Yaşşa be Alaattin

A -
A +

Yaşşa be Alaattin Bazen öyle olur; Allah söyletir... Bizim, Fenerbahçe başkanlarının ajansı gibi yazan Alaattin Metin, geçen haftaki köşesinde uzunca bir yazıda, sözüm ona spor yazarlarını eleştirip, yol da göstermiş. Şöyle demiş: "Yönetici, sporcu ve medya ilişkileri yozlaşmış. Bundan kurtulmak gerekir..." Vallahi Alaattin'in aynası amma da net gösteriyormuş. Hakan Şükür'ün orada ne işi var? Geçtiğimiz hafta içinde, dünyadaki faal forvetler arasında yapılan değerlendirmeden çıkan bir "En golcüler klasmanı" açıklandı. Bizim Hakan Şükür, onca yıldız dururken, 11. sıraya yerleşmiş. Acaba bu ülkede Hakan Şükür karşıtları bu klasmanı protesto eden bir yazı yazdılar mı? Demek ki, Hakan Şükür gollerini sadece rakip kalelere atmamış(!)... Necip Kapanlı orada olunca Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçı, üçüncü periyodun sonlarına doğru, salona küfür yağınca hakemler, emniyet güçlerinden seyircinin salon dışına çıkartılmasını istedi. Öyle de oldu ve maç seyircisiz tamamlandı. İşte size, spordaki şiddeti önleme yasasından önce yasa... Bu yasa kim mi? Ankara'dan bu maça gözlemci olarak geldiğini sandığım eski FİBA hakemi Necip Kapanlı'dır. Necip'i çok iyi tanırım. Uzun bir süre Tercüman'da omuz omuza savaştık. Şimdiki Akşam Gazetesi'nin spor sayfasını kurduk. Sonra ikimiz de, giderek yozlaşan mesleğin mutfağından çıktık. Necip, bu ülkede şiddete, teröre, yönetici kepazeliğine, sporcu küstahlığına karşı en dik durmuş spor adamıdır. O gün de, çekiliriz falan gibi tehditler savrulmuş, bazı yöneticiler tarafından... Keşke deneselerdi. Necip de, Ankara'ya biraz daha erken dönerdi. F.Bahçe-G.Saray işbirliği Yok yok, sakın ola ki, iki ezeli rakip aynı iş için kolkola girdiler sanmayın! Peki bu işbirliği nedir? Şudur; Her ikisi de, Antalya'daki maçlarda 4-2-3-1 oynadılar. Yani dörtlü savunma, önünde çift ön libero, üçlü bir ileri orta alan ve uçta tek hücum elemanı... Bunu Lucescu Galatasaray'daki ilk sezonunda Jardel'in presten yoksun oluşu sebebiyle uygulatmıştı. Bence her iki takım için de en uygun saha düzeni... Bakalım devam edecekler mi? Nazlı Ilıcak uykuda mı? Rahmetli eski patronum, hakiki Tercüman'ın sahibi Kemal Ilıcak'ın eski eşi sayın Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer ağabeyin dönüşünü yazmış. Okumadım ama, okudular. Yazısında, Rauf Tamer ve bazı yazarların o günlerdeki Tercüman'ın lokomotifleri olduklarına değinmiş... Nazlı Hanım; anlaşılan siz o günlerde uykuda geziyormuşsunuz. Necmi Tanyolaç ustam Tercüman'ı 150 tane satarken alıp, 350 bin tiraja ulaştırmıştı. Tercüman arkasından, yani spor sayfasından okunan gazete olarak elden ele dolaşıyordu. Ne lokomotifi? Bir lokomotif varsa, o da spor sayfası idi. Öyle olmasaydı, rahmetli eşiniz, patronum Necmi Tanyolaç'a "Kral" der miydi? Öyle olmasaydı, patronum "Spor bir dükalıktır..." der miydi? Salı toplantılarında, spora sulanmak isteyenlere, "Oranın dokunulmazlığı var. İşinize bakın" der miydi? Peki, Necmi Tanyolaç ve sonra da ekibi Tercüman'dan gittiğinde, neden tiraj 30 binlere düştü? O günlerda şimdi biryerlere koyamadığınız yazarların büyük bir kısmı hâlâ yazıyordu... Acaba bunu hiç araştırdınız mı? Kimi alırsanız, alın... Bizi ilgilendirmez. Dükkan sizin... Ama ünlü yazar ve de eski bir milletvekili olarak herkesin hakkını vermek zorundasınız. Yani, çok savunduğunuz dürüstlük, ilkeli davranmaya özen lütfen! Ziya'nın istifası Hatırlarsanız, Ziya Doğan'ın Malatya'dan ayrılışına bir anlam verilmemiş, hele hele bir gün sonra Konyaspor'la anlaşmasına hiç anlam verememiştim. Demiştim ki, "Ziya, galiba bir süre dinlenecek..." İşte sonuç! Ziya, Konya'yı bana göre başlamadan bıraktı... Kendi kendini harcamak diye buna denmez mi? Altan Tanrıkulu bunu oku! Kadıköy Beşiktaşlılar Derneği'nin en önemli isimlerinden diş hekimi dostum Oktay'la sık sık Kadıköy'deki Fehmi Lokantası'nda buluşuruz. Geçenlerde yine atıştırıyoduk. Baktım ki, Oktay kızgın, hatta öfkeli... Onu bu atmosferde görmeye pek alışık değiliz. "Nedir" dedim... Aynen şöyle anlattı: "Dostum; bu sizin basında hiç mi dürüst, ilkeli, yazdığının arkasında duran, sayfasında çıkan haberi savunacak müdür kalmadı? Bizim başkan Bilgili'nin bir kanaldaki uzun açıklamalarını dinledim. Ertesi gün Sabah'a baktım, dudaklarım uçukladı. Güya bizim başkan, Galatasaray'da kadro dışı kalanlara gelin demiş... Yahu, ben diş hekimiyim. Kulaklarım da iyi duyar... Bizim başkan böyle bir tek kelime bile söylemedi. Öfkelendim, gazeteyi aradım. Hem de isim, adres, telefon vererek... Spor müdürü Altan beyi istedim. Yok dediler. Yerine biri konuştu, tabii ben de fazla muhatap almadım. Bunlar nasıl insan, nasıl gazeteci, bunları nasıl müdür yapıyorlar? Haber yalan... Hem de 70 milyonun huzurunda bir yalan... Çık, en azından benimle tartış değil mi? Ne gezer?..." Baktım Oktay burnundan soluyor. Haksız da değil... Ben de o programı izledim. Serdar başkan öyle bir tek kelime bile etmedi... Ama dedik ya, bizim meslek bitti. Yazdığım gazete diye değil ama Sadık Söztutan, soyadıyla eşdeğer, ilkeli tek müdür olarak kaldı... İşte Fatih Terim'in aslı! Fatih Terim hoca, geçtiğimiz Pazar akşamı bir televizyon kanalına Antalya'dan canlı konuk oldu. Yaklaşık bir saaten fazla, sözüm ona Terim Hoca'yı terleteceğini sananlar, görüntüde değil içten içten çok terlediler. Terim Hoca ise rahatlığı ile görüntüde terlemişti. Neyse... Biz gelelim meselenin içeriğine... Fatih hocamı, diyelim ki son bir yılda, hiç bu kadar rahat görmedim. Verdiği cevaplar, yaptığı yorumlarla beni, içinde dört sezonu Galatasaray'da, iki sezonu İtalya'da olmak üzere best sellers dönemine taşıdı... Hoş geldin hocam! Yeniden bir bahse girmek üzere hazırlanıyorum, haberin olsun! Hangi bahse mi? Onu sen de, o bahis günlerinde bana karşı olanlar da çok iyi bilirler... Rüştü için gelin güvey meselesi... Yahu, şu bizim medyaya şaşmamak mümkün değil... Her televizyon Rüştü'yle telefon bağlantısı yapıp, "Fenerbahçe, sana kapısının açık olduğunu söylüyor. Sen nen düşünüyorsun" diye soruyor. Arkadaşlar; kapının açık olduğunu nereden biliyorsunuz? Ben de diyorum ki, bundan sonra Rüştü, Fenerbahçe'ye ancak jubile maçına gelebilir. O bile pek garanti değil... Bu mu FIFA kokartlı olacak? Bülent Yavuz dostumuzun yeni FIFA oyuncağı Bülent Demirlek, daha ilk maçta taşıdığı kokartın kendine ağır geleceğini gösterdi. Ne penaltıydı ama? Ardından da ne kırmızı karttı? Aynı çocuk, geçen sezonki Galatasaray-Adanaspor maçında burnunun dibindeki Adanaspor penaltısını çalmadığından ezik kalmış ki, şimdi 40 metreden penaltı çalıyor. Bu da yetmiyormuş gibi, bir de kırmızı kartla takım doğruyor. Aman Bülent Yavuz kardeş dikkat! İş, iyi başlamadı... Nobre işe yarayacak gibi... Fenerbahçe'nin yeni Brezilyalısı Nobre, öyle çok ahım şahım bir oyuncu değil ama, ucuz maliyetinin birkaç katından fazla yarar sağlayabilir. Devamlı hareket halinde... Her topa vücudunun bir tarafını uzatıyor. Mücadeleyi seviyor... Yani topu seven, topa çok iyi hükmeden tipik Brezilyalı değil... Hooijdonk'un en öndeki işlevini yüklenebilecek. İlk resmi müsabaka bu izlenimi verdi. İşte önemli olan, ucuza alıp büyük fayda sağlamak... Yani Ortega'nın tam tersi... Kullanılan insanlar! Benim mesleğim, belki de bu ülkenin en kahırlı olanıdır. Ne bayramı vardır, ne tatili, ne de saatle belirlenmiş mesai düzeni... Hele hele Güneş Gazetesi 1982'de çıkmazdan önce, Türkiye'de gazeteci para da kazanmazdı. Bu olaydan sonra cepler biraz para gördü. Ardından da özel televizyonlar bu trendi yükseltti. Ama gazeteci her devirde, her müessesede değil ama, öyle veya böyle emeğinin karşılığı olan maaşını almakta güçlük çekti. Biraz varlıklı olanlar evini, arabasını, orta halliler eşinin bileziklerini, evdeki antikayı sattılar. En alt sınırda olanlar da eş, dosttan borçla geçindiler. Ama hiçbir dönemde, benim hiçbir meslektaşım maaşını alamadığı için kendini kullandırtmadı. Ya da, o maaşları ödeyemeyenler benim meslektaşlarımı kullanmayı akıllarından bile geçirmediler. Bunu neden yazdım? Önceki akşam bir kanalda, sayılarını bilmem ama, bana kullanılmış gibi gelen meslektaşlarım için üzüldüm. Yargılanan onca tutuklu, firari, onca ünlü dururken, hesap neden devletten sordurulur ki? Peki, faturayı ödeyecek halk kime soru soracak? Serdar Bilgili'ye tam not Bir televizyon kanalı üç büyüklerin başkanlarını sırayla ekrana çıkarıp, kamuoyuna geniş bilgi aktarmaya çalıştı. Hoş, Fenerbahçe başkanınınki biraz monolog idi, ama hadi neyse... Tabii, bu ülkede futbola gönül vermiş bütün meraklılar üç başkan arasında hemen bir klasman yaptılar. Duyduklarıma, anlatılanlara göre Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili tam not almış. Bunu ezeli rakiplerinin taraftarları, hatta kongre üyelerinden de duydum. Ben kaç mı verdim? Tabii ki, on üzerinden on... Balık baştan kokar diye boşuna dememişler. Hele hele Lucescu'yu bir tarif edişi vardı ki, tam anlamıyla ders niteliğinde idi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.