Kore - Japonya ortak yapımı Dünya Kupası'nın ilk tur oyunları sırasında bir yazı yazmış ve şu endişemi dile getirmiştim: "Bu Milli Takım'ın devamı, yani yenilenme süreci sıkıntılarla geçebilir. Çünkü Ümit Milli Takımı'nın ne oyun anlayışı, ne de kadro yapısı umut vericidir..." Aradan 7-8 ay geçti. Yani ümit takımı, yanılmıyorsam, Dünya Kupası'ndan kısa bir süre önce eskiyen nüfus kağıdı sebebiyle yenilendi. Yani yeni bir kuşak karşımıza çıkacaktı. Bu nedenle de dünya üçüncülerinin yanı sıra hatta hatta daha da dikkat kesildim Raşit'in yeni takımına... Özel maçlar, grup eleme maçları peş peşe geldi. Ben artık ümit takımını Uzakdoğu fatihleri kadar ezbere dizebiliyorum kafamda; Volkan - İbrahim, Suat, Servet - Fatih, Kemal, Selçuk, İbrahim - Okan, Hüseyin, Tuncay... Sonradan son maçta Serdar ve Sinan da girdi. Müthiş oynadılar son maçlarda... Alanı daralttılar, rakibe top kullanma, kalemize yüzünü dönme şansı hemen hemen hiç bırakmadılar... Kazandıkları topları, savunma elemanları dahil, her ayağa veya dengeli biçimde koşu yoluna bıraktılar. Özellikle savunma elemanlarının teknik kapasitesi ve oyunu görme, yönlendirme artıları beni şaşırttı. Bu, dün İtalya maçında olmadı. 7-8 aydır devam ediyor. Takımı şöyle kısa bir analizden geçireyim. Önce oyuna sonradan giren Serdar diye bir genç, yarının Okan Buruk izlerini taşıyor. Sinan mâlum; Beşiktaş ve G.Saray'ın gündemine çoktan oturmuş... Hollandalı çocuklar Fatih ve Suat savunma elemanları olmalarına rağmen parmak ısırtacak kadar yüksek bir teknik kapasiteye sahipler. Üstüne üstelik oyun teknikleri de çok çok iyi... Boş top, yani serseri mayın gönderme düşünceleri hiç mi hiç yok... Servet, hantal gibi görünen fizik yapısına rağmen fuleli, deparlı ve çok dikkatli... İbrahimler'den ortada oynayan çok canlı ve diri, kenarda oynayan kurnaz mı kurnaz... Selçuk ön libero şaheseri... Kemal, çağdaş bir orta alan oyuncusunun bütün özelliklerini taşıyor. Okan'ın yeni yeri rakibinin canını tam anlamıyla yakıcı... Tuncay, maç maç bilgi zengini oluyor ve dinamizmini olumlu işlerle brileştiriyor. Hüseyin, çok teknik bir ileri uç oyuncusu. Kuvvetini ve deneyimini arttırdığında daha tehlikeli olacak. İşte bu çocuklar ferdi özelliklerinin yanı sıra çok da iyi bir takım oyunu kurabiliyorlar. Önemli olan da bu... Peki, ya sistem? 3-4-3'ün çeşitlemelerini görüyoruz. Burada bir handikapa yakalanabilir miyiz? O da şu; A takımı dörtlü savunma ile oynuyor. Bunu da artık yuttu. Brezilya'sından, İtalya'sına kadar, karşısına kim nerede gelirse gelsin, sistemini değiştirmeden oynuyor ve de parmak ısırttırıyor. Burada hemen Şenol'a bir aferin daha göndermekte gecikmeyelim... Gerçi ülkenin baykuş münekkitlerine ayıp ediyorum ama.. Şimdi ümitlerden büyüklere aktarma zamanı giderek yaklaşmaktadır. Son İtalya maçından Tuncay ve İbrahim'le bunu yaşadık. Korkum o ki, sistem kargaşasına yakalanan oyuncu olmasın. Çünkü biz bu yüzden çok kuşakları heba ettik... Raşit hoca ile Şenol hoca arasındaki koordinasyonun iyi işlediğini de biliyorum. Daha doğru bir bakışla; Beylerbeyi'nde ülke futbolunun geleceğini garanti altına alan çalışmalar yapıldığını da biliyorum. Sessiz ve sedasız, hatta reklamsız yürütülen bu çalışmalar, özellikle de Türkiye dışında yaşayan Türkler'in milli kadrolarla kazandırılması gerçekten de takdir edilecek uygulamaların başında gelmektedir. Yazıyı fazla uzatmadan, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'u çalışmaların ve onların hazırlayıp sunanların arkasında aslanlar gibi durmasından dolayı kutlayarak, noktalıyorum. Birilerine ayıp oldu ama ne yapalım yani, görünen köy de kılavuz istemiyor ki...