Yok yok sakın ABD'nin, Saddam'ın elinde bulunduğunu iddia ettiği kimyasal silah formülü falan sanmayın. Bu Zizu, Real Madrid'in Cezayir asıllı ünlü Fransız futbolcusu Zinedine Zidane'nın futbolca ismidir. Yani, futbol arkadaşları, takımdaşları Zidane'a bu ismi takmışlardır. Öyle çağırırlar... Zizu, FIFA ve UEFA ücretli teknik danışmanlarının -ki bunların içinde Türk futbolseverinin yakından tanıdığı veya aşina olduğu Josef Venglos gibi isimler de vardır- raporuna göre "Asrın futbolcusudur." Yani bütün zamanların en dört dörtlük futbolcusu Zidane'dır. Peki, sence de öyle midir, derseniz; hiç düşünmeden evet derim... Bakın Zidane'ı, Pele'den, Cruyff'dan, Maradona'dan, daha kim varsa yıldız olarak bilinen ve tanınan, hepsinden ayıran çağdaş özellikleri sıralayacağım. Bugüne kadar dünya futbol haritası üzerinde hiçbir yıldız futbolcu Zidane kadar oyun alanının tamamını kullanmamıştır. Zidane kadar takımının her türlü aksiyonuna katılımcı olmamıştır. Bunlar; savunmaya yardım, top kendi takımındayken bir saniye bile hareketsiz kalmama, sürekli kendini gösterme, top rakipteyken çalınması mesaisinde hep var olma, top kendi takımındayken bütün hücum aksiyonlarının veya aktif dinlemelerin içinde bulunma, özetle takımının en acemisi, en az şöhretli olanından daha fazla koşma, efor harcama, maçın her saniyesini yaşama... Zidane'la ilgili bir yazı daha yazmıştım. Bu yüzden, başlığa (2) rakamını koydum. Zidane, yukarıdaki bir yıldızda rastlanmamış özelliklerinin yanısıra pas dağıtım işinde de çok hassas, çok seçicidir. Yani etkili olarak devam ettirilmeyecek bir pasın kontağını açmaz. Yani toptan kurtulma eyyamını hiç göstermez. Pas verecek ve onu etkili kullanacak arkadaş bulamazsa topu saklar. Niye bu ikinci yazıyı yazdım. Ülke futbolcusu, çağın asrın futbolcusu nasıl olunur öğrensin diye... Yoksa öyle on maçta bir gol atmak, kırk yılda bir gollük pas vermek, yani bir iki maçlık kesik kesik görüntüler hiçbir şekilde Zidane'ın açtığı yola girmek anlamını taşımaz. Konuyu en son Hakan Şükür'e getireceğim. Öteden beri iddia ettim durdum: "Hakan'ın bu ülkede alternatifi yok" diye... Ve de arayın, bulun, çıkarın diye yalvardım durdum... Ama bu ülkenin futbol otoritesi diye geçinenler, İlhan'ı, Oktay', Ümit Karan'ı, hatta hatta Denizlisporlu Mustafa Özkan'ı bile göklere çıkarıp, Hakan'a rakip yaptılar. Tamam, bu arkadaşlar da iş yapar, yapıyorlar da ama bizim aradığımız Zidane'dır. Yani, benzeri bulunmayana en yakınını aramaktır. Hakan Şükür'ün bütün bu saydığımız, hatta unuttuklarımız yanına bile yaklaşamaz. Neden mi? Hangi uç adamımız, kalesine yöneltilen bütün ölü toplara gelir ki? Hangi uç adamımız, takımı pres yediğinde havalandırılan uçurtmaların peşine takılır, ya alır ya da aldırtmaz? Hangi uç adamımız, orta sahasına Hakan kadar duvar olur? Sadece bu mesailer, Hakan'ın diğer arkadaşlarından her defasında bir maç daha fazla koştuğunu gösterir. Hangisinde egoizm ışıkları yoktur ki? Ama Hakan'da hiç yoktur. Hatta olmadığı için de eleştirilir. Hakan'ın bu yerli örneklerin yanısıra Batı dünyasında da benzeri bir hayli azdır. Ne demiştik; Hakan sağken, sakat ve cezalı değilse, milli takımda da kulüp takımında da vazgeçilmez adamdır. Aptal İnter ve Parma, şimdilerde B.Rowers maçlarını acaba izliyor mudur? Hele hele, elinde bonservisi ile daha üç beş ay önce Türkiye'de dolaşan Hakan Şükür'ün farkında olmayanlar, acaba şimdi kafalarını hangi taşlara vuruyorlardır? Zidane ve Hakan Şükür... Ben onları izliyorum. Size de tavsiye ederim.