A. Faruk Levent Geçtiğimiz hafta evimizde ve çevremizde bizi kuşatan elektronik aletlerin yaymış olduğu elektromanyetik dalgalardan ve bunların sağlığımıza etkilerinden bahsetmiştik. Bu haftaki yazımızda ise elektromanyetik alanın etkilerinden korunma yolları ve alınabilecek önlemler konusunda bilgiler vermeye çalışacağız. Araştırma sonuçları, elektromanyetik alanın insan sağlığını olumsuz etkilediğine dair kesin sonuçlara ulaşamasa da çocuklar ve bebekler gelişim dönemlerini tamamlamadığı için tehlike altındadır. Ayrıca günlük hayatta maruz kalınan radyo frekans seviyelerinin baş ağrısı ve uykusuzluk gibi sorunlara yol açtığı birçok araştırma sonucuna yansımıştır. Özellikle çeşitli çalışmalarda, sınır değerlerin altında cep telefonu sinyallerinin beynin elektriksel aktivitelerinde ve algılama fonksiyonlarında (dikkat, hatırlama, tepki verme gibi) kısa süreli değişimlere neden olduğu belirlenmiştir. NASIL KORUNABİLİRİZ? > Bilgisayar, telsiz telefon, cep telefonu, mikrodalga fırın, saç kurutma makinesi gibi gündelik hayatın vazgeçilmez teknolojik aletlerini mümkünse uzun süreler kullanmamalıyız. > Ev alırken yüksek gerilim hatlarının nerelerden geçtiğine dikkat edip bu hatlara en az 500 metre uzaklık olmasına dikkat etmeliyiz. Baz istasyonlarının bulunduğu noktaların tam karşısında veya hemen yanlarındaki yerleri tercih etmemeliyiz. > Bilgisayar kullanırken, hem x-ışınlarından hem de elektromanyetik radyasyondan korunmak için ekrandan en az bir kol boyu uzaklıkta olmalıyız. > Manyetik alanların duvarlardan (metal dâhil) geçebileceğini göz önüne alarak yatak odalarımız veya uzun süre oturduğumuz yerlerde elektronik aletleri bulundurmamalıyız. > Elektrikli tıraş makinesi veya saç kurutma makinesi gibi aletlerin, çok kısa süreli kullanılmalarına karşın, yaydıkları elektromanyetik radyasyon yüksektir. Bu nedenle elektrikli tıraş makinesini mümkünse şarjlı kullanmalıyız. Saç kurutma makinesini uzun süreli kullanmak yerine aralıklarla kullanmalıyız. Ayrıca uyku düzenimizin bozulmaması için saç kurutma makinesini yatmadan önce kullanmamalıyız. > Elektrikle çalışan radyolu çalar saatleri ve cep telefonlarını yattığımız yerden mümkün olduğunca uzak tutmalıyız. > Dinlendirici bir uyku için yatak odasında televizyon ve bilgisayar bulundurmamalıyız. Özellikle yatarken bu cihazları tamamen kapatmalıyız. DÜĞMESİNDEN KAPATIN > Açma-kapama düğmelerinden tam olarak kapatılan aletler, elektromanyetik alan yaymaz; ancak fişleri takılı olduğu sürece elektrik alanı oluşturmaya devam edebilirler. Bu nedenle elektrikli cihazlarımızı ya açma kapama düğmesinden kapatmalı ya da fişini çekmeliyiz. > Geleneksel ampullerin alanları düşüktür; ancak floresan gibi lambalar için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Floresan lambalar, en çok elektromanyetik radyasyon yayan aletler listesinde ön sıralarda yer almaktadır. Halojen ve floresan gibi ekonomik lambaları kullanmamaya özen göstermeliyiz. > Telefonla konuşurken başparmağımızı cep telefonuyla kulağımızın arasına koyarak telefonumuzun kulağımıza yapışmasına engel olmalıyız. Eğer telefonumuz çekmiyor ya da düşük anten seviyesinde gösteriyorsa, arama yapmakta ısrar etmemeliyiz. Çünkü cep telefonu, şebekeyi aramak için çok daha güçlü bir elektromanyetik alan yayacak, vücudumuz her aramada elektrik yüklemesine maruz kalacaktır. Elektronik aletler konusunda çocuklarınızı bilinçlendirin Elektromanyetik alan kirliliğinin gözle görülemeyişi, etkisinin çoğu zaman doğrudan hissedilemeyişi ve uzun zaman sonra etkisinin birikerek görülmesi nedeniyle elektromanyetik maruziyetin etkileri bugüne kadar yeterince önemsenmeyen bir konu oldu. Ancak cep telefonlarının ve baz istasyonlarının yaygınlaşması sonrasında, elektromanyetik alanın insan sağlığı üzerinde etkili olabileceği düşüncesi kamuoyunda yavaş yavaş oluşmaya başladı. İlgili kaynakları incelediğimizde, elektromanyetik alanın sinir sistemi ve beyin fonksiyonları üzerine olumsuz etkilerinin olduğunu gösteren birçok araştırma olduğunu görüyoruz. Özetlemek gerekirse, elektromanyetik alanın muhtemel olumsuz etkileri konusunda anne-baba olarak evimizde birtakım önlemleri alıp çocuklarımızı elektronik aletlerin kullanımı konusunda bilinçlendirmeliyiz. PENCERELER Utku Öztürk / Emre Erdoğan utku.ozturk@ihlaskoleji.com YAZILI YOKLAMA Soru: Hayalinizdeki okulu yazınız. Cevap: Sınıfımızın duvarlarında üzüm asmaları olsa güzel olurdu, sıkıldığımızda elimizi uzatıp üzüm yerdik. Soru: Terim ne demektir, açıklayınız. Cevap: Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim'dir. Soru: Fotosentez nedir? Cevap: Fotoğraflayıp sentezlemek olayına fotosentez denir. Soru: Medcezir nedir? Cevap: Hocam Ceza'nın söylediği hızlı bir şarkıdır. "Tweetçi" tootsieroll Ülkemizde neden beden eğitimine bakış şöyle: Beden son ders olsun eve eşofmanla gideyim. Beden ilk ders olsun okula eşofmanla geleyim... saimderdiyok "Bir kitap beni nasıl değiştirebilir ki" diyorsan elindeki kitaba bak, o da bir zamanlar odundu. HakanBicakci İlerde insanlığın kara kutusu olarak Facebook bulunursa, kadınlar kafası yana doğru eğik duran canlılardı sanılacak. hendese İlköğretim fişleri (2012) - "Ali tweet at", "Cansu Emre'yi pokele", "Titret Ayşe Titret" IgalBiton "Dünyaya bir daha gelsem" ne saçma bir laftır. Elinde bir hayat varken sen onu güzel geçirmeye çalışsana... ceminaycem Yumurtanın silah olarak kullanıldığı bir ülkede omlet ve menemen valilikten özel izin alınarak yapılmalı acimasiztweet Türkçeye Demet Akalın, İngilizceye Fatih Terim, Matematiğe Devlet Bahçeli girse sanırım yüzyılın kampanyası başlar: "Baba Beni Okuldan Al". sokaktakimadam Coğrafya öğretmeni olsaydım Güney Kutbunu "Buralara yaz günü kar yağıyor canım'' adlı parçayla anlatırdım. papatya Yatakla, fayansla ve klozetle ilk buluştuğunda yüzünde "bırrrrr" efekti oluşuyorsa, kış gelmiştir arkadaş... PAYLAŞIM MERKEZİ Hapşırığınızı tutmayın > Bazen bir toplantıda, bazense büyük bir tartışmanın ortasında biz ağzımızı burnumuzu kapatıp geçiştirmeye çalışırken yapışır yakamıza "Çıkar beni dışarı!" diye. Fakat doktorlar uyarıyorlar: "Kesinlikle hapşırığınıza engel olmayın, rahatlayın!" Neden mi? Çünkü kendimize çok ciddi zararlar verebiliriz; 10 hapşırığın sadece 1'inde bu ihtimal geçerli olsa da... Nasıl, taşınırken küçük bir koliye sığdırabildiğimiz kadar çok eşya sığdırmak isteriz, beynimizin hâli de böyledir. Tıka basa dolu gibi... Bir öksürüğün de saatte 160 km hızla vücuttan çıktığını düşünürsek bu, hızla giden bir arabayı bir anda durdurmaya çalışmak gibi olur ki hiç de akıllıca değildir. Kafamızdaki kan damarları ve kaslar ciddi zarar görebilir ve hatta kulak zarında kalıcı hasara yol açabilir. HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY BEYİN > Beynimiz, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu toplam oksijen ve kalorinin %20'sini "kendi" ihtiyaçları için harcar, hâlbuki vücut ağırlığının sadece %2'sini oluşturur. > Teknik olarak beynimiz görülen, duyulan, okunan, yaşanan her şeyi tüm ayrıntısıyla depolayabilme kapasitesine sahiptir. Fakat kilit nokta "hatırlamaktadır." Yani o depolanan bilgiye erişip erişememektedir olay. > Beynimizdeki bilgiler değişik hızda yolculuk yapar, çünkü nöronlar değişik yapıda olduklarından, içlerinden geçen bilgi de değişik hızlarda yol alır. Bu sebeptendir ki bazen bilgilerimize hemen ulaşırken bazen de bu biraz zaman alır. BİLİYOR MUSUNUZ? İskorpitx takma adlı bir Türk, dünya çapında tanınan hackerlar arasında. 'Hacker'lığa, bir gün net üzerinden oynadığı tavla oyununda pullarının çalınması üzerine başlamış. Microsoft (Meksika) dâhil toplamda 141.000 siteyi "hack"lemiş. Fakat asıl ilgiyi çekmesi, 17 Mayıs'ta, 10 dakika içinde 43 bin siteyi çökertmesiyle olmuş. GOOGLEARENA (Arama motorlarına göre popülarite) Demokrasi 9.8 milyon Yumurta 3.8 milyon Benzin 15.2 milyon Ekmek 4.4 milyon Anneler Günü. 26 milyon Babalar?Günü 135 bin İbrahim Cebeci icebeci@ihlaskoleji.com Etkiliyorum Beş saatte ne öğrenilir? Geçtiğimiz hafta Beylikdüzü'nden Yenibosna'ya (yaklaşık 20 km) 5 saatte gittim. Hani: "Köpek insanı değil de insan köpeği ısırırsa haber olur" derler ya, bizimki de o cinsten... 20 dakikalık yolu 5 saatte gitmek! Arabanın sahibi mecburî bir sebepten Avcılar'da inince çok kısa gözüken (!) bu yolda arabayla baş başa kaldım. Yol durumundan, D-100'ün, nam-ı diğer E-5'in Küçükçekmece mevkiinde tuğla yüklü kamyonun devrildiğini, trafiğin felç olduğunu, bütün şeritlerin kapandığını öğrendim; bununla birlikte sabretmem gerektiğini, insanoğlunun ne kadar âciz bir varlık olduğunu da öğrendim. Bu sürede arabanın içinde neler yaptınız diye düşünebilirsiniz. Fazla meraklandırmayayım. Saat başı yayınlanan haber bültenlerinden tam beş tane dinledim ve dinlediğim radyonun aldığı reklamları da ezberledim. Bu arada İstanbul'un trafiği nasıl çözülüre biraz kafa yordum. Fakat ürettiğim fikirler metrodan daha parlak olmadığı için bu şehrin altının metro ağıyla örülmesi şart, fikrine takılıp kaldım. Bu tür kazalarda, E-5'in bariyerleri, görevlilerin söküp takabileceği cinsten olsa da bizim gibi trafikte mahsur kalanlar yan yola geçebilse diye de kendi kendime ahkâm kestim. E-5'teyim ve buradan çıkamıyorum. Şiddetli bir yağmur... Benzin bitecek korkusu ve bu arada hareket edemeyen araçlar... Arkadaşlar sürekli arıyorlar ve neredesin diye soruyorlar. Ben de: "Yarım saat önce aradığınız yerin 100 metre ilerisindeyim" diyorum, hayret ediyorlar. Bir başka arkadaş arıyor: "Abi acıkmadın mı, tuvaletin gelmedi mi, saatlerdir tek başına arabada ne yapıyorsun?" diyor. Ben de: "Kardeşim rahat olun, herhangi bir sıkıntı yok!" diye beni merak eden kıymetli arkadaşlarımı teselli ediyorum. Rüya gibi gelip geçen hayatta varlıkta mı çok şey öğreniriz, yoklukta mı; rahatken mi, sıkıntıdayken mi? Sabah evden çıkarken ne ümitlerle çıkıyoruz, akşam eve döndüğümüzde bunların ne kadarı gerçekleşiyor. Ya bir de sabah çıkıp da akşam dönemeyenler! Mesela tuğla yüklü kamyonun şoförü... Kim bilir, kamyona, tuğlalarla yüklediği ümitler kamyon devrilince nasıl da yıkılmıştı. Evden 20 dakika önce çıksaydık trafiğe takılmadan rahat rahat gidecektik diye düşünüyoruz da 20 dakika önce çıksaydık belki de kamyon, tuğlalarla üstümüze devrilecekti, diye düşünemiyoruz. İşte size İstanbul D-100'den bir günlük trafik raporu... 5 saatlik macera sonunda okula sağ salim geldiğim için şükrederken arkadaşlar da: "Artık bugünü hikâyeleştirirsin!" demişti, ben de: "Ne hikâyesi, roman olur roman!" demiştim. Siz şimdilik bu yazıyla yetinin.