> Emre Aygın Hemen herkes büyük başarılara ulaşmanın çok çalışmaya bağlı olduğunu bilir. Ancak sıra eyleme gelince genelde işler pek de istediğimiz gibi gitmez. Çalışmanın zorluğu karşısında çok defa erkenden pes ederiz. Çalışma arzumuz yarıda kalınca da tekrar harekete geçmek yerine tembelliğimize bahaneler bulmaya başlarız. Büyük işler başarma yolunda ideal sahibi olmanın, insana hayat enerjisi kazandırma özelliği vardır. Örneğin, gelecekte doktor olmak isteyen bir genç, kendini beyaz önlük içinde hayal ettiğinde bile heyecan duyar. Bu heyecan, doğal olarak kişiyi, hedefe götürecek eyleme yöneltir. Hedefimize ulaşmanın verdiği haz, karşılaşılacak zorluklara kolayca göğüs germemizi sağlar. NET BİR HEDEFİ OLSUN Günümüzde ebeveynler ve çocuklar arasında yaşanan çatışmaların çoğu, çocukların ders çalışma konusunda isteksizliğinden kaynaklanmakta. Biz büyükler, çocuklarımız için tüm imkânlarımızı seferber ettiğimizi düşünerek onlardan okul dersleri için yoğun bir çaba göstermesini bekleriz. Beklentimiz yerine gelmediğinde kızgınlık hâliyle hareket etmemiz, çatışmaları kaçınılmaz hâle getirir. Çocuklarımızın genelinde görülen çalışma isteksizliğinin en önemli sebebi, okul hayatının sonunda varılmak istenen net bir hedefin olmamasıdır. Nasıl ki bir arabanın hareket edebilmesi yakıtına bağlıysa insanın çalışkan ve gayretli hâle gelmesi de hedefe ulaşma konusundaki inanca bağlıdır. Bu yüzden hedeflerini net biçimde göremeyen ya da ona tam olarak inanmayan kişinin göstereceği performans da sınırlı kalır. Yani, yüksek not almanın kendi için ne ifade ettiğini bilmeyen bir öğrencinin tembellik etmesi aslında şaşılacak bir davranış değildir. ONU YÖNLENDİRİN Çocuklarımıza gelecekte iyi bir üniversite okumanın ya da statüsü yüksek bir iş sahibi olmanın öneminden bahsederken "gelecek" kavramının içini doldurarak telkinde bulunulmalıdır. Bunun da ilk şartı, çocuğumuzu çok iyi tanımaktır. Anne baba olarak çocuğumuzun her hareketini dikkatlice gözlemleyip onun diğer insanlardan ayrılan yönlerini tespit etmeye çalışmalıdır. Tabii ki insanın kişiliği hakkında sonuca varmak kolay bir iş değildir. Bu yüzden onu anlamakta zorlandığımız noktada bir uzmandan profesyonel destek almakta tereddüt etmemeliyiz. Burada, çocuğunuzu yönlendirin, onun adına kararlar alın demek istemiyoruz. Siz, ilgi ve yeteneklerine uygun seçenekleri onun önüne sunun, o kendisi için doğru olan kararı alacaktır. Hiç şüphesiz, konu yavrularımızın mutluluğu olunca geri kalan her şey teferruattır. Bu yüzden, ömür boyu sürecek mutluluk için ona verilecek en güzel hediye, çocuğumuzun kendini tanımasını ve geleceğe umutla bakmasını sağlamaktır. Bunu başardığınızda, geri kalan birçok problemin kendiliğinden çözüme kavuştuğunu göreceksiniz. PENCERELER Emre erdoğan - emre.erdogan@ihlaskoleji.com HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY: EINSTEIN O da OKS'yi geçemedi Einstein hakkında çok şey biliyor da olabilirsiniz, fazla bir şey bilmiyor da olabilirsiniz. Fakat başarılarını, buluşlarını yazmak şöyle dursun; Einstein'ın sadece karakterini incelemeye ve yazmaya kalksam yüzlerce şey çıkar. Bu sebepten çok genel, fakat pek fazla duyulmayan bir "3 şey" hazırladım. > Ticaret lisesi okudu! Einstein, 17 yaşında girdiği İsviçre Federal Politeknik (Sanat-Fen) Okulu imtihanlarını geçemez. Matematik ve fen bilimleri sorularını çözdüğü imtihanda, sözel soruları çözemeyen Einstein, ticaret lisesine gitmek zorunda kalır. Fakat ertesi sene imtihana tekrar girer ve bir sene kayıpla istediği okula girmeyi başarır. > Suskun Einstein. Çocukken çok nadir konuşan, konuştuğunda da cümle kurmayan, sadece kelime söyleyen Einstein, ailesini bayağı bir korkutmuş. Hatta zekâ geriliğinden dahi şüphelenmişler, ta ki 9 yaşına kadar. Einstein ilk cümlesini, 9 yaşındayken bir akşam yemeğinde kurmuş. Suskunluğunu bozmuş ve bağırarak: "Bu yemek çok sıcak!!!" demiş. Oldukça rahatlayan ailesi bu zamana kadar neden hiç cümle kurmadığını sorduğunda ise Einstein'ın cevabı bayağı ilginç: "Çünkü bu zamana kadar her şey yerli yerindeydi." > Einstein öldükten sonra da bilime hizmet etti. Einstein ölünce, Einstein'ın beyni kafatasından çıkarıldı ve dünyadaki çoğu ülkenin bilim adamları tarafından üzerinde çalışıldı. Sonuç: Einstein'ın beyninin fiziki yapısının, normal zekilikteki bir insana kıyasla çok daha farklı olduğu ortaya çıktı. Paylaşım merkezi Satılık kartopu var İnternet üzerinden verilen ilanlar görenleri şaşırtıyor, aynı zamanda güldürüyor. > İnternet üzerinden satış yapan veya iş ilanları verilen sitelerde bazen, verilen ilanlar, satılık olan eşyanın kendisinden veya duyurudan daha fazla ilgi görüyor. Bu tür siteleri inceledik ve bu hafta sizlere en ilginç ilanlardan bir derleme sunuyoruz: > Berbere üniversite mezunu kalfa aranıyor. Not: KPSS zorunluluğu yoktur! > Oğlum Demircan'ı kaybettim. Hükümsüzdür. > Bakkal Ragıp'tan içi tamamen dolu, oldukça ağır, tahsil edilmeyi bekleyen "veresiye defteri" > Kitapevinde çalışacak, gelen kitapların doğru yazılıp yazılmadığını kontrol edecek, Türkçesi iyi eleman aranıyor. > İçinde sigara bile içilmemiş 75 model araba. > Satılık kartopu. > 1996 model az kullanılmış 3310 telefon! Sudan ucuz! Alana bir bardak su hediye. LÜGATİ'T UYDURUKÇA Bin yıllık Türk-İslam tarihinde aşağıdaki uydurukça kelimelerin hiçbiri yoktu. Uydurukça Türkçe Aklanmak Beraat etmek Bağlantı İrtibat Cezaevi Hapishane Çoğunluk Ekseriyet Düşünür Mütefekkir Kafasını 360 derece döndürebilen tek hayvanın peygamberdevesi olduğunu biliyor muydunuz? kalemin yazdıkları Her an gülümse, boş ver ne düşündüğünü bilmesinler ve her şeye rağmen patlat bir kahkaha, bırak neden güldüğünü merak etsinler. Marquez tweetçi Utku Öztürk twitter.com/twtci akyolyasemin 40 bin kadının ofsayt olduğunu hemen fark edememesi, yaklaşık 40 bin erkeğin şampiyon olduklarını zannetmesinden daha komik değil bence. captano Barcelonalıların hakeme itiraz etmesi, 95 alıp kağıdıma bakabilir miyim hocam demekle aynı... geyikterapisti "How i met your mother" dizisindeki Lily eşim olsa, dışarı çıkarken geç kalırsak "HAYDİ LİLİ LİLİ LİLİLİLİLİ LİLİ YAAR" demekten alamam kendimi. NaferErmis Hayattan ve tetristen şunu öğrendik: Eninde sonunda uyan bir parça gelir. Önemli olan, geldiğinde telaşa kapılmamak. ozguRugzo Ertesi sabah erken kalkacağı için her yarım saatte bir şimdi yatsam şu kadar saat uyurum diye hesaplayıp yine de uyumayanlar derneğini kurdum, beklerim. NaferErmis 13 yaşına basan Google'ın "Bunu mu demek istediniz" yerine artık "bana ne" demesini bekliyorum. yenifenomen Sınıfta: 2+2=? Ev ödevi: 72x5-8= ? Sınavda: 522(2xy)+982.523 =? berkan_cesur Ben daha önce Mango'yu Mengo diye okuyan Türk hatun tanımadım. Şimdi reklamdan sonra şivelenmeyin, gülerim. yenifenomen Wikipedia: Ben herşeyi bilirim. Google: Ben herşeye sahibim. Facebook: Ben herkesi tanırım İnternet: Ben olmasam bir hiçsinz. Elektrik: Konuşmayın leyn. etkili- yorum Salih UYAN salih.uyan@ihlaskoleji.com Yaşadıklarımız, okuduklarımızın efendisidir Babaannem ılık bir ikindi üzeri vefat etti. Babam, emin olmak için ağzının önüne ayna tuttu ve sonra hafif gülümseyen bir yüzle, "Vefat etti!" dedi. "İmanla öldü çok şükür!" Çocuk aklımla babamın yüzündeki gülümsemeye bir mana veremedim. Sonra annemden öğrendim. O gece yorganın altında hıçkıra hıçkıra ağlamış babam. Tevekkülü, isyan etmemeyi o gün öğrendim. Anneannemin iyice ağırlaştığı geceydi. Zor nefes aldığı için oksijen tüpüne bağlıydı. Eve doktor geldi. Bakışlarıyla bize yapacak pek bir şey olmadığını ima etti. Doktor tam evden çıkacakken anneannem ağzına bağlı olan maskeyi çıkarıp zorlukla, "Nezih Bey'e börek, çay getirin" dedi. Bir saat sonra da vefat etti. Misafirperverliğin ne olduğunu o gece öğrendim. İlkokuldan mezun olduğum gündü. Ömer Faruk öğretmenimin elini öpüp karnemi aldım. O da kulağıma eğilip: "Bana bir söz ver!" dedi. Gözlerimi kırpıştırarak diyeceği şeyi bekledim. "Bundan sonra kıldığın her namazdan sonra benim için de dua eder misin?" Bir öğretmenin, öğrencisinden ne beklemesi gerektiğini o sabah öğrendim. Hollanda'da tarihî bir şatoyu ziyaret edecektim. Şatonun önüne geldiğimde henüz açılmadığını gördüm. Bilet gişesinin önünde benim gibi erken gelmiş, 30 yaşlarında bir Japon vardı. Tanışıp, ayaküstü biraz sohbet ettik. Kapıların açılmasına daha 20 dakika vardı. Yeni tanıştığım arkadaşa:, "Ben biraz dolaşıp fotoğraf çekeceğim. 20 dakika sonra burada buluşup birlikte gireriz" dedim. Dolaşırken sağanak yağmur başladı. Ben de bir kafeye sığınıp yağmurun dinmesini bekledim. Yaklaşık bir buçuk saat sonra şatonun kapısına geldiğimde Japon'u beni beklerken buldum. Sığınacak bir yer olmadığı için paçalarından su akıyordu. "Niye girmedin?" diye sordum. "Sözleştik ya!" dedi. Sözünde durmayı, ismini bile hatırlamadığım bir Japon'dan öğrendim. Theodore Zeldin, İnsanlığın Mahrem Tarihi isimli kitabında diyor ki; "Zihniyetler buyrukla değiştirilemez. Çünkü yok edilmesi neredeyse imkânsız olan bir şeye, hatıralara dayanırlar." Ve çocukların hatıralarında başrolleri öncelikle anne babaları, sonra yakın çevreleri oynar. Öyleyse çocuklarına kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çırpınan anne babalar şunu asla unutmamalı: Yaşanan veya yaşatılan bir yanlış, kitaplar yoluyla öğrenilen bin doğruya bedel olabilir. Dünyanın bütün kütüphanelerini içine sığdırabilen taşıyıcı bellekler piyasada 10 TL'ye satılırken, kişinin ne kadar çok şey bildiğiyle övünmesi ne kadar yersizdir. Doğru bir hayat yaşamayan kişi ne kadar çok şey bilirse bilsin, taşımaktan öteye gidemez. Önemli olan hakikate götüren bilgiyi bulabilmek veya bilgiyi kullanarak hakikate ulaşabilmektir.