyorsa, bir daha yazı yazan, ekranda yorum yapan, adam değildir... Bakın; dün ekranda bir kanalın yorumcusu olarak izlediğiniz teknik adam veya emekli futbolcu - teknik adam, bir gün sonra falanca takımın başında... Falanca takımın başında gördüğümüz bir teknik adam, ertesi gün bir ekranda... Bir kere olsa hadi neyse... Beş kere, on kere, yüz kere... Şimdi de Yılmaz Vural, TRT'den Ankaragücü'ne aktarma oldu. Örnekler kıyamet gibi... Yarın orada işler iyi gitmezse, bilmem hangi kanalda karşımıza çıkacak? Bu ne kepazelik, bu ne rezalet?.. Bu rezalete dur diyecek bir yasa, bir adam, bir kurum ve bir kuruluş yok mudur? Bu ülkenin insanı, bu kepazeliğin kahramanlarını hâlâ izliyorsa, o ülke hasta değil de nedir? Rauf Tamer'in dediği gibi "kuyruğundan çekiverelim" diyorum ama, onca yılı vermişiz, kendimize ayıp ederiz diyorum... Şike Tahkik Komisyonu'nun konsomasyonu! Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir Şike Tahkik Komisyonu kurulmuş... Amacı ve görevini burada tekrar yazmaya gerek yok... Adı üstünde... Ama aynı komisyon, cumartesi günü İnönü Stadı'nın Şeref Tribünü'nde Beşiktaş ve Denizlispor'la haşır neşir olmuş. Aynı ekip, ertesi gün de Şükrü Saracoğlu Stadı'nda arz-ı endam etmiş ve de Sosyal Tesisler'de, bizim Orhan Ayhan'ın deyişiyle, yutmuş... Eh, bu hafta da Ali Sami Yen'e uğramalarını beklemek, sanıyorum hayalcilik olmasa gerek... Şimdi kulüplerle böylesine halvet olan komisyondan ne çıkar? Ne mi ? Civciv ve kuş tabii ki... Yılmaz Özdil Bey; yazık ediyorsunuz! Yılmaz Özdil isimli gazeteci bir arkadaş, Sabah'ın spor sayfasında yazı yazmaya başladı. Bana ne... Ama "Sistem de neymiş, futbolcunun iyisi, yıldızı işi bitirir" gibi bir aldatmacanın, kandırmacanın ve ilerde ağır yaralar açabilecek bir duruşun arkasında bu arkadaş... Ama dostum, sakın ha... Lefter'ler, Can'lar, Metin'ler, Suat'lar, Recep'ler, Cemil'ler, Rıdvan'lar günümüz futbolcularından, hiç kuşkusuz, daha büyük yıldızlardı. Ama sistemleri olmadığından uluslararası alanda tek bir başarılı icraatları olamadı. Turistik kafile gibi gezdirdiğimiz Macaristan'ı ve Dünya Kupası yorgunu Rusya'yı özel maçlarda yenmekten öteye geçemediler. Ama, çok kişinin, çoğunluğuna "Bunlar da futbolcu mu" dediği bir kuşağın iki Avrupa Kupası, bir de dünya üçüncülüğü var... Nasıl mı? Fatih Terim'e sor, Şenol Güneş'e sor, öğren dostum... Aurelio'suz formül! Ben bu akşam F.Bahçe'nin teknik direktörü olsaydım, Aurelio'suz kalmış orta sahamı, Mehmet Yozgatlı, Serkan, Selçuk ve Tuncay'dan kurar, Alex'i bunların önüne, Nobre veya Anelka'yı da onun önüne koyarım... Yok, Daum, futbol kumarı oynamaya devam edecekse, o zaman orta alanı iptâl eder, ne kadar hücumcu varsa hepsini kullanıp, rövanşa sıfır umutla gider. Hani maç yarın ya... Bir de "Çok biliyorsan, sen takım yap" diyor ya bazı okurlar, bazı izleyiciler... İşte onlara ayıp olmasın diye bu kurguyu sunuyorum... Hagi'nin sesi mi kısıldı? Rizespor maçından sonra Hagi'den yeni çıkışlar bekliyordum. Çıt çıkmadı. Şaşırdım. Ama şaşkınlığım kısa sürdü. Çünkü, birileri Hagi'ye, "Şampiyon da olsan, biletin çekmecede hazır" dedi galiba... Ya da Hagi öyle hissetti... Olsun, bazen aba altından sopa göstermek, bıçak sallamaktan, kurşun atmaktan daha etkili, daha korkutucudur. Aykut'un sözleri Türk futbolunun büyük gol ustası ama önce adam gibi adam olan Aykut Kocaman, Trabzonspor maçından sonra acı biberli lâflar etti. Ama aynı Aykut, geçen sezonki Beşiktaş galibiyetinden sonra nereden geldiği meçhul 130 milyarın içinden neden prim almadığını hâlâ açıklamadı. Acaba o konudaki suskunluğu ile "Artık anlayın yahu" mu demek istedi? Yine de Aykut Aykut'tur.