> Emre Aygın Aynı masada oturduğunuz arkadaşınızın, size ikram etmeyi düşünmeden bir şeyler yediğini hayal edin. Bu görüntü bize ne kadar ters değil mi? Bizim bakış açımızla böyle bir davranışın tek bir açıklaması vardır; o da görgüsüzlük... Hâlbuki başka bir toplumda bu hareket doğal karşılanabilir. Çünkü her toplumun doğru veya yanlış kabul ettiği davranış kalıpları; yani değerleri vardır. KİŞİLİĞİMİZİ ETKİLİYOR Değerler, çevremizdeki insanlarla ilişki biçimimizi, kişiliğimizi ve alışkanlıklarımızı belirleyen en önemli unsurdur. Bir anlamda değerler, zor zamanlarımızda yolumuzu bulmamızı sağlayan işaret levhaları gibidir. Örneğin, dürüstlük, adalet, sorumluluk gibi... Bu yüzden benimsenen değerlerin her insanda olduğu gibi, çocuklarımızın kişiliği üzerinde de önemli etkileri vardır. Her çocuk, bir aileye, bir millete, bir dine ve bunların şekillendirdiği birtakım değerlere bağlandığında kendini mutlu ve güvende hisseder. Mesela, aile içinde hak ve adalet kavramını öğrenen çocuk, bu değerleri kişiliğinin temeline oturtursa bunlar artık sıradan bir davranış olmaktan çıkar. Örneğin bu kişi, yolda bir miktar para bulsa hemen, paranın sahibini bulmak ister. Bu parayı cebine koyduğunda ise kendini hırsızlık yapmış gibi rahatsız hisseder. SANAL KAHRAMANLARA DİKKAT Her birey kendi değer yargılarını oluştururken ergenlik dönemine kadar doğru ya da yanlış "Ben kimim?" sorusunu cevaplandırmak zorunda hisseder. Örneğin, ben Türk'üm, Samsunluyum ya da şu aileye mensubum gibi... Bu cevaplar ne kadar anlamlı olursa gelişim süreci de o kadar sancısız geçecektir. Eğer bizler, onun doğru modelleri bulmasına yardımcı olmazsak çocuk popüler kültürün önüne sunmuş olduğu sanal kahramanlardan birini seçmekte geç kalmayacaktır. Bu da onun kişiliğini güçlendiren değil zayıflatan değerleri benimsemesine sebep olabilir. Örneğin, bir kişiyi sadece futbol topuna çok iyi vurduğu için deliler gibi sevmenin, hatta onun uğruna bir sürü para harcamanın mantıklı bir davranış olmadığını herkes bilir. Ancak kişilik boşluğu yaşayan bir ergen için duygular mantığın önüne geçer. Çocuk, eğer futbol fanatiği olmuşsa tuttuğu takımın özelliklerini en ince ayrıntısına kadar takip eder ve sevdiği futbolcunun formasını giymek için can atar. Bu durum aslında çocuğun kişiliğindeki boşluğu farklı bir meşguliyetle telafi etme çabasından başka bir şey değildir. 'DÜRÜST OL' DEMEK YETMEZ! Çocuğumuzun dürüst olabilmesi için "Dürüst olmak çok erdemli bir davranıştır" tarzında nasihatler yapmanın fayda sağlamadığını hepimiz biliriz. Bu noktada bize düşen, ona iyi değerlere sahip gerçek modelleri sunabilmektir. "Bu modelleri nereden bulacağız?" diye soruyorsanız, aslında çok uzaklara gitmenize gerek yok. Bu iyi örnekler kendi kültürümüzde ve tarihimizde zaten fazlasıyla mevcut. PENCERELER Emre Erdoğan HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY Sosyal oyunlar milyonları esir aldı Facebook ve Myspace gibi sosyal ağların yükselişi, beraberinde sosyal oyunların yükselişini de getirdi. Oyunlarda profil oluşturmak bedava, bu da yeni kullanıcıları çekiyor. Fakat oyuncular platformlarda ve kayıtta para ödemezken oyunda daha çabuk ilerleyebilmek için oyun içinde küçük paralarla sanal mallar satın alıyorlar. İşte bu küçük miktarlar Zynga gibi ayda 235 milyon aktif kullanıcısı olan bir oyun şirketinde muazzam bir hasılat oluşturuyor. > Zynga aşkı: Dünyada en büyük sosyal oyun şirketi, günlük 65 milyon kullanıcısıyla Zynga. İkinci şirket "Xbox Live" 20 milyon toplam kayıtlı kullanıcı ile, üçüncü ise "World of Warcraft" toplamda 11.5 milyon kullanıcı ile. > Sanal çiftçiler: Zynga'nın 2010 sonuna kadar 450 milyon dolar kazanacağı tahmin ediliyordu; bu yıl ise günlük kazancı 1 milyon dolar civarında seyrediyor. Gelirin %90'ı sanal mal satımından elde ediliyor. Bu arada oyunlarının içinde toplam gelirinin %45'i Farmville'den geliyor. > Zynga Ceo'su Mark Pincus: "Hasılatı artırmak için kitaplarda yazılı olan bütün kötü şeyleri yaptık." Zynga, 20'den fazla davada, rakiplerini oyun oluştururken kullandıkları "özel soslarını" çalmakla suçladı. İroniktir ki Zynga'nın başta Farmville olmak üzere en iyi oyunları, onlardan daha önce çıkan oyunların tıpatıp aynısı. Biliyor muydunuz? Dünyanın en büyük pizzası Dünyanın en büyük pizzası, Guinness Rekorlar Kitabı'na göre 1990 yılında Güney Afrika'da bir hipermarketin açılışında yapıldı. 1099 metre kare büyüklüğündeki (neredeyse olimpik yüzme havuzları kadar) bu pizzada 500 kg kadar un, 800 kg peynir ve 900 kg domates kullanılmış. PAYLAŞIM MERKEZİ Kısa ve ehlikeyf bir hayat Ağustos böcekleri, 17 yıl toprağın altında geçen hayatlarının, 42 günlük baharlarını hep bir şeylere hazırlanmayla geçirir. Kabuk atma, çene düşmesi bunlardan birkaçıdır. Tembellik yapıp çalışmadığını zannettiğimiz ve karıncadan yardım isteyince karıncanın trip attığı hayvandır. Ama aslında çok az zamanı ve tek amacı vardır. Onların aşk ayları, temmuz ve ağustostur. Tam "17 yıllarını" olgunluğa erişene dek toprak altında geçirirler. O kadar zamandan sonra sadece çiftleşebilmek için delikten çıkarlar ve yalnızca "42 gün"leri vardır. Bu mezuniyet partisinde çok şık olmak için olgunluk dönemleri boyunca geliştirdikleri kabuklarını atmaları lazımdır. İnanır mısınız, kadınlardan bile yavaş hazırlanırlar bu baloya: Tam 4 gün sürer kabuklarını atmaları. Sonra çeneleri düşer. Sevdiceklerinin bulunduğu ağaçların gövdelerine tırmanmaya başlarlar. Karşılarına, onlardan daha önce o ağaca tırmanmaya başlamış rakipleri çıkar; fakat ağustos böcekleri aynı zamanda iyi nişancıdır. Daha yukarıda olan hemcinslerini, dışkılarını fırlatarak vururlar ve ağaçtan düşürürler. Dişi ağustos böceğiyle aynı dala geldiklerinde, serenatlarına başlarlar. O dişiyi cezbetmeleri ve şarkılarıyla gönlünü almaları gerekir. Bu serenat, tamı tamına 1 ay boyunca devam eder. Fakat dişi ağustos böceğinin bu serenata hemen ve net bir şekilde karşılık vermeme gibi bir ihtimal de vardır. Ağustos böcekleri, 17 yıl toprağın altında geçen hayatlarının, 42 günlük baharlarını işte böyle geçirirler. Hayatları boyunca bekledikleri bir umudun peşinden yürürler ve 43. günde teslim ederler canlarını: Ya yüzlerindeki ufak tebessümle ya da açık gözler ve somurtmuş bir ifadeyle... Yazılı yoklama Anketlerden Soru: Hayatınız boyunca karşınıza çıkan en büyük engel ne oldu? Cevap: Çin Seddi. Soru: En son okuduğunuz kitap hangisidir? Cevap: Orhun Yazıtları. Soru: En sevdiğiniz yazar kimdir? Cevap: Dede Korkut. "Tweetçi" Utku Öztürk twitter.com/twtci bilenadam Prens Charles olmak da zor. Bakkala gidip bir şeyler alınca para diye annenin resmini veriyorsun. Yazık abi. muhittin Öğretmen "sınav, sayfa 46'dan 153'e kadar" dediğinde "153 de dahil mi hocam?" diye soran çocuk, o sınavdan en yüksek notu alır. ardaerdik Ekleriyle birlikte Pazar gazetelerini okumak için Pazar günü yetmiyor... Devlet bu işe bir çözüm bulsun... Pazar en az 30 saat olsun... zekikayahan Ali'nin gireceği sınava ev anahtarı, para, araba anahtarı vs. alınmamaktadır. a-) Yalnız yaşayan Ali sınava nasıl girer? b-) Ali eve nasıl döner? kankalp National Geographic'te 2 saat anlatılan kuşu yaban Tv'de 2 dakikada vurdular... haalil Sen çocukluğunda bisikletinin arka tekerine ayağını koyarak kaydırmadıysan, senin çocukluğun eksiktir aga. mrtespit Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, kafasıyla tuğla kırdığı halde kaplumbağaya çarpınca ölen Mario'dan öğrendim. altinkaynakali Alex'in heykelinin yapılacağını duyan Galatasaraylılar, Hagi'nin heykelini yaptırmak için TOKİ'ye başvurdu... GOOGLE ARENA Arama motorlarına göre karşılaştırma Japonya'ya yardım 306 milyon Pakistan'a yardım 11.1 milyon Counter Strike 112 milyon SBS 14 milyon Firefox 552 milyon Chrome 356 milyon etkili- yorum SalihUYAN salih.uyan@ihlaskoleji.com Deney Yer Los Angeles... Genie, 1970 yılında bir evin bodrumunda, lazımlıklı sandalyeye bağlı olarak bulunduğunda 13 yaşındaydı. Akıl hastası babası yüzünden, ömrünü hayattan tamamen tecrit edilmiş bir hâlde geçiren kızın bildiği kelime sayısı 20 civarındaydı. 13 yıl boyunca sadece "Kes şunu!" veya "Yeter artık!" gibi birkaç cümle haricinde hiç ses duymamıştı. Çünkü akıl hastası baba, annesinin ve büyük kardeşinin Genie ile görüşmelerini yasaklamıştı. Bazı geceler ağladığında babası bodruma iniyor ve havlamaya benzer korkunç sesler çıkararak kızı susturuyordu. Kız, kimi günler bağlı olduğu sandalyeyle yere düşüyor ve saatlerce düştüğü yerde kalıyordu. Babası arada bir insafa gelip kızı sandalyeden çözüyor, bir uyku tulumuna sarıp üstünde metal kapak bulunan bir beşiğin içine koyup kapağı kapatıyordu. Annesinin, kendisine verilen bir dakikalık süre içinde yalnızca kızını beslemeye izni vardı. Beslenme esnasında da konuşması yasaktı. Radyosu, televizyonu olmayan bu çocuk, duygusal ve sosyal mahrumlukla büyüdü. Şans eseri kurtarılıp hastaneye getirildiğinde ayakta duramıyor, insani özellikler sergileyemiyordu. Dahası dil bilmediği için iletişim kuramıyordu. Olayı duyan psikolog, psikiyatr, engelli eğitmeni gibi bilim adamları hemen hastaneye akın ettiler. Bu grubun arasında en iştahlı gözükenleri dil bilimcilerdi. Ana dilin ancak çocukluk döneminde öğrenilebileceğini savunan "Kritik Periyot" hipotezi için sonunda tabii bir denek bulmuşlardı. Hastane, bilimsel araştırmaların üssü hâline geldi. Genie'yle gönüllü olarak ilgilenmek isteyenler sıraya girdi, evlatlık almak için türlü numaralar çekildi. Yıllar süren uğraşlar neticesinde Genie, yaş olarak geç kalması sebebiyle 100 kelimeden fazlasını öğrenemedi ve annesi tarafından kimsesizler evine gönderildi. Tez doğrulandı. Yukarıdaki metne göre aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? a) Bazı şeyleri öğretmek ancak belli bir yaşa kadar mümkündür. b) Bir çocuk 13 yaşından sonra dilini öğrenemiyorsa, dinini ve kültürünü de zor öğrenir. c) Kritik periyotta aile tarafından verilmesi gereken eğitim ihmal edilirse telafisi zor olur. d) Toplumda uyumsuzluk gösteren kişilerin birçoğuna çocukken doğru eğitim verilmemiştir. e) Hepsi (Cevap anahtarı için lütfen gazetelerin üçüncü sayfalarına, akşam haberlerine ve genç nüfusa bakınız!)