Dilimizi koruyalım

A -
A +

> Faruk Gökcan Bir milletin hafızası, geçmişten geleceğe köprüdür dil... Yaşayan, yaşatan, yaşatılan ne varsa hep onun içinde. Acılarımız, sevinçlerimiz, hayallerimiz, değerlerimiz; bizi biz yapan ne varsa dilimizde var. Onlarla ağlayıp onlarla gülmüşüz. Onlarla söyleşmişiz asırlar boyu. Dil canlıdır. Doğar, yaşar ve ölür. Aynı zamanda sosyal bir varlıktır. Yaşantımıza, hayata bakış açımıza dair birçok şeyler söyler dil. "Yalan dünya yalan imiş - Ahde vefa yalan imiş" diyor şarkılar. Öğrencilere soruyorum: "Ahde vefa" sözü ne demek? Kimisi "Vefa sirkesi" diyor, kimisi "Vefa bozacısı" kimisi de "Vefa Spor" diyor. Ama ne yazık ki bu vefalı milletin vefasız çocukları "vefa"yı bilmiyor. Hani eskiler "Vefasız, hiç arayıp sormadın." diye sitem ederdi. Bu ne sıcak, ne tatlı bir sitemdir. İçinde muhabbet olan, sevgi olan, sohbete kapı açan ne güzel bir sözdür bu. İNSANLIĞIMIZ ÖLÜYOR Öyle ince kelimelere ihtiyaç duymuyoruz artık. Sitemlerimizi gayet açık, gayet kaba bir şekilde ifade ediyoruz. Yani siteme gerek duymuyoruz: "İnek, sığır, hayvan, geri zekâlı!" Bu ne çirkinlik, bu ne kabalık! Ne yazık ki kelimelerle beraber insanlığımız da ölüyor. Biri kendini överken "Bendeniz, diye başlıyor söze." Hâlbuki eskiler bu sözü tevazu için kullanırlardı. "Bende" köle demektir. "Bendeniz", sizin köleniz demektir. Hatta bazıları bu işi daha da ileri götürür: "Sizin azat kabul etmez bendeniz." diye söze başlardı. Şimdi, manası bilinmeden kullanılan bu söz, tam tersi bir anlamda kullanılıyorsa; bu, millet olarak tevazudan ukalalığa nasıl geçtiğimizin acı bir göstergesi değil midir? Eskiler, "Şeriatın kestiği parmak acımaz derlerdi." Bu, devlete, kanuna güvenin bir göstergesi değil midir? Bugünse mahkemeler için şu söz kullanılıyor: "Seni mahkemeye verip sürüm sürüm süründürürüm." Ne yazık ki bugünkü adalet için bir deyim oluşmuş: Mahkemeye verip sürüm sürüm süründürmek! Deyimler, kelimeler bir milletin hayat göstergesidir. BİZDE YOK YOK ONLARDA HİÇ YOK Yurt dışında bulunduğum sıralarda bir şey dikkatimi çekti. Türkçemizdeki kalıplaşmış nezaket sözcükleri Fransızcada yok. Öğrencilerle otuza yakın geleneksel hâle gelmiş kalıplaşmış nezaket sözü çıkardık. Bunların hiçbiri Fransızcada yok. Mesela birisi yeni bir şey aldığında, hayırlı olsun diyoruz. Fransızlar bunun için özel bir kelime üretmemişler. İyi olmuş, güzel olmuş vb. rastgele bir şey söyleriz diyorlar. Yeni evlenenlere "Bir yastıkta kocayın" deriz. Fransızlar bunun için de özel bir sözlerinin olmadığını, "mutluluklar dilemek" manasında sözler kullandıklarını söylediler. Sıhhatler olsun, Allah analı babalı büyütsün, güle güle oturun, Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun, sizlere ömür, geçmiş olsun vb. bir çok söz grubu olan bu milletin dili nasıl kısırlaştı? Hatırı, gönül almayı, nezaketi ne çabuk unuttuk. CAN ÇEKİŞMESİNE RAZI GELMEYİN Fransızlar halaya ve teyzeye "tante" (tant), amcaya ve dayıya "oncle" (onkl) der. Bizde ise hepsinin adı ve yeri farklı farklıdır. Eltiye, bacanağa, baldıza, görümceye, enişteye, damada ve hatta kan bağı olmadığı hâlde kirveye varana kadar akrabalık adları kullanırız. Bu kelimelerin dilimizde fazla olması, akrabalığa verdiğimiz değeri gösterir. Bizde "emmioğlu"nun yeri başkadır, "dayıoğlunun" yeri başka. Ama dilimizdeki bu bozulmalar devam ediyor. Bütün kardeş çocuklarına "kuzen" demeye başladık. Bu değişim, isimlerle beraber akrabalık bağlarını da yitireceğimiz anlamına geliyor mu? "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.", "Sora sora Bağdat bulunur." diyen bir millet, hafızasını nasıl yitirir? Kimliğini, tarihî rollerini nasıl unutur? Bir imparatorluk dilimiz, bir dil imparatorluğumuz vardı. Değerlerimizle, hayat tecrübelerimizle, tarihî birikimlerimizle ruh verdiğimiz sevgili dilimizin can çekişmesine razı mısınız? Değerlerimizin elimizden kayıp gitmesine razı mısınız? Kısacası yok olmaya razı mısınız? PENCERELER Utku Öztürk - Emre Erdoğan utku.ozturk@ihlaskoleji.com PAYLAŞIM MERKEZİ DÜNYANIN EN KURAK YERİ NERESİ? Dünyanın en kurak yeri neresidir? Sahra Çölü mü? Hayır. Nevada? O da değil. Aslında, dünyanın en kurak yeri Antarktika'dır. Kıtanın bazı bölgeleri neredeyse 2 milyon yıldır hiç yağmur görmemiştir. Çöl, 254 mm'den daha az yağmur alan yerlere denir. Mesela Sahra Çölü, 25 mm yağmur alır; Antarktika'nın geneli de bu civardadır. Antarktika aynı zamanda dünyanın en rüzgârlı yeridir. Rüzgâr hızı bazen saatte 320 km'ye kadar çıkar. tweetçi twitter.com/twtci AbSurDMaN Twitter'ın kendine has deprem ritüeli: Önce "deprem oluyor" twitleri, ardından deprem geyikleri, sonra geyik yapanlara çemkirme ve kapanış. gecegelenariza Abi çok gezen mi bilir çok okuyan mı? -O otobüste yolculuk yaparken kitap okuyabilen insan var ya kesin en çok o biliyodur o... resulertas Ne aile sigortası, ne çılgın proje. "Yazı getireceğiz" diyen parti seçimlerden birinci çıkar. berkan_cesur Tembellikten kurtulma metodları no: #6543145645644227915861. İşte! Önce o numarayı okuman gerekiyordu. istiklalAkarsu 17 yaşındaki Çinli bir genç iPad 2 alabilmek için böbreğini satmış, iPad 3 çıkınca da beynini satsın, nasıl olsa pek işine yaramıyor.* SinemErsever KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ yabancılarla konuşmayı, PİNOKYO yalan söylemeyi, KÜLKEDİSİ geç kalmayı, HANSELLE GRATEL de açgözlülüğü öğretti bize. Eomerx "Sorarlarsa sen 6 yaşındasın tamam mı, paramız gitmesin" diye tembihlenen çocuğun, dürüst olup annesini zarara sokmasıdır "ufaklık" sendromu. muraterdemcelik İlkokulda her sene pergel alıp, daire çiz denildiğinde cebindeki bozuk parayı çıkaran çocuğun selamı var. TeomanCepkin Kasılan pc, ayak serçe parmağı vurulan sehpa ve kaybolan kumanda. Hacı size okunan belaları kimse yemedi hâlâ uslanmadınız. levisdayı Küçükken sinek ilacı sıkan kamyonetin peşinden amaçsızca koşan birinden doğru bir iş peşinde koşmasını beklemezsin.* hulya_igdel İnsan gelişimi bir trene benzer... Kendini aşan insan, garından... Haddini aşan insan ise rayından çıkmış demektir... senolevrim Canım klavyem ya. Kendimden ayırmıyorum valla. Ne yersem ona da veriyorum. HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY: OTURMAK Sağlığınız için ayakta kalın Tarlada hasat yaparken, ormanda avlanırken, hayatımız hep ayakta geçiyordu. Bu durum, geçmişte çok daha fazlaydı. Televizyon, bilgisayar ve masa başı işlerden dolayı tarihte hiç olmadığı kadar çok oturuyoruz: günde 9.3 saat. Fakat vücudumuz, sağlık açısından sürekli oturmak için hiç uygun değil. Bu sebepten, biraz ayağa kalkmak isteyebilirsiniz. (Hatta ben de ayağa kalktım ve yazıyı ayakta yazıyorum.) Çünkü yapılan çalışmalar gösteriyor ki vücut sağlığı için tek çare, oturma zamanını azaltmak. "Yalandan kim ölmüş" tabiri gibi oturmaktan kim ölmüş demeden önce, aşağıya bir göz atın. 1- Uzun süre oturmak hayat kalitenizi ciddi anlamda düşürür: Günde 6 saatten daha fazla oturanlar, 3 saatten daha az oturanlara göre ciddi bir sağlık riskiyle karşı karşıyalar. Üstelik bu risk, "Abi ben fazla oturuyorum; ama sporumu yapar dengelerim." demekle azalmıyor, spor yapmak uzun oturmaların zararını gidermiyor. 2- Hummalı bir şekilde çalışıyorsunuz; fakat yoruldunuz ve oturdunuz, o anda bacak kaslarınızdaki elektriksel faaliyet kesilir. Yakmakta olduğunuz kalori dakikada 1'e iner. 2 saat geçti, hâlâ mı oturuyorsunuz? Vücudunuzdaki iyi huylu kolesterol (HDL) %20 düşer. 3- Birkaç adım fazla at! Ofiste oturarak bile çalışsanız, fotokopi çekmeye, çay almaya giderken birkaç adım fazla atın, asansöre binmeyin. Bu zamanlar haricinde de hep oturmayın, arada ayağa kalkın sonra oturun, biraz sonra yine kalkın (Müşteriler ya da diğer çalışanlar size garip garip baksa da.) Eviniz çok uzak değilse evinize giderken yürüyün, koşun, bisiklete binin. Çünkü risk büyük: Sürekli oturarak çalışanların kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ihtimali, ayakta çalışanlara göre 2 kat daha fazla. GOOGLE ARENA Arama motorlarına göre karşılaştırma Diyet 22 milyon Obezite3.1 milyon Xbox360 465 milyon PS3 572 milyon SBS 141 milyon Tatil 106 milyon Biliyor muydunuz? BARBARLIĞIN BELGESi Gödofroi de Buygom, 1096 yılında Haçlıların Kudüs'e girerek 40.000 Müslüman'ı kılıçtan geçirdikten sonra, Papa II. Urban'a yazdığı mektupta: "Kudüs'te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki Süleyman Mabedi'nde atlarımız diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yürüyoruz" diyerek barbarlıklarını belgelediklerini biliyor muydunuz? etkili- yorum SalihUYAN salih.uyan@ihlaskoleji.com Çocuk işi Sabah yedide kalktı çocuk. Aceleyle elini yüzünü yıkayıp giyindi. Üzerine çikolata sürdüğü ekmeğin en lezzetli yerinde servise yetişmek için çıkmak zorunda kaldı. Çantasını zorlukla taşıyarak sokağın köşesine doğru yürüyüp servise bindi. Yol boyunca defterini, dizlerinin üzerine koyup gece bitiremediği ödevini tamamladı. İlk ders matematikti. Öğretmen, titrek el yazısından, çocuğun ödevi serviste yaptığını anladı ve ona eksi verdi. Türkçe dersinde üç soruya doğru cevap verip artı aldı. Her teneffüs koşarak arkadaşlarıyla bahçeye indi çocuk. Birinci teneffüste zorlukla beden öğretmeninden topu aldılar. İkinci teneffüste takımı kurdular. Üçüncü teneffüste top caddeye kaçınca nöbetçi öğretmen topu aldı. Dördüncü teneffüste müdür yardımcısından topu almaya gidip alamadılar. Kalan teneffüslerde gazoz kapağıyla koridorda maç yaptılar. Saat dörtte son zil çaldı. Çocuk sırada beklememek için uçar gibi kantine indi. Tostunun son lokmasını çiğnerken fen etüdü başladı. Yarım kalan meyve suyunu eline alıp koşarak sınıfa gitti. Öğrenciler, sırayla etüt hocasına çözemedikleri soruları sordular. Saat 6'da etüt bitti ve çocuk koşarak servise bindi. Saat 7'de eve girdiğinde babası çoktan pijamalarını çekmiş haberleri seyrediyordu. Annesi salatayı bitirince hep birlikte sofraya oturdular. Yemekten sonra üstünü başını değiştirip derse oturdu çocuk. Saat dokuz buçukta ödevler bittiğinde on beş dakika ara verdi. Babası, televizyonun karşısında uyuyakalmıştı. Annesi bulaşık yıkıyordu. Babasının altında kalan kumandayı alamadı. Açık olan kanaldaki programı, ne olduğunu anlayamadan bir süre seyretti. Sonra kalkıp odasına gitti. Her gün çözmesi gereken 150 soruyu önüne yığıp şıkları elemeye başladı. Annesi bir ara sessizce odaya girip masanın üzerine bir tabak meyve bıraktı. Saat on bir buçuk olunca esneyerek banyoya gitti. Dişlerini fırçaladı ve yattı. Ertesi gün cumartesiydi. Sevindi çocuk. Sekize kadar uyuyabilecekti. Dershane dokuzda başlıyordu. Öğleden sonra da özel ders için eve hoca gelecekti. Derken uyuyakaldı. Rüyasında yemyeşil bir bahçede top oynadı. Salıncağa bindi. Son hız bisiklet sürdü. Rüyasında çocukluğunu gördü.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.