> Faruk Gökcan Yılbaşları ve Noeller, Hristiyan ülkelerde alışveriş sektörünü canlandırır veya alışveriş sektörleri yılbaşlarını ve Noelleri canlandırır. Gerçekten de Avrupa ülkeleri rengârenktir Noellerde. Hele Paris, bir gelin gibi süslenir; ışıl ışıldır her taraf. Kar yağmamışsa, yapay karlar üretilerek şehrin önemli merkezlerine püskürtülür. Bir masal şehridir Noel'de Paris. Çerçevesi çizilmiş tabloda büyü hazırdır. Tılsımlı Noel asası Avrupa'yı kaplayıvermiştir. Noel; tatil, eğlence ve özellikle de çılgınca alışveriştir. Peki, bunun neresi kötü, diyeceksiniz. Bütün mesele de burada. Bize uymayan bu elbiseyi giymeye çalışmamızda. Her şeyin kötü tarafını çok çabuk almamızda, benimsememizde. Madalyonun görünmeyen yüzünde. Noellerde ve bunun finali olan yılbaşlarında nice aileler kumar partilerinde dağılır, içki âlemlerinde zehirlenir, edep dışı eğlencelerde kaybolur. Noel, aynı zamanda bir Hristiyan kültürüdür. Bir düşünce ve yaşama biçimidir. Hıristiyanları her yönüyle taklit eden ve onların kötü yaşantılarını alan kişiler bir kültür erozyonu içinde kaybolur gider. İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlarlar. KAYBOLMUŞLUĞUN FOTOĞRAFI Fransa'da çalıştığım yıllarda, dindar sayılacak bir gurbet işçisi; oğlunun Noel Baba kılığıyla Türk mahallesinde dolaştığını, Türk komşularına Noel hediyeleri verdiğini gururla anlatıyordu. İçim burkuldu. Gurbette kaybolmuşluğun ezikliğini yüreğimde hissettim. Paris'te yılbaşı sayımları için toplanma meydanı, Champs Elysees gibi önemli yolların birleştiği Arc de Triomphe'ydi. Oraya giden bir arkadaşım anlatıyordu. Gece on ikiyi geçip de havai fişekler altında yeni yıla girildiğinde herkes önünde ilk bulduğunu öpermiş. Bizimki de o yılbaşı gecesi bir Fransız kızı öpmek niyetiyle bu eğlenceye katılmış. Gece on ikiyi geçip yeni yıl gongu vurduğunda önündeki kıza sarılıp öpmüş. Bu arada yandaki arabadan bir kadın bu kıza şöyle bağırıyormuş: "Gâvurun gızı, arabadan inme, öperler demedim mi?" Peki, her şey birden bire mi oldu? Elbette ki hayır. Bu, yıllar süren bir tesirin tezahürü. Çocukluğumda bir komşumuzda yapılan yılbaşı gecelerine imrenirdim. Anneme, neden onlar gibi eğlenmediğimizi, renkli mumlar yakıp sivri külahlara benzeyen şapkalar giymediğimizi, evimizi süslemediğimizi, neden tombala oynamadığımızı sorardım. Anacağızım yarım yamalak bir şeyler anlatırdı, anlamazdım; aklım orada kalırdı. Belki bu ortam bizim evde de olsaydı, ben de böyle yetişseydim her şeyi normal sayacaktım. SÖKÜP ATMAK ÇOK ZOR Yine yurt dışında çalıştığım yıllar... Küçük oğlum Mustafa ana sınıfına gidiyordu. Oğlum, bir yılbaşı öncesi okulundan kucağındaki hediyelerle geldi. Bu hediyeleri kimin verdiğini sorduğumda da "Noel Baba!" dedi. Üstelik ilginç bir mizansenle Noel Baba kılığındaki kişi, bacadan inerek çocuklara hediyeleri vermiş. Ben bunun bir düzmece olduğunu, Noel Baba'nın bir hayal olduğunu söyledim. Ancak bütün okul kitaplarında, mağazalarda, tele-vizyonlarda, renkli masal kitaplarında geyiklerin çektiği uçan araba, oğlumun rüyalarını çoktan süslemişti bile. Bunu söküp atmam yıllar sürdü. Bir şeyi sadece eleştirmek yetmez. Bu eğlenceler adabıyla yapıldığı zaman sosyal ve kültürel bir ihtiyaçsa, ben bunu neden Hızır Aleyhisselam'la yapmayayım. Neden benim kitaplarımda iyi, güzel ve doğrularım Hızır Aleyhisselam menkıbeleriyle süslenmez. PENCERELER Utku Öztürk / Emre Erdoğan utku.ozturk@ihlaskoleji.com HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY -OBEZİTE- > Yale Üniversitesinin obezite üzerine yaptığı online bir ankete göre; ankete katılan 4 bin kişinin neredeyse yarısı, obez olmaktansa yaşam sürelerinden bir yılı gözden çıkarabileceklerini söylemiş. Bu 4 bin kişinin yaklaşık % 30'u, obez olmaktansa evliliklerinden vazgeçebileceklerini, depresyonda veyahut alkolik olmayı tercih edebileceklerini söylemiş. Yaklaşık % 5'i ise kör olmayı tercih edeceklerini söylemiş. > Önlenebilir ölüm sebepleri arasında birinciliği tütün kullanımına veren obezite, ikinci sırada yer alıyor. > Son yapılan araştırmalarda, obezitenin uykusuzluğa sebep olduğu bulunmuş. Ayrıca uykusuzluk sorunu yaşayanların da obeziteye yakalanma ihtimali varmış. İlginç bir durum! BİLİYOR MUYDUNUZ? > Nano Teknoloji, çok küçük yapısal maddelerin üretimi, araştırılması ve bunlardan yararlanmanın teknikleri üzerinde çalışır. Bir nanometre, bir milimetrenin milyonda biri kadar uzunluktadır ve bir insan saçının telinin on binde biri kadar bir kalınlığa tekabül eder. YAZILI YOKLAMA Soru: Hayalinizdeki okulu yazınız. Cevap: Hayalimdeki okulun temizlikçisinin siz olmasını isterdim; çünkü bana az çektirmediniz. Soru: Bir yerin turistik alan sayılması için gereken şartlar nelerdir? Cevap: Turistlerin turist olması ve yatıp kalkması gerekir. Soru: Şoka girmiş kişiye ne yapmak gerekir? Cevap: Ayakta ve dik tutup, tokat atarsak ayılabilir, yoğurt da iyi gelir. GOOGLE ARENA Arama motorlarına göre karşılaştırma Hindi 228 milyon - Tavuk 4 milyon Pizza 120 milyon - Lahmacun 377 bin Latte 14.4 milyon - Ihlamur 217 bin Tweetçi 2010 GÜNDEM Olaylar Mavi Marmara Baskını 12 Eylül referandumu Wikileaks belgeleri KPSS kopya Zonguldak maden ocağı Siirt olayları Domatesin fiyatı Haydarpaşa yangını İnternet sansürü Şampiyon Bursaspor Kişiler Deniz Baykal Abdullah Gül Ertuğrul Sağlam Kemal Kılıçdaroğlu Recep Tayyip Erdoğan Demet Akalın Cüneyt Özdemir Ahmet Hakan Coşkun Hande Yener Devlet Bahçeli Spor 12 Dev Adam Fenerbahçe, Bursaspor Vuvuzela Ahtapot Paul Alex Mesut Özil Euro 2016 ev sahipliği Allen Iverson Messi PAYLAŞIM MERKEZİ 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? > Ölmezsem yine kendimde. > Kel görüyorum. > Sizi işten atabileceğim bir pozisyonda... (iş başvuru formu) > Evde elde dantel, televizyondaki yeni nesil izdivaç programlarını izlerken... > Yine aynada göreceğim sanırım. > Kesinlikle iş görüşmesinde... > Çalışma ruhumun beni taşıyabildiği yerde görüyorum. > 2021'de... > Senin koltuğunda... (iş başvuru formu) > Zengin, başarılı ve kariyer sahibi. Ama bu gördüğüm rüya da olabilir, bilmiyorum. İbrahim Cebeci icebeci@ihlaskoleji.com Etkiliyorum Herkesle iyi geçinmek lazım İletişim çağında yaşıyoruz. Teknoloji, insan aklını zorlayacak hızla ilerliyor. Bazen, bu teknolojinin sonu nereye gider diye merak etmiyor değiliz. Özellikle cep telefonu ve internet, insanlarla, anında haberleşmenin imkânını sağlıyor. Günümüzde hemen hemen bütün meslek dallarında insanlarla iyi iletişim kurmak icap ediyor, bunu iyi yapan insanlar da ön plana çıkıyor. Öğretmen, doktor, hâkim, şoför, bakkal, öğrenci, vs. vs... Herkesin insanlarla iyi geçinmeye, iyi iletişim kurmaya ihtiyacı var. Sudan sebeplerle birbirimizi kırmak ne kadar anlamsız ve basit. Toplu taşıma araçlarında yolculuk yaparken, kuyrukta beklerken, apartman meselelerini görüşürken tartışmadan yapamıyoruz. Hele hele dost meclislerinde sohbet ederken incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden tartışmak ve kalp kırmak... Kalp bu, kırması kolay, tamiri zor... Herhâlde bundan daha zoru da "Evet, sen haklısın!" demek. "İstanbul-Ankara arası kaç kilometre?" diye bir tartışma çıkar; kimi 450 der, kimi 500 ve tartışma başlar, iş neredeyse bu iki şehrin mesafesini metreyle ölçmeye kadar gider. Ya İstanbul'un nüfusu! Nüfus sayımı bile bu derde deva olamaz ve yurdum insanı yine birbirine düşer. Hele hele bir de yaş meselesi ortaya atılırsa değmeyin tartışmanın keyfine (!) Çocuğun yaşı bir türlü hesap edilemez, kimi 8 yaşını doldurdu bizim velet der, kimi de, hayır efendim daha 8'inden yeni gün aldı der. Al sana bir tartışma daha! Bütün bunların üstüne tuz biber ekecek tartışma ise spor -ülkemizde spor deyince aklımıza sadece futbol gelir- muhabbetidir. Senin takımın, benim takımım derken kulüplerin yönetim kurullarının bile bilmediği meseleler konuşulur ve ahkâm kesilir, hakem hep kötü adamdır, bizim takım hep iyi ve kuvvetli, arkadaşımızın takımı ise hep kötü ve kuvvetsizdir. Bunu ispat etmek (!) için de sezon sonu şampiyon kim olacak, görüşürüz, diye de garanti verilir. Tabi bu arada çaylar içilir ve çerezler yenir; fakat birbirine kızan, birbirinin kalbini kıran dostlar da iki saat önce "Ya uzun zamandır görüşemiyoruz, ne kadar da özledik, nerelerdesin?" muhabbeti, iki saat sonra TV'deki tartışma programlarını aratmayacak sahnelere çoktan dönüşmüştür bile. Ondan sonra da kırılan kalpleri tamir etmekle uğraş dur, ba'de harab-il Basra... Çocuklarımız tartışıp kavga edince onlara müdahil olmadan kendi aramızdaki diyalogları hatırlayalım ve dostlarımızla muhabbet ederken muhabbetin asıl anlamının "sevgi" olduğunu da asla unutmayalım! Muhabbetten, muhabbet hâsıl olması için de iyi insanlarla olmayı ihmal etmeyelim.