Şu Zico'nun, teknik direktörlüğü ile ilgili "Açık ve net itiraflarına" bayılıyorum... Geçen sezon NTV'de "Beni önemli hocalarla kıyaslamayın. Ben daha üç yıllık teknik direktörüm" demişti. O günlerden bu günlere, gerçekten de Fenerbahçe eşofmanı içinde kariyer yapmaya başladı. Yani öğreniyor... En son da şöyle konuşmuş, "Ben, ders alırım. Okuduklarımdan, duyduklarımdan çok şey çıkardım. Doğru yolları buldum..." Yani başkaları gibi, "Ders almam, ders veririm" gibi yanlış bir yolda değil en azından... Peki, kanıt mı? İşte Semih... Haaa, Bünyamin Gezer, Manisa'da Kezman'ı yollamasaydı, her şeye rağmen, ders almaya devam eder miydi? Bakın işte o belli değil... Çünkü Aurelio'yu da, milli takıma çağrıldığında dört-beş maç kesmişti. Ama yine de ders almayı bilmek fazilettir. > Hıncal Uluç'un büyük gafı! Hıncal Uluç Ağabey -öyle demeyince kızıyor- tutmuş Hasan Şaş'ı müthiş sol ayaklı bir oyuncu yapmış... Sabah'taki perşembe köşesinde, hem de neredeyse yarım sayfa boyutundaki yazısında... Belli ki ya futboldan anlamıyor, ya da anladığını sanıp ters bakıyor ... Ya da hiç ayağını topa sürmemiş... Peki, gerçek ne? Hasan Şaş, dibine kadar kesin ve net biçimde sağ ayaklı bir oyuncudur... Tabii ki, yeri geldiğinde, ya da mecbur kaldığında sol ayağıyla da topa vuruyor... Ama bana Sevgili Uluç Ağabey, Hasan'ın sol ayağıyla beş metre top sürdüğünü ispatlasın, yazdıklarımı huzurunda yerim... Ama banttan yayında ve kapalı devre yazarlıkta ne yazsan gidiyor... > Demirören çoktan gitti de... Beşiktaş taraftarı, Liverpool maçındaki şaheseri maç maç parçalamaya, kaybetmeye, yok etmeye devam ediyor... Son Sivasspor maçında, takımı maçı kazanmaya yöneltmek, zorlamak, taşımak yerine tuttu, maçı kaybettirmek için sloganlarla elinden geleni yaptı. "Başkan Demirören gitsin..." Yahu, zaten gitti, sizin haberiniz yok... "Sinan Engin gitsin..." Yahu, o da gitti, sizin haberiniz yok... Ama Beşiktaş takımı hâlâ direnmeye çalışıyordu, bunun da siz farkında olmadınız. Eeee, Ertuğrul Sağlam mı tek başına çıkıp oynayacak? Anlamadığım şu: "Siz Beşiktaş takımının veya kulübünün taraftarı mısınız, yoksa işiniz şahıslarla mı?" Bakın en sonunda Sinan'ı da haklı çıkardınız. Dedi ki; "Maçı kazanalım, sonra isterseniz stadı yakın..." Hadi bakalım, buradan yakın! > Yapma be Neslihan! Neslihan kızımız, ülkenin Avrupa arenasına sunabildiği bayan sporcuların, belki de en istikrarlısı, en kalitelisi... Ama gelin görün ki, ülkenin bayan voleybolundaki en önemli sınavlarından biri öncesi hamile olduğu ortaya çıktı. Ve de Tenerife ile yaptığı sözleşmede de, her bayan için en büyük mutluluk olan annelik için iki yıl için de "Olmayacak" sözü vermiş... Oldu mu Neslihan? Ve tabii ki sayın eşi... Olmadı tabii ki... Ama kızlar harika maçlar çıkararak bu kara oluşumun üzerini kapattılar... Dün Süreyya, bugün Neslihan... Allah diğerlerini korusun! > Kanoute nereli? Geçtiğimiz cumartesi günkü Sabah'ın spor sayfasında, İspanya'da oynayan ünlü uç oyuncusu Kanoute ile ilgili bir haber vardı. Merakla okudum. Çünkü Fenerbahçe'nin bu oyuncunun işini bitirmek üzere olduğu yazılıyordu. Haberin içinde Kanoute'nin Fransız futbolcu, ama künyesinde ise Malili olduğu yazılıydı. Şimdi sormak gerekmez mi, acaba doğrusu hangisi diye... > Markus Merk'ten ders! Alman hakem Markus Merk, Liverpool-Beşiktaş maçının uzatma dakikalarını "Dört" olarak göstermiş olmasına rağmen, 90.01'de düdüğü çalıp, topu aldı ve maçı bitirdi. İşte usta hakemlik! Sahadaki facianın devamına izin vermedi... Peki, bizim hakemlerden biri olsaydı, bazıları hariç, ne yapardı? Köküne kadar oynatır ve de övünürdü... Ama futbolun da bir felsefesi, bir ruhu olduğunu bilmek gerekir... Bravo Herr Merk! > Yıldıray'ın sihirli vuruşu! Yıldıray Baştürk, Bayern'e öyle bir gol attı ki... Vay ki vay! Yandan gelen topa, hareket halindeyken ve o kadar uzaktan yapılan bu vuruş, çok ekstra bir vuruştur. Herkes yapamaz... Solundan gelen topu, önce sağ ayanın içiyle tararken, ardından da ayağının üstünden sıyırtarak vurmak... İşte vuruş bu... Nerede kaldı gençlik günlerimiz? Rahmetli Haldun'la her gün, kendimize tarz bir şeyler üretmeye çalışırdık... Bu vuruş da onlardan biriydi... > Beşiktaş'ı kimler yaktı? Beşiktaş'ın düştüğü son durum, tamamen spor medyasının eseridir... Tuttular, Livepool galibiyeti sonrası, harika futboldan söz ettiler... Kimler mi? Televizyon kanallarından bantları alın ve görün... Gazete arşivlerine girip bakın... Ama bu satırların yazarı, o geceden söz edip, yazarken, sadece ve sadece taraftarı konu etmişti... Çünkü o gece Beşiktaş takımı müthiş bir fiziki direniş göstermeye çalışmış ama, futbol notu, toplam on dakika hariç, hiç yükselmemişti. Ve de o direniş takımın bir aylık deposunu boşaltmıştı. Pozisyonları alt alta koyup toplarsanız, yine 7-3'lük bir yenilginin karşısında kalınacaktı. Yani, Beşiktaş'ı, Beşiktaş medyası yakmıştır. > G.Saray'ı nasıl bildim? Gerek ekranlardan, gerekse de Radyo Spor'daki çarşamba programımda, Galatasaray'ın, Helsingborg'a kaybedebileceğini, hatta gruptan çıkamayabileceğini söyleyen, belki de ülkedeki tek, spor yazarı idim. Başıma da geldi... Bunu nasıl mı bildim? Galatasaray, çift santrfor, tek ön libero ile oynuyordu. Orta alanının kenarındaki oyuncularla, santrfor arkası oyuncusu, içeriye girmeyi sevmiyorlardı. Bu durumda da ön libero tek başına dört kişi ile savaşmak zorunda kalıyordu. Gaziantepspor maçından sonra bu köşede şunları yazmıştım: "Song'la Servet 40 sene önce oynasalardı, Kalli'nin ümüğünü sıkarlardı..." Eh, Helsingborg da, dünyada dikine en çabuk kontratağa çıkan ülke İsveç'in temsilcisi olduğunu göre... > Semih, Selçuk Yula ve Mehmet Topuz! Fenerbahçe'nin yılmaz savunucusu ki, çok doğaldır (!), Selçuk Yula, gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum, FBTV'deki bir programda, "Semih, son on beş dakikanın oyuncusu... Doksan dakika oynayacak futbol değil" demişlerdi. Aynı Selçuk Yula, Kayseri maçından sonra da, "Mehmet Topuz'u almayın... Çünkü olmayan elle oynamayı hakeme çaldırdı" diye yazmaz mı? Haydaaa! Peki, aynı Yula, kümede kalıp kalmama savaşı veren takımını son maçta bırakan Ali Bilgin alınırken, bir şeyler dedi mi? Az kalsın unutuyordum; Mustafa Denizli, PSV maçını yorumlarken, "Kezman... Kezman..." diye ağlamadı mı? Rıdvan, düne kadar Semih'le ilgili tek satır yazdı mı? Hadi oradan siz de, ünlü yorumcular! > Kalli'nin yeni yüzü! Bu çağda orta alanını bir tek oyuncusunun omuzlarına yükleyip, önce savunmasını çökerten, sonra da rakipler karşısında ezilmeye yol açan Kalli, Gençlerbirliği maçında tek uç adamı ve önden destekli tek liberoya geçti. Acaba yaşlı kurdun kafasını kim kemirdi? 20-25 maçlık düzen değiştiğine göre... > Bahane hazır! Fenerbahçe yenilince, yine malum kişiler çıkıp hakemi ve federasyonu suçladılar... Bu, alışılmış ve de en kolay yoldu. Kayserisporluların Gökhan Gönül'ü sakatladıklarından da söz ettiler... Vay be! Çocuk maçtan önce ısınırken sakatlandı... Bu biiir. İkincisi de, üzerine kendi kalecileri Volkan düştü. Ya "Biz neler oluyor, biliyoruz" demeci? Eh biliyorsanız, açıklayın da biz de öğrenelim... Yoksa bu bir iftiradır... Ama helal olsun, maçın gündüz saatinde oynanmış olduğunu öne sürmediler ya...