Çocuklarımız güvenlik esareti altında kaldı!

A -
A +

> Emre Aygın Geçen hafta 'oyun'un çocuklarımızın psikolojik ve fizyolojik sağlığı için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştık. Bu hafta da sizlere çocuklarımızın oyun alışkanlıklarını olumsuz yönde etkileyen, "korku"larımızın tetiklediği mantık dışı güvenlik kaygılarımızdan bahsedeceğiz. Korku, en ilkel duygularımızdan biridir. Çünkü yaşadığımız korkuların birçoğunun zekâ ve mantıkla bir ilgisi yoktur. Mesela kelebekten korkan birine bunun ne kadar saçma bir davranış olduğunu anlatmamız boşuna bir uğraştır. Çünkü korkunun asıl kaynağı, çoğunlukla gerçekler değil geçmişte yaşanan olaylardır. Son yıllarda ailelerin çocukları için gereğinden fazla ve rahatsız edici bir korkuya kapıldıkları görülmektedir. Yaşanan bu mantık dışı durumun en önemli etkeni ise medyada yayımlanan olumsuz içerikli haberlerdir. Özellikle çocuklarla ilgili ürkütücü haberler tekrar tekrar ekrana geldiğinde, izlediklerimizin sanki çocuğumuzun her an başına gelebileceği endişesine kapılırız. Nörobilimciler, insanda panik meydana getiren resimlerin veya video görüntülerinin beyindeki duygusal merkezleri olumsuz yönde etkilediğini ortaya koyuyor. Buna göre insan, gerçek hayattaki olaylarla, kurmaca bir video görüntüsünün gerçekliğini birbirinden ayırt edemez. Bu yüzden, televizyonda izlediğimiz her olumsuz görüntü, beynimizde bizi her an tehdit eden olaymış gibi algılanır. SOSYAL HAYATTAN KOPUK Mesela bir çocuğun kaçırılma haberi bazen günlerce ekranlarda yayınlanır. Bunun sonucunda çocuklarımıza her an zarar verme niyetinde olan insanların bulunduğu düşüncesine bilinçsizce kapılırız. Tıpkı Millî Piyango'nun "Bu ayın talihlisi siz olabilirsiniz!" sloganı gibi, izlediğimiz her korkutucu görüntüde "Bu benim çocuğum olabilirdi!" endişesi bizde hâkim olur. Bahsettiğimiz sebeplerle güvenlik konusundaki endişelerimizin artması, çocukların ev dışında oynama özgürlüklerinin kısıtlanmasına yol açmıştır. Sokakta oynamaktan mahrum kalan çocuklar için evde can sıkıntısını giderecek en cazip alternatif ise bilgisayar başında zaman geçirmektir. Maalesef günümüzde oyun denildiğinde akla dışarıda oynanan fiziksel aktiviteye bağlı oyunlar değil bilgisayar başında hareketsiz biçimde oynanan oyunlar gelmektedir. Enerjisini atmak için yeterince açık alan bulamayan bir nesil, sağlıksız ve sosyal hayattan kopuk biçimde yetişmektedir. Aslında birçok anne ve baba bilgisayar karşısında saatlerce zaman geçirmenin faydalı bir davranış olmadığını bilir. Ancak, "En azından çocuğum gözümün önünde güvende!" düşüncesiyle, onların bilgisayarda zaman geçirmelerine göz yumulur. Bu düşünceyle yavrularımızın hayatını güvence altına aldığımızı zannederken onların kişilik gelişimlerini ve sağlıklarını sekteye uğratıyoruz. PENCERELER Utku Öztürk Emre Erdoğan utku.ozturk@ihlaskoleji.com HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY: SİVRİSİNEK Dünyanın en ölümcül hayvanı İsmini bile duyunca sinirlendiğimiz, kendisini görünce ne yapıp edip kanını döktüğümüz hayvandır sivrisinek. Hatta yoğun olduğu yerlerde bulunan evlerin beyaz duvarları, kırmızı beneklerle doludur. Peki, sivrisinek bu kadar tehlikeli mi, yoksa biz mi abartıyoruz? Aslında sivrisinek, dünyanın en ölümcül hayvanı. > En ölümcül hayvan: Yılda yaklaşık 2-3 milyon insanın ölümünden sorumlu olan sivrisinek, dünyanın en ölümcül hayvanı. Dünya genelinde etkili olmakla beraber Afrika ve Asya'da daha yoğunlar. > Hastalık taşıyıcı: Sivrisinekler bu kadar insanı, kanını emip tüketerek öldürmüyorlar, taşıdıkları ve bulaştırdıkları hastalıklarla bunu sağlıyorlar. En bilindik hastalıklar; sıtma, sarıhumma, dang ateşi, fil hastalığı ve son zamanlarda, Amerika'da ortaya çıkan ve diğer ülkelere de sıçrayan Batı Nil virüsü, sivrisineğin taşıdığı hastalıklardır. > Nüfusta patlama: Eğer sivrisinekler çiftleşme öncesinde kan emerlerse, bu kan dişi sivrisinekte afrodizyak etkisi yapar ve sivrisinek nüfusunda patlama yaşanabilir. Paylaşım merkezi Facebook dedektifler geliyor Sosyal paylaşım sitesi Facebook, artık iyilerin dostu, kötülerin düşmanı olacak. İngiltere ve Avrupa'nın birkaç ülkesinde, polislere hizmet içi Facebook eğitimi verilecek. Bu kursun sonucunda polisler, Facebook ve Twitter gibi, suçluların ve şüphelilerin de sık sık kullandığı sosyal paylaşım sitelerini en ince ayrıntısına kadar öğrenerek buradan bilgi toplayabilecekler. Polisler, şüphelilerin nerede olduklarına, ne yaptıklarına dair daha fazla delil ve ipucu toplayabilmeleri için ilave bir eğitim programından geçirilecekler. Her yıl "Facebook kurslarından" yaklaşık 3 bin 500 dedektifin geçeceği belirtiliyor. Sosyal paylaşım sitelerinin, ülkede önemli birkaç davada, kritik önemde ipuçları sağlamasından sonra böyle bir kursun verilmesi kararı alındığı belirtiliyor. tweetçi - twitter.com/twtci yunusemresel 5 yaşındaki Trabzonlu bir çocuğun dolmuşta annesine dediği gibidir belki de hayat; "Hem vuruysin hem ağlama diysin..." Elif_Safak Eğer birisi yoluna diken koyarsa, sen de karşılık olarak onun yoluna diken koymaya kalksan, her taraf diken içinde kalır. UcamayanAdam 'Doktorlar' diye bi kanal çıkmış. Belli saatlerde show tv'yi yayınlıyor. elyordami Kadının huyu para yokken, erkeğin huyu para çokken anlaşılır. katkaya Son gelişmelerden sonra Süper Lig'i kimse takmayacağından adını Hiper Lig'e yükseltmek denenebilir. cuneytozdemir Federasyon topu taca attı! aliklopedi Google translate korkutuyor bazen beni. Londra diyorum İstanbul diye çeviriyor, Rus diyorum kız diye çeviriyor. Kesin Türk var bunun içinde. osmannr Otobüste ayakta durmaya zorlanan amcalar ve teyzeler. Evlenme programlarına gidince kolbastı oynamayı biliyorsunuz ama. selim_bektas Müdür yardımcılarının %90'ı keldir. ahbebegim Geçen bir arkadaşıma yeni mesleğini sordum. "Marketing Sales Executive Manager Assistant" dedi. Maaşını sordum. 1200 TL dedi. Gereken cevabı İngilizce verdim. bunzenbeki Yeni ilköğretim fişleri; Ali tweet at. Emel bizi dürt. Ömer facebook sever. İpek bak bu Google. Kalemin yazdıkları "İki tür insan vardır. Odaya girdiğinde 'İşte geldim!' diyenler ve 'Demek buradasınız!' diyenler." Archie Frederick Collins BİLİYOR MUYDUNUZ? Gelmiş geçmiş en muhteşem devlet Osmanlı Devleti'nin içtimai yapısı konusunda uzman olan, Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterroht'a: "Osmanlı Devleti, 3 kıtaya yayılan geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da, Batıdaki en mütevazı derebeyinin sarayı kadar büyük değildi. Bu nasıl oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht cevaben demiştir ki: "Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım. Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askerî birliğin öğle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı. Herhâlde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşemidir." etkili- yorum Salih UYAN salih.uyan@ihlaskoleji.com 30 dakika kaç yıl eder? Selamünaleyküm Kemal Amca. Beni hatırlar mısınız bilmem. Babam, Göztepe'de oturduğunuz evin kapıcısıydı. Müsaade ederseniz son görüşmemizi size hatırlatmak istiyorum. 1984 yılının Ramazan Bayramı'ydı. Ben henüz 6 yaşındaydım. Babamla bayram namazını kılıp eve geldik. Kapıyı annem açtı. Gözyaşlarını saklamaya çalışarak beni öpüp bayramlaştı. "Ne oldu anne, niye ağlıyorsun?" diye sordum. "Deden çok ağırlaştı Selim!" dedi. Koşarak dedemin yanına gittim. Gözlerini tavana dikmiş yatıyordu. Rengi kül gibiydi. Kahvaltıdan sonra annem, dedemin başına gidip Kur'an-ı kerim okumaya başladı. Babam pencerenin yanında oturuyordu. Ben de gidip kucağına oturdum. Sürekli arabalar gelip gidiyor, insanlar neşe içinde bir yerlere koşturuyorlardı. Bir ara babama, "Bayramda sokaklar niye böyle kalabalık oluyor?" diye sordum fısıltıyla. "Herkes birbirini ziyaret ediyor oğlum" dedi. "Bize niye kimse gelmiyor peki?" dedim. "Bizim bütün akrabalarımız Sivas'ta oğlum, o yüzden..." dedi ve sokağı seyretmeye devam etti. Sonra zil çaldı. Hemen gidip kapıyı açtım. Ve gülümseyen yüzünüzle sizi gördüm. Eve girdiniz. Dedemin elini öpüp bayramlaştınız. Bana, babama, anneme ve dedeme birer paket hediye verdiniz. Benim paketin içinden çok güzel bir gömlek ve boyama kitabı çıktı. Sevinçle gömleğimi giyip tekrar yanınıza geldim. Tam hatırlamıyorum ama neşeli bir şeyler anlatıyordunuz. Dedem yattığı yerden doğrulmuş sizi dinliyordu. Babamın kahkaha attığını hatırlıyorum. Dedemin de yüzüne bir gülümseme gelmişti. Birden içime bayram sevinci doldu. Siz konuşurken boyama kitabımı alıp yanınızda resimleri boyamaya başladım. Yaklaşık yarım saat oturup gittiniz. Siz çıkınca dedem beni yanına çağırdı. "Selim!" dedi. "Bana bir söz ver. Kur'an-ı kerimi okumayı öğrendikten sonra her cuma günü bir Yasin-i şerif okuyup bana ve Kemal Bey'e hediye et. O bizi bu bayram sabahı mutlu etti, Allah da onu mutlu etsin!" Dedem bayramın üçüncü günü vefat etti. Defin işlemlerini tamamladıktan birkaç ay sonra Sivas'a taşındık. Orada, caminin Kur'an kursuna yazılıp Kur'an-ı kerim öğrenmeye başladım. 1985 yılının nisan ayında da Kur'an-ı kerime geçtim. Ve o zamandan beri, yani tam 26 senedir her cuma günü bir Yasin-i şerif okuyup, sevabını dedeme ve size hediye ediyorum. Üç gün önce bir iş için İstanbul'a gelmiştim. Birden sizi ziyaret edip dedemin vasiyetinden bahsetmek istedim. Göztepe'de oturduğumuz eve gittim. Uzun zaman önce buraya geldiğinizi söylediler. Meğer haberiniz varmış her şeyden. Yani 26 senedir zaten. Genç adam cümlesini tamamlayamadan ayağa kalktı. Gözlerini sildi. Sonra, sanki emin olmak istermiş gibi eğildi ve sararmış mermerin üzerindeki yazıları bir kez daha okudu: "Ali Kemal Yayla, 12 Aralık 1951 - 21 Nisan 1985"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.