Yapma be Onur!

A -
A +

Yapma be Onur! TSYD Başkanı Onur Belge eski bir futbolcudur. Yani, tezgâhtan geçmiştir. Yani, oynamıştır. Aynı Onur, geçtiğimiz pazar akşamı TRT ekranında, "Hakan Şükür, 1936 model futbol oynamaktadır" da diyebilmiştir. Peki, bu 1936 model, nasıl olmuştur da, uluslararası resmi oyunlarda toplam 86 gol atmıştır? Hem de, sizin modern elemanlarınız gibi sadece Kazakistan'a, Gürcistan'a değil, bu alemde kimi kral biliyorsanız ona atmıştır o golleri... Eh, oynamış olanı da bunu derse, Ersun Yanal'ın günahı ne denmez mi? Peki, sevgili Onur; senin ligindeki diğer son adamlar hangi modelde oynamaktadır? Rüştü, Barcelona'ya rest çekmişmiş! Yahu, şu bizim spor basınının son günleri hakikaten tam Aziz Nesinlik... Geçtiğimiz hafta içinde şöyle bir manşet sallanıyordu spor sayfalarının tepesinde: "Rüştü, Barca'ya rest çekti... Ya birinci kaleci olurum, ya da F.Bahçe'ye giderim..." Yahu beyler; Rüştü, Barca'nın malı değil mi? Barça, git demezse Rüştü'yü bir yere gidebilir mi ? Bunları nasıl yazıyor, çiziyorsunuz ? Sanki, Rüştü, elinde bonservisi ortada dolaşıyor ve önüne gelene posta koyuyor... Siz bir de Rüştü'ye sorsanıza halini, pürmelalini... Beşiktaş'a bravo! Televizyondan duydum, gazeteden okudum... Ne gözlerime, ne de kulaklarına inanabildim. Lyon, Carew için Beşiktaş'a 7.6 milyon euro ödeyecekmiş. Vallahi bravo! Yıldırım Demirören veya Kıvanç Oktay, geçen sezonki transfer yanlışlarının üzerini sırf bu tasarrufları ile örtmüşler, hatta hatta öteye bile geçmişlerdir. Günümüzün çağdaş kulüpçülüğü budur işte... Üç kuruşa alıp, yararlanabildiğin kadar yararlanabileceksin, sonra da katlayıp satacaksın... Haaa yerine kim mi oynar? Onu da Rıza bilecek... Bu tasarruf, Aziz Yıldırım döneminde Baliç, Okocha ve Moldovan'la yapılmış, büyük ihracatı hatırlattı. Burada Yıldırım'ın bu hakkını da teslim edelim. Trabzon'un Brezilyalı kalecisi! Trabzonspor, yine basına göre, Brezilyalı bir kaleci transfer etmiş. Oysa, Lucescu'nun kaptığı Tolga'nın yerine Brezilyalı bir tandem oyuncusu alsalardı daha iyi olmaz mıydı? Sevgili Şenol Güneş, bula bula kaleye Brezilyalı mı buldunuz? Tolga'dan büyük para kazanma politikanız çok yerinde de, ama bu Brezilyalı kaleci işi bana sanki saat 12.00'den sonra düşünülmüş gibi geliyor... Emin Çölaşan da burada! Spor malzemesinin arasına sık sık başka alanlardan alıntılar yapıyoruz... Hele hele bizim meslekten... Geçenlerde, Emin Çölaşan, TMSF'ye çatarak, bir zamanlar Uzan Grubu'nda ücret karşılığı çalışmış, günümüzdeki Genç Parti'nin genel başkan yardımcısına arka çıkmış. TMSF'nin hukuk suçu işlediğini, eline ulaşan belgelere dayanarak savunduğunu yazan Çölaşan, aslında günümüz hükümetine bir yerlerden ateş etsin de, nereden olursa olsun... Bu ülkeye bir kaç TMSF daha sunabilsek, ne Çölaşan'a ihtiyaç kalır, ne de günümüz bukalemunlarına... F.Bahçe kimle ilgileniyor? F.Bahçe'nin yeni sesi Nihat Özdemir Bey, hem de bir kaç defa "Emre'yle ilgileniyoruz" demecini vermişti. Sonra Emre, Newcastle'ı tercih ettiğini açıklayınca, bu defa da kulübün resmi sitesinden "Emre'yle ilgilenmiyoruz" açıklaması gelmişti. Şimdi de, yine Nihat Bey "Nihat'la ilgileniyoruz" diyor... Ya yarın, resmi siteden yine "Nihat'la ilgilenmiyoruz" açıklaması çıkarsa? Acaba birileri Nihat Bey'i mi kovalıyor? Yok yok, öyle peşinden koşarak değil canım... Gözünün içine bakarak, ağzına dikkat kesilerek... F.Bahçe, tarihinde bunu hiç yapmamıştı... Ben onu bir kere daha hatırlatayım da... Ama kime? G.Saray beleş peşinde! Sonunda bu da olacaktı... UEFA Kupası şampiyonu G.Saray, nerede beleş yıldız varsa onun peşinde... Hoş, bu da garanti değil ya... Bizim spor medyası her gün birilerini pişirip pişirip bize sunuyor... Rui Costa, Figo ve en sonunda da Kily Gonzalez... Tabii ki beleşe yıldız almak iyidir de, Ribery gibi bu yıldızlardan on yaş ufak birini kaçırmak neyin nesi? Ben hâlâ Ribery için bankaya yatırılmış bir paranın dekontunu veya Ribery'nin aldığı paranın karşılığında imzaladığı bir makbuzu göremedim. Ama Bülent Tulun dostumuz, yine ekranlarda "Figo ile ilgilenmiyor değiliz ama...." gibi üstü yeşil, içi kırmızı lâflar edip duruyor... Yani karpuz gibi... Eh, tam da mevsimi be! Amma yenir haaaa... FBTV'deki büyük skandal! Çok sevdiğim bir meslektaşım, 23 Haziran Perşembe günü saat 11.00 sularında aradı, "Ağabey, FBTV'yi izliyor musun?" "Hayır" dedim. "Hayrola?" diye de sordum. Cevap inanılmazdı. Aynen şöyle: "Ağabey, şu anda üniversite sınavlarına nasıl hazırlanılmasının gerektiğini içeren program veriliyor..." "Hadi yahu" dedim, "Sınavlar dört gün önceydi, amma da salladın..." Sonra televizyona koştum ve gerçekten de bizim meslektaşın söylediği gibi, dört vatandaş oturmuş, sınavı konuşuyorlar... Hani, biz FBTV'yi eleştirdiğimizde gerek çalışanları, gerekse de fanatikler kızıyor ya... Onlar için yazdım... Amma da iyi yönetiliyordu, içeriden, dışardan... Sonra düşündüm, ben yanılıyordum aslında... Açtım telefonu bizim meslektaşa, verip veriştirdim: "Yahu, ne var yani?.. 2007 yılı 100. yıl ya... İşte o yılki sınavlar için konuşuyorlar. Sen de amma kötü niyetlisin..." Savaş ay, aman haaaa! Savaş Ay kardeşim, geçtiğimiz hafta içinde, bir yarışmanın patronajlığını üslenmiş bugünkü Tercüman'lardan Dünden-Bugüne olanı için yazmış... Bugünkü sahip ve yöneticilerini de eski Tercüman'ın sahibi rahmetli patronum Kemal Ilıcak'la neredeyse gazetecilik kulvarında bir tutmuş. Yapma Savaş! Ayıp olur meslek adına... Tamam Kemal Bey'in eski eşi ve oğlu olabilirler ama, hele hele gazetecilik ve patronlukta ayağına su dökebilirler mi? Kısa bir süre için o günlerin dev gazetesinde sen de çalışmışsın... Ben hatırlamıyorum... Ama ben 21 sene çalıştım... Sen gel bana inan dostum! Bravo Reha Muhtar! Ekrandaki forsu düştükten sonra Beşiktaş yöneticiliğine soyunup o makamı kısa bir süre kullanıp dirilen Reha Muhtar, Beşiktaş için harika bir formül bulmuş. Diyor ki: "Carew'den gelen parayla Nihat'ı geri alın, yanına da Ersen Martin'i koyun." Ben bu kafayı Serdar Bilgili gittikten sonra oluşan yönetimden hatırlıyorum. Acaba Beşiktaşlılar da bu kafayla geçen sezonu hatırlayabilecekler mi? Haber doğruysa eyvah! Dün sabahki gazetelerde Türk futbolunun geleceğini iyiden iyiye uçurumun kenarına taşıyacak minik bir haber vardı. F.Bahçe Başkanı, Başbakan'ı makamında ziyaret edip havuz sistemi ile ilgili görüş ve dileklerini iletmiş. Haber doğru ise yandık. Çünkü ben 1992'den bu yana Başbakanlar'ın, siyasilerin futbolun içine kafalarını ve ellerini soktuklarını bilmiyor ve hatırlamıyordum. 3813 sayılı yasayla futbol kendi genel kuruluna teslim edilmişti. Umarım ve dilerim ki, F.Bahçe Başkanı, Sayın Başbakan'la başka şeyler konuşmuş olsun. Alex'i kim sakatladı? F.Bahçe'yi geçen sezon, hem de yürüyerek, attığı ve attırdığı gollerle şampiyon yapan Alex'in kasığında yırtık tespit edildi. Hatta geçen hafta medyada, Brezilyalı futbolcunun ciddi bir ameliyat bile geçireceği haberleri yer aldı. Sonra, Alex, ameliyat haberlerinin asılsız olduğunu ama, dişlerinin tedavisi için gecikeceğini açıkladı. Bu beni ilgilendirmez. Ama Alex'i, hem de en ciddi yer olan kasığından kim sakatladı? Bu önemli işte... Konyaspor'la oynanan son maçta, Alex, bir topu, yanında rakip olmadan kullandıktan sonra kasığını tutarak oyundan çıktı... Evet, Alex'i, daha son maç oynanmadan takımın gece kulüplerinde sabahlamasına izin veren ve bu yüzden idman yapmadan, yıpranmış biçimde maça çıkaran yönetim ve onun dümen suyundaki teknik direktörün otorite zaafı sakatlamıştır. Kanal D'ye maç vermek hiç uymuyor! Kanal D, sanırım ve de eminim ki, büyük paralar vererek maç yayın hakkı alıyor. Alıyor da ne oluyor ? Ekran başındakileri çıldırtıyor. Maçı anlatan spiker, oyuncunun hakemi aldattığını öne sürüp, şimdi kart görecek diyor ama, hakemin işaretlerinin bir penaltı kararının anlatılışı olduğunu sezemiyor. Kornere aut, taca korner falan... Hadi bütün bunlardan vazgeçtik. Çünkü, onca masrafa üç kuruş daha ekleyip, spikeri maçın oynandığı ülkeye göndermiyorlar... Ama aynı spiker, yayın hakkı ellerinde olan maçların sonucunda kimin kiminle yarı finalde eşleştiğini, hem de üç defa, üstüne basa basa yanlış söylerse, bu olmaz işte... Futbola aklı yatmayanlara... Bazı televizyonlar ve bazı gazeteler hâlâ inatla sporu, özellikle de onun içindeki lokomotif olan futbolu göz ardı ediyorlar. Pazar günkü reyting ölçümlerine baktım, Meksika - Arjantin maçı her iki kulvarda da dördüncü olmuş, yani ekranda ne Brezilyalı sihirbazlar, ne de Avrupa'nın çuvalla dolar eden adamları vardı. Meksika'da sadece tek lejyoner bulunuyordu. Futbol yayınlarına sırtını çevirmiş özellikle televizyon yöneticilerine duyurulur. Fatih hoca, Danimarka maçı nerede? Terim hocaya bir kere hayırlı olsun dedikten sonra, Danimarka maçını nerede oynamak istediğini merak ediyorum. Bu maç bizim için final... Bundan önceki bazı finallerde olduğu gibi - örneğin İngiltere maçı- Danimarka'yı sakın İstanbul, Ankara ve İzmir'e getirmeyin... Ne güzel olur, Gaziantep, Trabzon ve Bursa falan... Adamların şöyle biraz maç öncesi canları sıkılsın, yolları uzasın... Merakla kararını bekliyorum hocam!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.