
> Şaban Yılmaz
Alan seçimi, lise öğrencisinin en önemli durağıdır. Bu durağın adresi, lise birinci sınıfın sonudur. Lise hayatına başarıyla devam etmek isteyen her öğrenci, bu kararı isabetli şekilde vermelidir. Peki, doğru adresi arayan liselinin yanında duranlar nelere dikkat etmeli, nasıl bir tutum sergilemeli, çocuklarına nasıl yardımcı olmalıdır?
Bazı sorular sorarak başlayabiliriz.
"Çocuğum alan seçerken ben ne yapabilirim", "Çocuğumun ilgi ve yeteneklerini nasıl belirlerim?", "Çocuğuma uygun meslek grupları nelerdir?", "Bu süreçte çocuğuma nasıl destek olabilirim?"
ANNE-BABAYA MESAJLAR
* Çocuğunuzu bebekliğinden beri büyüten siz olduğunuza göre onun neye ilgi duyduğunu ve nelere yeteneği olduğunu da siz bilirsiniz. Çocukluğunda hangi oyunları oynamaktan hoşlanırdı? Bu soru bile fikir vermek için yeterlidir. Çocuğunuzun ders başarısını, ilgi ve yeteneklerini, serbest zamanlarda ne tür etkinliklerde bulunduğunu gözlemleyin. Bunlarla, seçmeyi düşündüğü alan ve meslekler arasında bağlantı kurun.
* Gönlümüzde yatan mesleği çocuğumuza dikte etmeyelim. Sorulduğunda fikrimizi söyleyelim. Yapmak istediğimiz şey, iyi niyetli de olsa ergenlik döneminde geri tepebilir.
* Çocuğumuzun alanlara kaynaklık eden derslerdeki başarısı çok önemlidir. Çünkü bu dersler, seçmeyi düşündüğü alanda daha geniş olarak okutulacaktır. Sene boyunca okuduğu derslere olan ilgisi, bu derslerden aldığı notlarla doğru orantılı değil midir?
* Öğretmenlerin görüşlerinden mutlaka yararlanalım. Akademik başarıyı en objektif şekilde değerlendiren ders öğretmenleridir. Mutlaka onların görüşlerini alalım ve önerilerini önemseyelim.
* Bazı durumlarda anne-baba olarak gerçekleştiremediğimiz ideallerimizi çocuklarımızın gerçekleştirmesini isteyebiliriz. "Ben olamadım, o olsun" anlayışı ile çocuklarımız zorlanır, baskı altında tutulur. Çocuğumuzun istek ve idealini bulup onu bu doğrultuda yönlendirmeyi ilke edinmeliyiz.
* Çocuğumuzu kendinden daha başarılı olanlarla (kardeşleri, arkadaşları, akrabaları ve diğerleri) kıyaslamak onu üzer. Bu yaklaşımın ona hiçbir katkısı yoktur. Unutmayalım ki insanlar yetenekleri yönünden eşit değildir. Nasıl boyları, kiloları, saç ve göz renkleri aynı değilse başarıları da aynı olmayabilir. Çocuğumuzun kapasitesini iyi bilip sadece kendisiyle karşılaştıralım.
MESLEĞİNİZİ BAŞKASI BELİRLEMESİN Aileler, çocuklarını kendi istedikleri mesleklere yönlendiriyor. Oysa, bireylerin kişilikleri, mesleklerdeki iş doyumu ve memnuniyet derecesi çok önemli.
> Turgut Evrankaya
* Çocukluğumuzun ilk yıllarından itibaren "Büyünce ne olmak istiyorsun" sorusu devamlı sorulan sorulardandır. Genellikle istenen cevap da bellidir: Doktor, mühendis veya hukukçu. Çocuktan alınan cevapların pek de önemsendiği söylenemez. Aileler, hayatı boyunca bir şeylerin peşinde koşmuş, bunları elde etmiş veya elde edememiş olsun çocuklarının da bu mesleklere sahip olmasını arzu etmektedir. Yapılan seçimlerde tabii ki çocukların söyledikleri önemli; fakat yeterli değildir. Ailelere göre çocukların gelecekte rahat etmeleri veya iyi para kazanmaları için ailenin istediği meslek seçilmeli. Diğer taraftan bireylerin kişilikleri, mesleklerdeki iş doyumu ve memnuniyet derecesi önemli değil. Hatırlıyorum da mesleğimizi seçerken kimse bize: "Bu mesleği niçin istiyorsun" diye sormuyor kendimizce meslekler belirliyorduk.
BAŞKALARININ TELKİNİYLE...
ÖSYM'nin kılavuzuna bakarak ve o zaman revaçta olan meslek ne ise onu seçiyorduk. Dershane ve yurt ortamında tercih yaparken arkadaşların söylediği hâlâ kulağımda çınlıyor: "Şunu da yazalım, şunu şu sıraya yazalım, bence bu daha iyi olur" diyen bir ses ve en sonunda da: "Ya sen bir de rehberlik ve psikolojik danışmanlık yazsana, sana en uygun meslek bu!" diyerek biri içeri giriyor. Hadi sizi kırmayalım diyerek 14. tercihime yazıyor ve kazanıyorum. Ne iş yapacağımı ne ailem ne de ben biliyorum. Üniversiteye başladığım gün de sınıfın % 85-90'ının "başkasının telkiniyle geldiğini" anlıyorum. Tabii bu çok vahim bir durum. Zorunlu olarak orada bulunan bir sürü insan ve daha sonra mesleğini bırakıp gitmek zorunda olan bireyler topluluğu...
Evet, meslek seçmek önemli hem de çok önemli. Çünkü yetişkinlikten ölüme kadar olan süreçte mesleğimizi icra edeceğiz. Bundan dolayı mesleğinizi seçerken bireyler önce kendilerini iyi tanıyacaklar, aileler de onlara yardımcı olmaya çalışacaklar. Aileler; kendi yaşamadıklarını çocuklarında yaşamak isterlerse o zaman işini sevmeyen, huzuru olmayan memnuniyetsiz, başarısız bireyler yetiştirmeye devam ederiz.
BAKIŞ AÇISI: EĞİTİM ÖN YARGILARI BİTİRİR
O gün derse geç kalmıştı. İlk ders matematikti. Hocayı ve arkadaşlarını rahatsız etmemek için kantinde oturmuş, dersin bitmesini beklemişti. Bir sonraki ders için sınıfa girdiğinde tahtada, sonunda soru işareti bulunan iki işlem gördü. Kalemini, defterini çıkarıp hemen not etti kimsecikler tahtayı silmeden. Diğer dersler bitmiş, eve dönmüştü. Defterinde çözülecek iki tane soru vardı. Defterini açtı; ama sorular bayağı zor görünüyordu. Sınıfta durumu da fena sayılmazdı hani. Uğraştı durdu soruları çözmek için. Hoca bazen böyle ev ödevi verir ve ödevin yapılıp yapılmadığını da kontrol etmezdi. Ancak yapanlar mutlaka bunun karşılığını en azından bir iltifatla alırlardı. Bazen nota da etki ederdi bu durum. Ertesi gün uzun uğraşlardan sonra çözdüğü soruları koydu hocanın masasının üzerine. Biraz da zor olmuştu hani. Hocanın yüzünde değişiklikler oluyordu işlemi kontrol ederken. "Nasıl buldun bu sonucu?" dedi hoca heyecanla. "Bu soru 150 yıldır çözülemiyordu. Ben dün tahtaya matematiğin problemlerini anlatırken yazmıştım bu soruları. Kendim çözmeyi denemediğim gibi bizim gibi normal (!) İnsanların da denemeyeceğini düşünüyordum. Enteresan!" Şaşırarak cevap verdi hocaya: "Dün derse geç kalmıştım. Tahtada soruyu görünce diğer ödevler gibi zannettim ve biraz da zorlanarak akşam evde soruyu çözdüm." Hoca sınıfa döndü: "İşte arkadaşlar, 150 yıllık soru dediğimiz, aslında 150 yıllık ön yargı imiş. Ah! Biz de ön yargılarımızdan kurtulabilsek..."
ÇOCUĞA BÖYLE YAPILMAZ
Küçük bir çocuk, okuldan her dönüşünde ağlayıp duruyormuş: Anneciğim, okulda alay edip duruyorlar benimle koca kafalı diye. Annesi de: Sen aldırma onlara, onlar terbiyesiz çocuklar; hiç de öyle koca kafalı falan değilsin, git bak aynaya, sen de beğeneceksin kendini. Gel okşayayım o güzel başını canım yavrum. Bu arada, hadi bakkala kadar gidiver de 4 kilo patates al bana; başlığının içine koyar hemen getirirsin eve.
"Sarı Kalemler"
* Amerika'da bir şirket kurşun kalem üretir. Bir süre sonra müşteri şikâyetleri gelmeye başlar. Yok, bunun ucu kırılıyor, yok bu iyi yazmıyor gibi. Diğer kalemlerle aynı kalitede üretiliyor olmasına rağmen sadece sarı renk kalemlerden şikâyet gelmez. Şirket, olayı araştırır ve durumun psikolojik olduğunu fark eder. Ondan sonra sadece sarı renkte kalem üretmeye başlarlar. İşte onun için ABD'deki ve tabii ki filmlerdeki kalemlerin hâkim rengi sarıdır.
Ekşimsi sözlük:
Bilgi: "Araştırarak ve duyuları kullanarak elde edilen gerçek."
AZMİ AKSOY
Etkiliyorum Sınav zehirlenmesi
Çoğumuz okula giden çocuklarımız için işin sadece öğretim boyutunu düşünür, onun başarılı olmasının kıstasını da lise ve üniversite sınavlarında gösterdiği performans ile değerlendirmeye çalışırız. Çocuğun kişiliğinin, karakterinin şekillendiği, insanî değerlerin temelinin atıldığı bu kritik dönemde tek düşüncemiz budur. Hâlbuki bir kimseye "başarılı" diyebilmek için onun hayatının tamamına bakmak gerektiği aklımızın ucundan bile geçmez. Bir kişinin ömrünün, ortalama, 70-75 sene olduğunu varsayarsak bu sürenin hayatın tamamında çok küçük bir zaman dilimine karşılık geldiğini görürüz.
Bir futbol takımına "şampiyon" diyebilmek için takımın final maçını oynaması, bir sinema filminin "Oscar Ödülü" alabilmesi için filmin sonuna kadar çekilmesi, bir romanın "Best Seller" olması için sonuna kadar yazılmış olması lazım değil mi? Yarım kalmış hangi işe "başarılı" denilebilir?
Asıl yolculuk, okul hayatı bitip de hayat okuluna adım atıldığında başlıyor. İçinde yaşadığımız cemiyette kişiliğimizi kıymetli kılan, insanî ilişkilerimizin sağlıklı ve olumlu yönde devamını sağlayacak değerlere ihtiyaç olacak. Hava ve su gibi elzem olan şefkat, tevazu, merhamet, cömertlik, güler yüz, kanaatkâr ve sabırlı olma, yardımseverlik, bağışlama ve burada tamamını sayamayacağımız onlarca insani değerler... Üstelik her ihtiyaç duyduğumuzda marketten rahatça alınabilecek şeyler de değil bunlar?
Bir insanın ömrünün sonbaharında hasat edebilecek şeylerinin olması ne kadar güzel olur değil mi? Tabii zamanında ekilmiş olmak kaydıyla. Tersini düşünürsek, onca eşi, dostu, çocuk ve torunu varken zenginlikte fakirliği, kalabalıkta yalnızlığı yaşamak, yaşlılar yurdunda bir başına o mutlak sonu beklemek ihtimali de var.
Eğitim ve öğretimi hedefe ulaşmak için iki kanat gibi düşünürsek; çocuklarımızı sadece öğretime odaklı olarak değerlendirme yoluna gittiğimiz sürece, bu kanadın bir tanesi kartal kanadı gibi gelişip güçlenecek, diğeri sinek kanadı gibi güdük kalacaktır. En yalın örnekle; iyi öğretim görmüş iki bilgisayar mühendisinden iyi öğretimin yanı sıra iyi eğitim de almış olanı insanlığa faydalı program yazarken diğeri ihtimaldir ki bu bilgisini "Başkalarının banka hesaplarını nasıl boşaltırım?" şeklinde kullanacaktır.
Hazret-i Mevlânâ durumu bir cümleyle özetlemiş: "Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok; nice elbiseler gördüm içinde insan yok!"
HATIRINIZ OLSUN
Paylaşmak istediklerinizi bize yazın. 'Hatırlı Tahta'da hatırınız olsun.
kursunkalem@tg.com.tr 
